Halil İbrahim İzgi - Yazar
Büyükelçiler Konferansı, Hariciye’nin tüm kurmaylarının bir araya geldiği ve devletin istikametinin tüm dünyaya aktarılacağı ajandanın paylaşıldığı önemli bir toplantı. Türkiye’nin, Cumhuriyet’in yüzüncü yılında Türkiye Yüzyılı olarak tanımladığı vizyonu aktarmak için de iyi bir imkan. Cumhurbaşkanlığı tarafından Hanımefendi Emine Erdoğan’ın teşrifiyle düzenlenen kültürel diplomasi toplantısı ise hiç kuşkusuz hem gelinen noktayı hem de gidilecek istikameti göstermesi açısından önemliydi. Emine Erdoğan insani diplomasi, çevre diplomasisi ve gastrodiplomasi başta olmak üzere kamu diplomasisi ve yumuşak güç enstrümanlarını kullanmakta tecrübeli ve başarılı bir isim.
KÜLTÜREL TARİHİN UYANDIRMA SERVİSİ
2017 yılında Bangladeş topraklarına doğru gerçekleşen Arakan muhaceratının yoğunlaştığı günlerde insani diplomasinin mükemmel bir örneği olarak mülteci kamplarına giden Emine Erdoğan oradaki kadın ve çocuklarla bir araya gelerek dünyanın ilgisini çekmeyi başarmıştı. Türkiye’den TİKA, AFAD ve Kızılay’ın dahil olduğu seyahat sonrasında Türkiye’de kamuoyu Güney Asya’nın bu uzak noktasıyla ilgili sayısız yardım kampanyası düzenledi. Emine Erdoğan’ın ziyaretinin ertesi gününde Bangladeş’in neredeyse tüm gazeteleri olumlu ve geniş biçimde temaslara yer vermişlerdi.
Bu ziyareti sadece insani yönüyle değerlendirmek eksik kalacaktır. Güney Asya ile tarihi bağlarımız çok daha eskiye, Delhi Sultanlığı’nın da gerisindeki zamanlara dayanıyor. Unutulan bu kültürel tarihin uyandırma servisi 100. yılını idrak etmekte olduğumuz Cumhuriyetimizin kuruluş sürecindeki Kurtuluş Savaşı’na Hint Müslümanlarının sağladığı cömert katkılardır. Ancak bunun ötesinde hatırlamamız gereken Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızdan birinin Hindistan’da hüküm süren Babürlüler olduğunu bilmektir. Dolayısıyla kültürel diplomasinin derinliğinin olmadığı insani diplomasi çabaları ne kadar iyi niyetli olsa da eksik kalacaktır.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Burak Akçapar’ın Halkın Fermanı ismiyle Türkçe’ye kazandırılan Balkan Savaşları esnasında Hint “Hilali Ahmer” misyonunun Osmanlı’ya katkıları ayrı bir örnektir. Tüm bu örnekleri hesaba katmadan, Diriliş Ertuğrul başta olmak üzere TRT yapımlarının Hint alt kıtasındaki başarısını da Tabii platformunun Türkçe’nin yanı sıra Urduca olarak da yayına hazırlanmasının, anlamı eksik kalacaktır. Tüm bunların ötesinde Britanya başta olmak üzere Avrupa’da etkin olan Güney Asya diasporasının, Türkiye’ye olan yoğun teveccühünü ve kültürel diplomasinin münbit arazisi olmasını da anlamakta eksik kalabiliriz.
