Menajerlik müessesesinin henüz olmadığı 60'lı yıllarda Türkan Şoray, “Şoray Kanunları”nı film şirketlerine nasıl kabul ettirdi?
Türkan Şoray'ın ilk albüm çalışması neden yarıda kaldı? Türkan Şoray'ı aslında ilk kim keşfetti? Türkan Şoray sinemaya nasıl “Merhaba” dedi? Türkan Şoray, son yıllarda neden az film çekiyor? Türkan Şoray televizyon dizileri için ne düşünüyor? Türkan Şoray en son ne zaman ağladı? Türkan Şoray, hayatındaki temel taşları, önemli kararlarını, olmazsa olmazlarını ve bilinmeyen yönlerini Cine5'te Ali Eyüboğlu'na anlattı…
O dönem sinema altın çağını yaşıyordu. Yapımcılar çok kazanıyordu. Sinemalara akın akın insanlar gidiyordu. Sinemaların önünde kuyruklar oluyordu. Dolayısıyla bu filmlerin oyuncularıydık bizler. Yalnız ben değil, Hülya, Fatma, Filiz, hepimiz için öyleydi. Bölgeler mutlaka bizim filmlerimizi istiyordu. Yapımcılar da haliyle, bölgeler, seyirciler bizi istediği için, bizlerle film yapmak zorundaydılar. Belki de onun için bu şartları kabul ettirmek kolay oldu…
Şimdi ben ciddi ciddi şarkı söylemek istiyordum. Bir kere şarkı söylemeyi çok seviyorum. Ve de bir albüm yapmak istiyorum. Benden böyle bir anı da kalsın istiyorum. Ve bunu o zaman bir okul yaptırmak için düşünmüştüm. İlk olarak plak yapımcısı Yaşar Kekova'yla aramızda konuştuk, kimseye söylemeyecektik, sır olarak kalacaktı. Albümün geliriyle de, “Sizden de bir tuğla” gibi bir sloganla bir okul yaptıracaktık. Ve ajandama da “Yaşar bey şu gün şu saatte gelecek. Toplantı ve anlaşma yapacağız” diye not düştüm. Ve maalesef buluşma günümüzden bir gün önce trajik bir olayla hayatını kaybetti. Aklıma geldikçe de çok üzülürüm. İşte ilk albüm çalışmam böyle bir olay yüzünden yarıda kaldı…
Olayı çok net hatırlıyorum… Annem, kardeşimle bana bakmak için çalışmak zorundaydı. Babam da ilgilenmiyordu bizimle. Mecburen bizi anneannemle dedemin yanına bırakıyordu annem. Dedemlerin oturduğu yer mutaassıp bir çevreydi. Beni de bir yere bırakmıyorlardı ama bir gün mahallede bir akşam herkes bir yere koşuyor. Ben de nasıl olduysa izin aldım, beni de bıraktılar. Ben de komşularla birlikte koşa koşa bir yere gittik böyle. İşte bir meydan var, onun arsasında film çekiyorlarmış. Ben de hayatımda ilk defa film çekimi görüyorum. Lambalar, ışıklar falan… Sonra bir yüz gördüm. İnanılmaz, melek gibi güzel bir yüz… Meğer Muhterem Nur'muş o. Böyle bir ışığa bakıyor, herkes gidiyor yanına imza istemek için. Ne olduğunu bilmiyorum, ben de gittim imzalı resmini istedim… İnsanlar film alanına girmesin diye ipler gerilirdi ve ben de o seyircilerin arasındayım o sırada. Böyle merakla bakıyorum ne olup bitiyor diye. Sonra birisi geldi benim yanıma. Bana, “Filmde oynar mısın?” gibi bir şeyler söyledi. Film, film çekimi nedir bilmiyorum. Sinemaya bile pek gitmemişim. Belki bir kere falan gitmişimdir ya da. Çok şaşırdım, korktum ve koşa koşa eve gitmiştim. İşte, o yanıma gelen kişi Memduh Ün'müş… Demek ki, kaderimde sinema varmış. Birincisinde olmadı ama ikinci tesadüfte oldu…
İsteyerek,”Aman ben sinema oyuncusu olacağım, meşhur olacağım” gibi bir düşüncem yoktu hiç. Tamamen bir tesadüf neticesinde oldu. Ve tesadüflere inanıyorum artık. O gün, o film setine gitmeseydim böyle bir şey olmayacaktı. Bir film setine gittim ve hayatım değişti… Sevgili Emel Yıldız (Panter Emel) o dönemlerde çok meşhurdu. Ve çok güzel bir kadındı. Annem, babamdan ayrıldıktan sonra bir ev tutmuştu. Tuttuğu evin sahibinin kızıydı Emel Yıldız. Ve çok sevdi beni. Çok sevdik birbirimizi. Bir gün bana okuldan dönüşümde, “Gel seni Beyoğlu'na götüreyim” dedi. Onun da film çekimleri varmış. Ve beni de Beyoğlu'na, film setine götürdü. Ben daha çok küçüğüm tabii, 14 yaşındayım. Türker İnanoğlu Bey, o filmin yönetmeniymiş. Ve beni görünce o filmde oynamamın uygun olacağını düşünmüş. Bir iki gün sonra eve iki kişi geldi, annemle konuştular. Annem ilk önce itiraz etti ama sonra bir şekilde ikna ettiler annemi. Ve öylece ben film çevirmeye başladım…
Şimdi, eskisi kadar sinema filmi çekilmiyor. Ve de çok büyük maliyetlerle çekiliyor şu andaki filmler. Ve ben gelen birçok teklife hemen evet diyemiyorum. Çünkü çok seyirciye ulaşmasını istiyorum. O kadar zor ki iyi proje bulabilmek. Senaryo çok önemli bir kere. Kafamdaki, istediğim projeyi tam olarak bulamıyorum. Şu an için bir film projesi var aklımda ama bu filmde oynamayacağım, yönetmenliğini yapacağım…
Diziler çok yorucu oluyor. Yani, inanılmaz yorucu oluyor. Ama aslında diziler çok önemli. Çünkü seyirciyle kopmuyorsunuz. O bağ oluyor aranızda. Onun için ben seyircimle kopmak istemediğimden dizilerde oynamak istiyorum aslında…
Bilmem… Ama her an gözlerim dolabilir benim, hiç belli olmaz, her şeye ağlayabilirim. Epeydir ağlamamışım herhalde, hiç hatırlamıyorum. Fakat zaten beni ağlatmaya kıyamazlar…