Türkiye Yüzyılı’nda Erdoğan’ın yolu

Cumhurbaşkanının Göreve Başlama Törenindeki katılımcılar, Türk dış politikasının çok bölgeli yapısını ve birçok küresel meseleye aynı anda odaklanabildiğini göstermektedir. Latin Amerika, Afrika, Balkanlar, Orta Asya, Ortadoğu, Afrika, Asya ve Avrupa Türkiye’nin son 21 yılda inşa ettiği küresel diplomasi ağının sahici olduğunu işaret ediyor.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Prof. Dr. Murat Yeşiltaş / Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi / SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 3 Haziran Cumartesi günü gerçekleştirilen ‘Göreve Başlama Töreni’ne 50’si devlet ve hükümet başkanı olmak üzere, toplam 81 ülkeden 100’e yakın yabancı konuk katıldı. Tören sadece iç politika açısından değil Türk dış politikası için de hem geçmiş döneme hem de gelecek döneme dair ipuçları veriyor.

TOPLUMSAL UZLAŞI ÇAĞRISI

İç siyaset açısından Cumhurbaşkanı’nın verdiği mesajlara dikkatlice bakılması gerekiyor. Birçok mesaj arasında benim en çok önemsediğim husus Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 85 milyon vatandaşı kapsayan “kardeşlik” çağrısı yapmış olmasıydı. Aslında Erdoğan’ın siyaset düşüncesi ve pratiğinin önemli referanslarından biridir bu yaklaşım. Ancak Türkiye’nin son yıllarda içinden geçtiği konjonktür ve seçim atmosferinin antagonistik doğası, bu söylemin yerini rekabete bırakmasına neden oldu. Erdoğan; artık seçim sürecinin bittiğini ve yeni bir dönemin içine girdiğimizi, dolayısıyla kavgayı ve çekişmeyi bir kenara bırakarak geleceğe odaklanmamız gerektiğine vurgu yaptı. Ben bu çağrının yeni bir toplumsal uzlaşı çağrısı olduğunu düşünüyorum. Tabii bu uzlaşının tek taraflı değil, karşılıklı olması gerekiyor. Seçim atmosferi Türkiye’yi birbirine karşıt iki ayrı kapma böldü. Seçim dönemlerinde böyle bir kamplaşma belki kabul edilebilir; ancak Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı çetrefilli sorunlar ve uluslararası konjonktür, bu kamplaşma pratiğinden hızlıca uzaklaşarak yeni bir uzlaşı dilinin temelini hemen inşa etmeyi gerektiriyor. 14 Mayıs, 28 Mayıs ve en son 3 Haziran göreve başlama törenindeki mesajlar buna dair umutlarımızı besledi. Tabii burada muhalefete de büyük sorumluluk düşüyor…

ARKASINDA ASIRLARA SARİ BİR MOZAİK VAR

Diğer bir nokta-i nazardan bakıldığında ise törenin yeni bir siyasi gelenek ve pratik oluşturduğunu da söyleyebiliriz. 2018 hariç tutulursa daha öncesinde göreve başlama süreçlerinin yasal ve prosedürel bir alana hapsedildiğini görmüştük; Meclis yemini, Anıtkabir ziyareti ve köşkte verilen resepsiyonlar… Cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu prosedürel ve yasal sürece yeni bir siyasi çerçeve oluşturmuş durumda. Ancak bu siyasi çerçeve hem geleneğin yeniden inşası ve hatırlatılması hem de bundan sonraki göreve başlama törenleri için bir standart belirliyor. Bu anlamda Cumhurbaşkanı’nın haziruna seslendiği sırada ona eşlik edenlerin Türkiye’nin asırlara sari mozaik medeniyet ve kültür yapısını temsil ediyor olması bir tesadüf değildi. Kardeşlik çağrısını yaparken arkasında yüzlerce yıllık tarihi birikimi alarak konuştu Cumhurbaşkanı Erdoğan…

SAHİCİ BİR DİPLOMASİ AĞI KURULDU

Bir üçüncü mesele de törenin dış politikaya ve Türkiye’nin artan jeopolitik derinliğine dair olanıydı. Toplantıya katılanlar dikkatli bir şekilde incelendiğinde, Türk dış politikasının son yıllarda küresel bir boyut kazandığı anlaşılabilir. Her şeyden önce katılımcılar, Türk dış politikasının çok bölgeli yapısını ve birçok küresel meseleye aynı anda odaklanabildiğini göstermektedir. Latin Amerika, Afrika, Balkanlar, Orta Asya, Ortadoğu, Afrika, Asya ve Avrupa Türkiye’nin son 21 yılda inşa ettiği küresel diplomasi ağının sahici olduğunu işaret ediyor.

2005 yılında hayata geçirilen Afrika açılımı, törendeki katılımcılardan da anlaşılacağı üzere sadece ekonomi temelli bir açılım değil, Türkiye ile Afrika arasındaki bağı Afrika’nın sömürgeci pratiklerinin parantezi dışında kurmaya çalışan bir inisiyatifti. Nitekim Türkiye bu algıyı ürettiği pratiklerle kıran bir dış politika profili sergiledi. Dostlarını arttırdı, daha fazla sahada olmasını sağladı ve Türkiye’nin Afrika’ya üstenci olmayan ve kendi göz hizasından bakan bir ülke olduğunu kanıtladı. Törendeki Afrika kıtası ölçekli katılım ve renklilik bunu açık bir biçimde yansıtıyordu. Erdoğan’ın her bir devlet başkanı ile bir mesaisi oldu, kendini sevdirdi ve Türkiye’nin insani dış politikasının takdir toplamasını sağladı. Özellikle de çatışmaların çözümünde, insani yardım konusunda ve Afrika’nın sesinin küresel topluma daha fazla aktarılmasının kolaylaştırılmasında, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hep ön sırada yer aldı. Afrika’yı en fazla ziyaret eden lider oldu. Nitekim Afrika da Cumhurbaşkanı’nı yalnız bırakmadı ve devlet başkanları, meclis başkanları ve diğer temsilciler nezdinde en fazla temsil sağlayan kıta oldu.

