Toplumun ruhunu kurtaracak köklü reformlar yapılmazsa, toplumun çöküşünü durdurmak zorlaşır!

04:0023/11/2020, Pazartesi
G: 23/11/2020, Pazartesi
Yusuf Kaplan

Salgınla birlikte bütün dünya ekonomisi, büyük bir krizin eşiğine sürüklenecek...Salgın sonrası süreç, bütün dünyada zorlu olacak... Batı medyasında, açık açık salgın sürecinin yol açacağı ekonomik krizin, derinleşerek sosyal ve siyasî kaosları tetikleyeceği öne sürülüyor. Salgın sonrasında Üçüncü Dünya Savaşı’nın patlak vereceği yazılıp çizilmeye başlandı bile daha şimdiden...Birileri, emperyalist emellerini açık etmekten çekinmiyor bile!TÜRKİYE’NİN BÜYÜK SORUNLARI MADDÎ DEĞİL MANEVÎ!Türkiye’nin

Salgınla birlikte bütün dünya ekonomisi, büyük bir krizin eşiğine sürüklenecek...

Salgın sonrası süreç, bütün dünyada zorlu olacak... Batı medyasında, açık açık salgın sürecinin yol açacağı ekonomik krizin, derinleşerek sosyal ve siyasî kaosları tetikleyeceği öne sürülüyor. Salgın sonrasında Üçüncü Dünya Savaşı’nın patlak vereceği yazılıp çizilmeye başlandı bile daha şimdiden...

Birileri, emperyalist emellerini açık etmekten çekinmiyor bile!

TÜRKİYE’NİN BÜYÜK SORUNLARI MADDÎ DEĞİL MANEVÎ!

Türkiye’nin kangrene dönüşen sorunları var. En başta eğitim ve hukuka neşter vurulması gerekiyor; köklü reformlar yapılması şart. Salgın sonrasında Türkiye’de de ekonomide sarsıcı türbülanslar yaşanması bekleniyor...

Önce şunu bilmemiz gerekiyor: Bu ülkenin en büyük sorunları ekonomik, maddī sorunlar filan değil. Bunlar niceliksel sorunlar. Türkiye’nin asıl yakıcı sorunları eğitim, kültür, medya, gençlik ve şehircilik gibi daha köklü, manevî, niteliksel sorunlar.

Maddî sorunların üstesinden bir şekilde gelinir ama manevî, kültürel sorunlar aslâ ihmal edilemez; ihmal edilirse, toplumun imhasının yapıtaşları döşenmiş olur.

Bir toplumu maddî tahribat çökertmez; manevî tahribat çökertir, tarihten silinmesine yol açacak bir çıkmaz sokağa girdirir toplumu.

Maddî olarak dünyanın en güçlü toplumu da olsanız, manevî temellerimiz zayıfsa, çürükse, büyük ölçekli bir buhranda, sarsıntıda paldır küldür tarihten çekilir gidersiniz.

Eğer manevî temelleriniz sağlamsa, inançlarınız muhkemse, değerleriniz hayatınızı yönlendirecek, anlamlı kılacak kadar kök salmışsa, en zor şartlara bile direnmeniz, bütün zorlukların üstesinden gelebilmeniz mümkündür.

KATI LAİKLİKTEN YUMUŞAK SEKÜLARİZME...

Bakın bir şeyi atlıyoruz: Dünyanın sosyal yapısı, anlam haritaları, değerleri en güçlü, en sağlam, en sarsılmaz toplumu biziz; daha doğrusu 1980’li yıllara kadar bizdik. 1980’lerdeki ekonomik liberalleşme, Cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan katı laikleşme biçimlerini buharlaştırdı, yerine yumuşak sekülarizm biçimlerini yerleştirdi. Katı laikleşme biçimleri, dışardan, tepeden, yukarıdan bir sosyal ve kültürel mühendislik projesiydi: Toplumu zorla belli bir kalıba, İslâm’dan arındırılmış bir yola, çıkmaz sokağa sokma girişimiydi.

