Tunus’ta bir genç kendisini yakınca,Tunus’ta yakılan ateşin alevikısa sürede bütün Arap dünyasına yayılmakta gecikmedi: Bütün bir Arap dünyasını hallaç pamuğu gibi savuracak, postkolonyal süreçte,İslâm dünyasındaki İslâmî söylemleri, oluşumları, cemaatleri geri dönüşü zor bir çıkmaz sokağın eşiğine sürükleyecek bir büyük yangına dönüştüadına Arap baharı denen neo-liberal ayartıcı başkaldırılar.“ARAP BAHARI”YLA İSLÂMÎ SÖYLEMLERE BÜYÜK DARBE VURULDUO zamanlarbu başkaldırılarınArap dünyasında uzun
Tunus’ta bir genç kendisini yakınca,
Tunus’ta yakılan ateşin alevi
kısa sürede bütün Arap dünyasına yayılmakta gecikmedi: Bütün bir Arap dünyasını hallaç pamuğu gibi savuracak, postkolonyal süreçte,
İslâm dünyasındaki İslâmî söylemleri, oluşumları, cemaatleri geri dönüşü zor bir çıkmaz sokağın eşiğine sürükleyecek bir büyük yangına dönüştü
adına Arap baharı denen neo-liberal ayartıcı başkaldırılar.
“ARAP BAHARI”YLA İSLÂMÎ SÖYLEMLERE BÜYÜK DARBE VURULDU
O zamanlar
Arap dünyasında uzun vadede bütün
İslâmî söylemleri ve hareketleri bitirecek
büyük bir tezgâh olduğunu yazmış, ilk yazdığım yazıya “
istikrarlı istikrarsızlık
” başlığını atmıştım.
Batılılarla, onların uydularıyla mücadele eden bir yazar olduğum çok iyi bilinmesine rağmen bazı insanlar, “diktatörlüklere karşı bir savaş veriliyor ve bu savaş bütün diktatörlüklerin sonunu getirecek” diyerek itiraz ettiler yazdıklarıma.
Elbette ki, diktatörlüklere karşı verilen her tür mücadeleyi desteklemek elbette boynumuzun borcu. Derdimiz de bu. Bunu söylemek bile gereksiz.
Fakat yaşanan şey, tarihi hızlandırarak, İslâm dünyasının en güçlü sosyal, siyasî ve entelektüel aktörü hâline gelen İslâmî oluşumları ve söylemleri öne sürerek daha fazla büyümeden boğmaktı!
Nitekim yaşananlar o zamanlar yaptığım bu teorik okumaları doğruladı: Bütün bir Arap dünyası, ne zaman biteceği bilinmez ve sürgit derinleşen bir istikrarsızlığın eşiğine sürüklendi.
Bu
, hem
hem de
cesaretleri kırılmış Müslüman toplumları kontrol etmek, birbirine düşürmek
ve bu arada
tabiî kaynaklarını yağmalamak çok daha kolay hâle gelecekti.
Daha da önemlisi ise, İslâmî söylemlerin, zamanla, İslâm dünyasını Batı hegemonyasına karşı yerinde, zamanında ve daha güçlü bir şekilde ayağa kaldırması mümkün olacaktı; o zamanki yazılarımda da vurguladığım üzere tastamam “
”na dönüşen “
” denen şeyin
düğmesine basılarak, İslâmî oluşumlara ve söylemlere çok büyük darbe indirildi.
genelde İslâm dünyası, özelde ise Arap dünyası çok
büyük bir kaosun, asimetrik savaşların, vesayet savaşlarının eşiğine sürüklendi.
DİKKAT! TÜRKİYE, SURİYELİLER ÜZERİNDEN KAOSA SÜRÜKLENMEK İSTENİYOR!
Bu kaotik felâketten en fazla etkilenen ülkelerden biri Suriye oldu.
Emperyalistlerin Suriye’yi işgal etmeleri ve Suriye de patlak veren iç savaş, emperyalistlerin ve onların uydusu diktatör Esed’in Suriye’yi cehenneme çevirmeleriyle sonuçlanınca, Suriye tarihinde yaşanmamış büyük bir göç dalgası yaşandı; Suriye’de Esed’in zulmünden kaçan 3,5 milyon Suriyeli mazlum bizim ülkemize sığındı.
