SERNUR YASSIKAYA / GAZETECİ
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Afganistan’dan çekilme fiyaskosunu yaşadığı ve NATO’da Avrupalı müttefiklerinin taleplerini yüzüstü bıraktığı günlerde, Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Washington’un, ikili işbirliği ve ittifaklara bağlılığının zayıflamadığını göstermek amacıyla Paris veya Berlin’i değil Singapur ve Hanoi’yi ziyaret etmeyi tercih etmişti. ABD eski Başkanı Barack Obama döneminde açıklanan “Asia Pivot” stratejisinin gerçek anlamda uygulamaya konacağının ilk göstergesi, anne tarafından Hindistan kökenli olan Harris’in bu sembolik ziyaretiyle bir milat olarak ortaya konduğunu söylemek mümkün. Washington’un, Afganistan’dan apar topar çekilmesiyle, Orta Asya’nın göbeğine büyük bir jeopolitik boşluk bırakırken, hemen güney doğusunda ise kendisine daha geniş bir alan açmanın hesabını yaptığı görülmekte. Özellikle 2010’lu yılların ikinci yarısında, küresel hegemonya mücadelesinde kritik su yollarının belirleyici olacağının ortaya çıkmasıyla, ABD’nin Asya kıtasının içine bıraktığı Afganistan bombasının, Çin ve Rusya gibi iki rakibi için bir sorunlar yumağı oluşturmasını ümit ettiği görülüyor. Buna karşın Washington’un, kritik su yollarında kendisine yardımcı olacak yeni bir müttefik yapılanmasına gittiği de görülmekte.
ÜÇLÜDEKİ ORTAK RUH
Bu çerçevede, futbol terimleriyle konuşacak olursak ABD’nin; yükselen Çin tehdidine karşı, 5-4-3 taktiğiyle yeni bir savunma ittifakının temellerini Asya-Pasifik bölgesinde attığı görülmekte. Bu taktik, Soğuk Savaş döneminden sonra yeniden diriltilen Beş Göz istihbarat birliği, Hindistan, Japonya, ABD ve Avustralya’dan müteşekkil Quad güvenlik diyaloğu grubu ile yine Avustralya, ABD ve İngiltere üçlüsü tarafından oluşturulan AUKUS ittifakı çerçevesinde oluşmuş durumda. Bu üçlü ittifak yapılanmasının ortak noktasına bakıldığında, hem Anglo-Sakson niteliğe sahip olduğu, hem de Asya-Pasifik coğrafyasının bir üyesi ve de İngiltere gibi derin tarihi bağlara sahip ülkelerden oluşmuş olduğu görülmekte. Özellikle Taliban’ın başkent Kabil’i ele geçirmesinden yalnızca bir ay sonra 15 Eylül’de ilan edilen AUKUS ittifakı, ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde Çin’e karşı gerçekleştirmek istediği güvenlik yapılanmasının niteliğini daha da fazla ele verdi. İttifakın ilan edildiği gün, Avustralya’nın Fransa ile daha önce imzaladığı 90 milyar dolarlık denizaltı anlaşmasını, ABD’den alacağı 8 nükleer denizaltı karşılığında iptal etmesi, Avrupa’nın söz konusu güvenlik yapılanmasında tali bir rolünün olacağını ortaya koydu. Görünen o ki Washington, birçok sorunla boğuşan Avrupa’yı, Çin’e karşı mücadelesinde bir yük olarak görmekte ve Paris ile Berlin gibi merkezlerle ilişkisini belirli ajandalar çerçevesinde yönetmeyi istemekte.
WASHINGTON’DAN AVRUPA’YA MESAJ
Eylül ayının son günlerinde bu ayrışma kendini Washington’da daha fazla gösterdi. BM 76. Genel Kurulu çerçevesinde, Avrupa’nın önde gelen iki lideri Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un New York’a ayak basmaması not edilmesi gereken bir tutumken, İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un New York’tan trenle Washington’a geçmesi ve Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden’la biraraya gelmesi, Atlantik’in iki yakasındaki derin ayrışmayı gösteriyordu. Dahası, bu ikili zirveden hemen sonra, Quad güvenlik ittifakının dört üyesinin ilk yüz yüze toplantısını Beyaz Saray’da yapması da, Washington’un yüzünü iyiden iyiye Asya Pasifik’e çevirdiğinin adeta veciz bir göstergesi oldu.
İLİŞKİLERİ PARANTEZE ALDI
ABD’nin, NATO kapsamında, özellikle Avrupa’nın iki lokomotif ülkesi Almanya ve Fransa’nın, ittifakın zayıf karnını oluşturduğu kanaatinde olduğunu söylemek mümkün. Bu iki ülkenin, Çin ve Rusya ile geliştirdikleri ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilerin, Washington’daki karar alıcılar nezdinde bir güven erozyonu yaşattığı hissediliyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde, doğrudan ve sert bir tonda iletilen bu mesaj, Demokrat Başkan Joe Biden döneminde kompartmanlara ayrılarak ve dolaylı yollardan dile getirilmekte. Biden yönetiminin, Avrupa ile ilişkileri güvenlik ekseninden çok iklim değişikliği ile mücadele ya da ticari ilişkiler parantezinde ele aldıkları, güvenlik konularında ise Avrupa’nın çevresindeki Polonya, Romanya ya da Norveç gibi ülkelerle çalışmayı tercih ettiği görülmekte. Yine Washington’un Avrupa Birliği’nin birçok konuda karar alma süreçlerindeki yavaşlık ve sorunlar yumağının ayağına dolanmasını istemediği yorumunda bulunmak mümkün.
SOĞUK SAVAŞ’IN SON KIRINTILARI
Bu nedenle, NATO’yu, Asya-Pasifik’teki mücadelede bir koç başı olarak kullanmak yerine, 21. Yüzyıl’daki hegemonik mücadeleye uygun yeni bir güvenlik yapılanmasının Washington tarafından tercih edildiği anlaşılmakta. AUKUS, Quad ve Beş Göz üçlüsünün, Washington tarafından hızla işlevsel hale getirilmesinin bu arayışın bir sonucu olduğu kesin. ABD sivil ve askeri karar alıcıların, Soğuk Savaş’ın son kırıntılarını da geride bırakarak, Çin’e karşı yeni bir soğuk savaşa hazırlık amacıyla, kendi adına daha güvenilir müttefiklerle, tarihi bağları güçlü bir Asya NATO’sunun inşa faaliyetine giriştiği görülmekte. Bu çerçevede Avustralya gibi kıta büyüklüğünde geniş bir üsse AUKUS ittifakı ile sahip olan Washington, nükleer güç transferiyle de, Çin’in bölgede büyüyen deniz gücünü dengelemeye ve çevrelemeye dönük bir güç projeksiyonu stratejisinin işaretini de vermiş durumda. Bu üçlü güvenlik işbirliği yapılanmasına, ilerleyen dönemlerde önce Japonya’nın ardından ise Vietnam ve Singapur gibi ülkelerin katılması beklenebilir. Buna karşın Washington’un da Asya-Pasifik bölgesinde sadece güvenlik değil bölgesel ticari işbirliği yapılarına dahil olarak, ihmal ettiği bu alana yöneleceği, güvenlik ve ekonomik ayağını dengelemek isteyeceği görülmektedir. Açık ki, önümüzdeki dönem, Asya-Pasifik’te büyük gerilim ve önemli gelişmelere gebe.