Bu tepeden inmeci, katı laiklik projesi, tutmadı, geri tepti; toplumun derinlerde köksalan, diri olan, yaşayan, dışarı fırlayacağı zamanı kollayan genetik kültürel kodlarının, anlam haritalarının suyüzüne çıkmasını kışkırttı.

Toplum inançlarına, kültürel kodlarına ve anlam haritalarına sahip çıkarak katı laiklik duvarını yıktı tıpkı Berlin Duvarı gibi. Marx, haklıydı: Katı olan buharlaşmıştı.

Ancak dünya 1980’li yıllarda “yeni zamanlar” olarak adlandırılan bir sürece girdi: Amerika’da üretilen postmodern popüler kültür biçimleri bir anda bütün dünyaya yayıldı küreselleşmeye paralel olarak ve küreselleşmenin medyatik araçlarını kullanarak...

Bu postmodern popüler kültür dalgasından, ya da daha doğru bir ifadeyle, ayartıcı postmodern kültür istilasından, bütün değerleri çözücü kültürel tasallutundan Türkiye de nasibini aldı Özal’lı yıllarla birlikte: Neo-liberal ekonomik politikalar, ayartıcı postmodern popüler ve vulger Amerikan kültürünün ve daha önemlisi de çözücü, baştan çıkarıcı, her şeyi estetize ederek kolonize edici ve çözücü kültürel formlarının, duyarlıklarının hızla yayılmasına yol açtı Türkiye’de de.

Modernitenin katı laiklik biçimleri, yerini postmodernitenin ayartıcı, her şeyi çözücü yumuşak sekülarizm biçimlerine terketti.

TOPLUMUN RUHUNU KURTARMAK VE YENİ BİR DÜNYA KURMAK...

Ne olduysa bundan sonra oldu işte: Eğitim, toplumu modernleştirici, dönüştürücü, ruhkökleirni sökücü bir araç olma özelliğini medyaya kaptırdı. Kültür de, değerler de, zevkler ve beğeniler de popüler kültürün estetize ederek kolonize edici, zihinlerimizi işgal edici saldırısının yegâne vasıtasına dönüşen medya tarafından şekillendirilmeye, daha doğrusu her şeyin ruhu çalınmaya, içi boşaltılmaya başlandı...

Toplum, ayartıcı postmodern medyatik kültürün saldırısı altında... Bütün dayanak ve tutamak noktaları tuzla buz olma tehlikesiyle karşı karşıya. Direnç noktaları yerle bir olma tehlikesiyle karşı karşıya... Tanzimat’la yönünü, Cumhuriyet’le yörüngesini yitiren toplum Özal’lı yıllardan bu yana, özellikle de AB Uyum Yasaları denen bizim değerlerimize, toplum yapımıza, kültürel genlerimize yukarıdan müdahale anlamına gelen lanet olası yasaların hızla uygulamaya konulmasıyla toplum ruhunu yitirme tehlikesiyle karşı karşıya...

Toplumun ruhunu kurtarmak ve yeni bir dünya kurmak gerekiyor...

Eğitim, hukuk ve ekonomide yapılacak reformlar toplumun ruhunu kurtarma, taze ve diriltici bir ruhla donanma atılımlarına dönüşmez de, sadece maddî, ekonomik endeksler açısından gerçekleştirilmeye çalışılırsa, toplum bu son toparlanma şansını da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.

Sözün özü:
Eğitimde, hukukta, kültürde, medyada, şehricilikte, medyada, sanatta ve ekonomide toplumun ruhunu kurtaracak ve adım adım, çileyle yeni bir dünya kurmamızı ve dünyaya sunmamızı sağlayacak köklü, kalıcı reformlar yapılmazsa, toplumun çöküşünü durdurmak zorlaşır -Allah muhafaza!

Vesselâm.

#Toplum
#reform