Başlangıçta halkımız tam bir
hareket ederek Suriyeli mazlum kardeşlerimize kucağını açtı, yakın tarihte benzeri pek görülmeyen bir
sergiledi.
Tarih boyunca her zaman mazlumdan yana olan bize de bu yakışırdı.
Fakat gelinen noktada
Suriyeliler meselesinin ülkede kaos oluşturacak bir meseleye
dönüştürülmeye çalışıldığı gözleniyor.
Suriyelilerle ilgili
iğrenç bir algı operasyonu
yürütülüyor: Önce
Suriyelilere karşı aşağılık bir nefret söylemi
geliştiriliyor, sonra bu, gerçek veya hayalî olarak üretilecek bir kaç hâdise üzerinden
Suriyelileri linç kampanyasına
dönüştürülecek...
Böylelikle, ülkenin, kontrolden çıkması muhtemel büyük bir kaosun eşiğine sürüklenmesi hedefleniyor!
ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER...
Suriyelilerle ilgili devlet, öncelikle, güçlü bir strateji geliştirmeli.
Suriyelilerin ne zaman, nasıl ve hangi şartlarda ülkelerine “gönderilecekleri” açıklığa kavuşturulmalı.
Suriyelilerin gettolaşmasına aslâ izin verilmemeli
: Eğer Suriyeliler gettolaşırsa, orta ve uzun vadede Avrupa ülkelerinde olduğu gibi her tür şiddetin kaynağı
bir dizi suç örgütünün zuhûr etmesi
önlenemez!
O yüzden, her şeyden önce,
kayıtdışı Suriyelilerin mutlaka kayıt alınması şart.
İkinci olarak,
Suriye muhaberatına ya da terör örgütlerine mensup Suriyelilerin çok ince istihbarat çalışması yapılarak derhal ülke dışına sürülmesi kaçınılmaz.
Üçüncü olarak,
Suriyelilerle yaşanacak sosyo-kültürel sorunların halledilmesi için öncelikli olarak Suriyelilerin önde gelen temsilcilerinin, kanaat önderlerinin önalmalarını
, Suriyeliler arasında denetleme ve sorun çözme işini öncelikli olarak bunların üstlenmelerini sağlayacak çeşitli mekanizmalar kurulmalı.
Suç işleyen Suriyelilerle önce Suriyeliler ilgilenmeli, dolayısıyla önce Suriyelilerin kendi kendilerini denetlemeleri sağlanabilmeli. Bu durumda Suriyelilerin karıştığı olaylara önce Suriyelilerin müdahale edebilecekleri düzenekler devreye girdirilebilmeli.
ENSAR RUHU ZEDELENMEMELİ!
Sözün özü:
Suriyeliler meselesi, eğer gerekli yasal adımlar atılmazsa, ilerde kangrene dönüşebilir.
Suriyelilere karşı geliştirilecek
nefret söylemlerine ve ırkçı söylemlere aslâ göz yumulmamalı.
Bu toplum, mazlumları, ensar ruhuyla bağrına bağrına bastı. Bu nedenle bu ülkede çok büyük sorunlar yaşanmadı.
Avrupa’da olsa şimdiye kadar çoktan kan gövdeyi götürürdü.
Bu durum, bizim sahip olduğumuz gücün, erdemlerin ne olduğunu gözler önüne sermeye yetiyor.
Suriyeli mazlum kardeşlerimizle ilgili olarak şimdiye kadar sergilediğimiz
örnek tavır, bu toplumun dünyanın ruhu, mazlumların umudu ve dünyanın en âlicenap, yardımsever, merhametli ve medenî toplumu olduğunu ortaya koydu.
Özetle,
toplum, ırkçı ve nefreti körükleyen söylemlere karşı duyarlı olmalı
; devlet de, ülkeyi kaosa sürükleyecek provokasyonların önüne geçmek için
Suriyelilerle ilgili yasal düzenlemeleri gecikmeden tamamlamalı.