AKADEMİK İLGİNİN ÇEKİM ALANINDA
Joseph Nye tarafından ortaya atılan yumuşak güç kavramı kamu diplomasisi çerçevesinde tüm dünyada gündeme geldi ve gelmeye devam ediyor. Soft Power Index gibi isimlerle yumuşak güç sıralamaları yapılıyor ve farklı metodolojilerle ölçümlenmeye çalışılıyor. 2012 yılında Gökhan Yücel’le birlikte kurduğumuz Yeni Diplomasi’de kamu diplomasisinin dijital hinterlandına odaklanmıştık. Bu süreçte yüksek lisans dersi olarak da verdiğimiz dijital diplomasi hayli ilgi çekmişti. Zaman içinde akademik müktesebat oluştu ve kamu diplomasisi derinlemesine incelendi. Bugün de İletişim Başkanlığı bünyesinde kıymetli çalışmalar yapılıyor. Kültürel diplomasi de yine lisans üstü düzeyde hızla ilgi çeken bir alan ve YÖK veri tabanında bu konuyla alakalı birçok çalışmaya ulaşmak mümkün. Bunun yanı sıra kültürel diplomasinin alt kümeleri içinde sayabileceğimiz gastro-diplomasi de akademik ilginin çekim alanında. Özellikle son beş yıl içinde bu alanda sadece Türk öğrencilerin değil dünyanın farklı yerlerinden gelen misafir öğrencilerin de tezleriyle bu alandaki derinleşmeye katkı sağladıklarını not etmekte fayda var. Sadece bu tezler bile akademik diplomasinin başarılı bir örneği sayılabilir.
KALBE VE ZİHİNLERE GİRMENİN NEZAKETLİ YOLLARI
Emine Erdoğan’ın kültürel diplomasi toplantısında ismini zikrettiği aktörleri kısaca dile getirelim. TİKA başta olmak üzere, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Maarif Vakfı ve Kızılay. Tüm bu kurumlar insani diplomasi, kalkınma yardımları, eğitim diplomasisi, diaspora diplomasisi gibi başlıklardaki derinlikleriyle kültürel diplomasi grand stratejisinin bileşenlerini oluşturuyor. Çok aktörlü bu yapı Türkiye’nin dış politikasındaki karar alıcılar için farklı enstrümanlar sunuyor.
Ülkemizin, sosyal ve ekonomik olarak güçlenmesi ve dost coğrafyalar için hedeflerinin doğru şekilde anlaşılması için kültürel diplomasinin önemi çok fazla. Yine geçmiş zamandan bir örnek verirsek; 23 Nisan 2018 günü Mogadişu’daki büyükelçiliğimizin bahçesinde tekerlekli sandalye dağıtımını içeren bir insani diplomasi etkinliğinin ortasındaydık. Somalili kardeşlerimizin hazırladığı ikramlar arasında “samosa” da vardı. Orta Asya’dan “samsa” olarak yola çıkan bu hamur işi kendine Afrika boynuzunda ayrıcalıklı bir yer bulmuştu. Benzerinin Hindistan’da ve Pakistan’da da olduğunu biliyorum. Gastro-diplomasi ve kültürel diplomasi bir anda insani diplomasinin içine geçivermişti.
Bu örnekleri çoğaltmak elbette mümkün. Diplomasi alanındaki girişimlerin birbirilerini tamamlayan ve kolaylıkla destek olabilen araçlar olacağını akıldan çıkarmamak gerekiyor. Başarılı örnekler, zihinlere ve kalbe girmenin nezaketli yolları yine farklı tecrübelerin içinde gizli. Her ülkenin kültürel kodunu çözmek için ayrı bir dekoder gerektiği gibi, zamanın ruhunun da farklılık gösterebileceğini akıldan çıkarmamak gerekiyor.
HATTI DİPLOMASİ YOKTUR, SATHI DİPLOMASİ VARDIR
Türkiye, Cumhuriyet’in yüzüncü yılında kendisini dünyanın önemli merkezlerinden biri olarak konumlandırıyor. Bunu yaparken de elindeki en önemli güç, jeostratejik konumuyla desteklediği yumuşak gücü. Barışı ve milletler arasındaki karşılıklı anlayışı artıracak bu strateji sadece Ankara ve İstanbul’da değil, New York’taki Türk Evi başta olmak üzere bayrağın dalgalandığı tüm coğrafyaları kapsıyor. Hattı diplomasi yoktur, sathı diplomasi vardır ve o satıh tüm dünyadır. Bu ifadeyle özetleyebileceğimiz Türkiye Yüzyılı’nın diplomasi bahsi için kültür hayati bir önem taşıyor. Misal; bayrak taşıyıcı hava yolumuz THY’nin dış hatlardaki özel yolcu salonu gastro-diplomasinin bir merkezi olarak faaliyet gösteriyor. Bulunduğumuz her yer Türkiye markasının temsil edildiği bir mecraya dönüşüyor. Güçlü yönlerimizi görmek kadar geliştirilmesi gereken noktaları da görmek kültürel diplomasinin tesirinin artması için önemli.