DİRENİŞİN SEMBOLÜ MADURO ETKİSİ

Latin Amarika’dan Venezuella Devlet Başkanı Maduro’nun törende olması Türkiye’nin Latin dünyasındaki algısını muhtemelen daha fazla pekiştirdi. Bir dönem ABD’nin sistem dışına iterek kendine bağlamaya çalıştığı bir ülkede Madura direnişi sembolize ediyor. 15 Temmuz’da Türkiye’ye açık destek veren liderlerden biriydi kendisi. Ekonomik ilişkiler, kendisinin Türk dizilerine olan hayranlığı gibi unsurlar da dikkate alındığında kanaatimce pratik yanı kadar sembolizmi de önemliydi bu katılımın. Törenin dua kısmında bir Müslüman gibi ellerini açarak duaya eşlik etmesi de belki hafızalardan silinmeyecek bir kare olacak. Sadece Maduro özelinde değil Latin Amarika’nın Türkiye açısından ve Türkiye’nin de kıta açısından öne çıkan bir ülke olduğu açık. Yeni dönemde bu minvalde Türk-Latin iş birliklerinden daha fazla bahsedeceğiz…

BALKANLAR’IN GÖZÜ KULAĞI TÜRKİYE’DE

Balkanlar ve Ortadoğu’nun temsili açısından da tören oldukça renkliydi. Elbette Katar, Suudi Arabistan ve BAE’den katılım daha üst seviyede olabilirdi. Gözler Katar Emiri Temim’i, Prens Selman’ı ve Muhammed Bin Zeyd’i aradı. Muhtemelen önemli gerekçeleri vardı. Ama yine de bütün bölge ülkeleri oradaydı. Bölgesel normalleşmenin yeni bir normal haline geldiği bir dönemde Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve jeopolitik rollerinin daha da artacağını söyleyebiliriz. Özellikle de Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olduğu bir dönemde bunun yeni bir kavramsal zemin üzerine inşa edileceğinden eminim. Balkanlar’da bugünlerde tansiyonun yüksek olduğu bir zaman diliminde bütün ülkelerin en üst seviyede katılım göstermesi de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye’den beklentilerin yüksek olduğunu gösteriyor. Balkanlar diken üstünde ve Türkiye’nin üçüncü yolu tercih eden bir ülke profili sergilemesi son derece kritik.

ÖNEMLİ MENZİL TÜRK DÜNYASI

Türkiye’nin en büyük jeopolitik yatırımlarından biri olan Türk Devletler Teşkilatı (TDT) üyesi ülkelerin devlet başkanları nezdinde törende bulunması ayrıca üzerinde durulması gereken bir husus. Pandemi, Çin-ABD rekabeti ve Ukrayna’daki savaş, Orta Asya ölçekli ortaklık projesinin ne kadar zamanlı olduğunu göstermektedir. Geçtiğimiz hafta da TDT’nin Türk Yatırım Bankasını kurduğunu açıklaması örgüte jeo-ekonomik bir derinlik katacak.

Törende Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her bir liderle tek tek selamlaşırken ortaya çıkan resim, Türkiye ile bölge ülkeleri arasındaki temasın ve birlikteliğin jeopolitik kodlarla sınırlı olmadığını gösteriyor. Yeni dönemin ve Cumhurbaşkanı liderliğinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın en önemli önceliklerinden birinin Türk dünyası ile ilişkiler olması gerektiği açık. Zira büyük güç rekabetinde Türk dünyasının çıkarı; var olan birlikteliği jeopolitik bir uyuma dönüştürmek ve ihtiyaç duyulan yükselişi bu uyumun üzerine inşa etmek. Bu kapsamda Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e ayrıca vurgu yapmak lazım. Tören salonuna girişi, Cumhurbaşkanı’nın hemen yanında yer alması, salonun kendisine olan ilgisi ve Erdoğan’ın teşekkür sırasındaki hazirunun tepkisi, Türkiye-Azerbaycan dostluğunun ne kadar tahkim olduğunu gösteriyor.

BATI İLE KURULACAK YENİ BİR DİL

Bu konuya bağlı olarak Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın da orada olmasına değinmekte fayda var. Paşinyan’ın 2020’den bu yana yaşananlar dikkate alındığında Erdoğan’ın törenine katılmış olması gerçekten önemli bir adım. Bu adımın Karabağ ölçekli yeni bir bölgesel barışın tesis edilmesiyle beraber daha da ileri götürülebileceği açık. Bu nedenle önümüzdeki dönemde Türk dış politikasının kritik süreçlerinden biri de Türkiye-Ermenistan normalleşmesi olacaktır.

NATO Genel Sekreteri dışında Avrupa’dan da eski başbakanlar, cumhurbaşkanları dahil önemli isimler vardı. Ancak henüz Türkiye-Avrupa uzlaşısının hızlı bir şekilde oluşacağını söylemek için erken. Bunun için yeni bir dilin kurulması elzem. Yine de Erdoğan’ın seçim zaferine gelen tebrikler bu konu da umutlu olma halimizi güçlendiriyor. Hülasa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göreve başlama töreni her açıdan Türkiye’nin yakın geleceğine, hem iç siyaset hem de dış politika açısından ışık tutuyor.

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Kira artışı sorunu nasıl aşılacak?

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Türkiye Yüzyılı Anayasası

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Türk-Rus ilişkilerinde altın çağ