DÜNYANIN VİCDANI OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ
Kültürel diplomasinin kodlarına hakim olmak için Emine Erdoğan’ın konuşmasındaki kavram setine göz atalım: “Gönül coğrafyası” olarak bilinen toprakların Türklerin tarih boyu kurdukları bütün devletlerin ulaştığı fiziksel sınırların çok daha ötesinde olduğuna işaret eden Emine Erdoğan, ecdadın barış ve hoşgörü ikliminin varlığını sürdürdüğünü söyledi.
Kültürel diplomasinin en önemli değerinin barış olduğu bu şekilde ortaya konuluyor. Grand strateji olarak barışa ait örneklerin, dokümanların, ortak hikayelerin ortaya çıkarılması ve yenilerinin yazılması, güçlü bir şekilde tüm dünyaya ilan edilmesini de anlayabiliriz.
Diğer bir konu ise kadınların kültürel diplomasi içindeki yeri: Balkanlar’dan Yemen’e, Kudüs’e, Hicaz’a, Afrika’ya kadar çoğunluğu hayırsever kadınların banisi olduğu vakıfların, hâlâ yaşatıldığını vurgulayan Emine Erdoğan, “Milletimizin ismi, dünyanın bütün mazlumlarının gönül mabetlerinde, merhamet, şefkat, cömertlikle özdeşleşiyor” diye konuştu. Bu aynı zamanda kültürel diplomasiyi sadece bir devlet fonksiyonu olarak görmememiz gerektiğini de vurgulayan bir ayrıntı. İş birlikleri ve sivil inisiyatifler kültürel diplomaside yol açıcı bir nitelik taşımalı.
Diğer bir başlık ise sürdürülebilirlik. Kültürel diplomasi sadece aktarma değil aynı zamanda karşılıklı öğrenme ve sürdürülebilir, insan onurunu yücelten bir araç: Büyükelçilerin de görev yerlerinde dokundukları hayatlarla, bütün dünyayı gönül coğrafyasına kattıklarını belirten Emine Erdoğan’ın şu ifadeleri önemli:
“Türkiye her daim sahada olacak, dünyanın vicdanı olmaya devam edecek. Bununla beraber bizim yegâne sermayemiz hayırseverliğimiz değil, dünyanın tek tipleşen kültürüne derman olabilecek, her öğesi birbirinden değerli ve köklü bir medeniyet mirasına sahibiz.”
KOLONYAL ZEHİRLERDEN ARINMANIN YOLU
Dünyanın içinden geçtiği süreçte sözün gücü yeniden artıyor. Kolonyal mirasa sahip ülkeler eski sömürgelerinden kültürel olarak da çıkmak zorunda kalıyorlar. Yağmalanan Afrika tarihi mirası topraklarına geri dönüyor. Antropoloji ve arkeoloji ile birbirine düşman edilen komşu toplumlar farklı bir geleceğin mümkün olabileceğine dair izler arıyor. Türkiye bu izlerin merkezinde bir sözün sahibi. BM kürsüsünden ‘Dünya beşten büyüktür’ diyor. Kültürel diplomasi bu büyüklüğün sınırlarını belirleyecek. Tahıl Koridoru gibi küresel diplomasi hamlelerinin kalıcı olabilmesi kültürel diplomasinin etkinliği ile doğru orantılı olacak. Türk dizilerinin küresel erişimi gün geçtikçe artarak devam ediyor. Bu dizilerin sahip olduğu avantajlar senaryodan çekim mekanlarına varıncaya kadar incelikle planlanabilir. Bu sayede örnek olarak tahıl koridoru girişimi sadece haberlerde değil popüler kültürün araçlarıyla çok daha geniş kitlelere erişebilir.
Yeni dönemde kültürel diplomasinin çarpan etkisinin artması için üç temel sacayağından söz edebiliriz. Bunlardan birisi uluslararasılaşma. Kültürel diplomasi araçlarının yerel veya bölgesel düzeyden ziyade küresel ölçeğe çıkarılması artık bir zorunluluk. Bunun için yeterli tecrübe mevcut, dünyaya sesini duyurmuş kültürel elçilerin yanı sıra kültürel diplomasi alanında kendini yetiştiren genç akademisyen ve diplomatların temsil düzeyi yüksek uluslararası kurumlarda ve organizasyonlarda yer almaları ve insani gücümüzü yansıtmaları önem taşıyor.
İkinci sacayağını iş birlikleri oluşturuyor. Kamu ve özel sektörün yanı sıra kültürel diplomasinin müttefikler bulması birleşik enerji ile yepyeni ve kapsayıcı işler yapması elzem. Türk Keneşi bu konudaki iyi örneklerden biri ve kültürel diplomasi sadece medyayı değil gastronomi ve insani yardım projelerini de kapsamalı.
Üçüncü sacayağını ise dijitalleşme oluşturuyor. Tabii başta olmak üzere küresel erişime sahip araçların kültürel diplomasi stratejisine hizmet etmesi çok mümkün. Çılbırın, New York Times’ın en ilgi gören yemek tariflerinden biri olması gastro-diplomasinin geleceği açısından da dijitalin önemini gösteriyor. Anadolu Ajansı’nın küresel erişimi ve özellikle dünya basınının da yakından takip ettiği görsel servislerini dijital kültürel diplomasinin kıymetleri arasında sayabiliriz.
GELECEĞE KARŞI ÖDEVİMİZ
Müşterek bir geçmişin izlerini sürmek kadar kültürel diplomasi ile toplumların birbirlerinden yapacakları kültürel alışverişleri de artırmak gerekiyor, bu sayede ortak bir gelecek kurmanın yolları aranmış olur. Kültürel diplomasi kolonyal zehirlerden arınmanın bir yolu olabileceği gibi temiz ve özgüvenli bir geleceği de inşa edecektir. Kültürel anlamdaki kesilmiş damarlar tedavi edilecek ve kültürel kanın dünya üzerinde dolaşımı mümkün olacaktır.
Kültürel diplomasi elbette kültür insanları arasındaki güçlü bağlarla kopmaz bir hal alacak ve Türkiye’nin yeni yüzyılı için kültürel bağımsızlığı perçinleyecektir. Türkiye’nin gönül coğrafyası olarak gördüğü ve dünyanın beşten büyük olduğu konusunda fikir birliği içinde olduğu ülkeler başta olmak üzere dünyanın her tarafında kültürel diplomasi için fırsatlar var. Etnospor gibi etkinliklerle köprüler kurarken Mete Gazoz gibi sporcularla bayrağımızı dalgalandırıyoruz. Geriye sadece tüm bunları anlatacak ve ilham veren hikayelerle dünyayı sarmalayacak kültürel diplomasi stratejisi kalıyor. En üst düzeyde sahiplenilen bu kavramın altı doldukça Türkiye hem kendisini daha yakından tanıyacak hem de kendisinin ne olduğunu tüm dünyaya güçlü olarak gösterecektir.
Üzerinde yaşadığımız insanlık denilen hazinenin sadece güçlü bir miras değil aynı zamanda geleceğe karşı ödevlerimizin yazılı olduğu bir ikaz olduğunu da anlamamız gerekiyor. Bu sayede kolonyal zihinle üretilen ve samimiyet duvarını aşamayan Batı merkezli kültürel diplomasi çabalarından çok daha iyisini de hayata geçirme imkanı buluruz.
Kültürel diplomasi teorisyenlerle yazılacak ama sahada ter döken pratisyenlerle zemin kazanacak bir alan. Diplomasinin diğer alanlarında olduğu gibi burada da sahada ter döken masada kendisine yer buluyor. Kültürle şekillenecek bir gelecekte her masada yer almamız da dökeceğimiz tere, kurumlarımızın iş birliğine ve en önemlisi aynı hedefe yani barış dolu dünyaya azimle koşmamıza bağlı…