2500 yıllık Batı uygarlığı, özlü bir şekilde özetlemek gerekirse, Atina’da kuruldu, İskenderiye’de dağıldı, Roma’da toparlandı ve iki asır önce, sanayi devrimleriyle birlikte Londra’da yeniden kuruldu.
Kapitalizm, Batı uygarlığının son evresi.
İngilizler, ekonomi-politik bir devrim gerçekleştirdiler: İnsanı, ekonomiye indirgediler; homo-economicus (ekonomik-insan) denen, insanın aşağılanmasından başka bir anlam ifade etmeyen maddeyi kutsayan din-dışı bir düzen inşa ettiler.
Bu kapitalist düzene, en güçlü ekonomi-politik eleştiriyi Marx yaptı: Dinin, önce, ruhsuz dünyanın ruhu olduğunu, ardından da, kapitalist düzenin dini, kitlelerin afyonuna dönüştürdüğünü, insanı metalaştırdığını söyledi.
En güçlü sosyolojik eleştiriyi Weber yaptı: Modernliğin, ürettiği ruhsuz, mekanik, rasyonalist dünyayla, insanı “demir kafes”e tıkadığını, bunun da, özgürlük kaybı ve anlam krizinin yaşanmasına yol açtığını hatırlattı.
Bu kapitalist-modernist pagan düzene, en güçlü felsefî eleştiri Nietzsche’den geldi: Tanrı’nın öldürüldüğünü, insanın nihilist bir çöle mahkûm edildiğini söyledi ve “çöl büyüyor, çöl büyüyor, insanlığı büyük bir yok oluş felâketi bekliyor!” diye haykırdı.
Küresel sistemi, iki asır önce, dört sanayi devrimine imza atan İngilizlerle Yahudiler kurdular.
Küresel sistem derken, kontrol ve kolonizasyon saldırısıyla dünyayı istila eden, medeniyetlerin köklerini kazıyan, başka dinlere ve medeniyetlere hayat hakkı tanımayan pagan Batı uygarlığının son evresinden söz ediyorum.
Kapitalizmle, dünya üzerinde “mutlak” hâkimiyet kuran, ayartıcı yöntemlerle gerçekleştirilen yeni-barbarlık biçimleriyle hâkimiyetini küre ölçeğine yayan ve meşrûlaştıran, gelinen nokta itibariyle hem “serseri mayın”ı andıran, keyfine göre istediği yeri işgal eden, istediği lideri alaşağı eden ama hem de kendi sonunun dinamitlerini de döşeyen karmaşık, ontolojik olarak zayıf temeller üzerinden işleyen bir düzen bu.
Tarihte ilk defa, din-dışı maddeci, pagan temeller üzerinde/n yükselen, o yüzden de hem fiilen hem de ontolojik olarak saldırgan bir uygarlığın sonunun başlangıcı bu düzen.
Hâlihazırda son yarım asırdır, küresel sistem, İngilizlerin kontrolünden Yahudilerin kontrolüne geçmiş durumda; son çeyrek asırdır spesifik olarak ABD’de, genelde ise İslâm dünyası merkezli dünya ölçeğinde yaşanan kavga, küresel sisteme İngilizlerin mi, Yahudilerin mi çeki düzen vereceği sorunu etrafında odaklanıyor.
İngilizler de, Yahudiler de, Çin’in, Hindistan’ın ve Japonya’nın kapitalizme boyun eğdirildiği için küresel sistemin önünde tehlike teşkil etmediğini, küresel sistemin önündeki en büyük tehlikenin, dönüştürülemeyen İslâm, teslim bayrağı çektirilemeyin Müslüman halklar olduğu konusunda hemfikirler.
İslâm’ın kurucu kaynaklarını kim daha sarsıcı şekilde paçavraya çevirerek İslâm’ı dönüştürebilirse, İslâm dünyasının geleceğini onun şekillendireceğini çok iyi biliyor İngilizler de, Yahudiler de.
Küresel sistemin geleceğini belirleyecek yakıcı sorun bu işte.
İslâm dünyasında Türkiye üzerinden yaşanan İngiliz-Yahudi çekişmesinin nedeni de burada gizli yine.
İngilizler, bölgenin tarihî derinliğini, halkların kültürel özelliklerini Yahudilerden daha iyi biliyorlar.
O yüzden, hem Vehhabiliği ve terör örgütlerini hem de İslâm’ı protestanlaştırma projesinin truva atı olarak kullanılan Kadıyaniliği ve son versiyonu Fetöcülüğü onlar kurdurdular.
Ancak Yahudiler, özellikle de Amerika’daki Yahudiler çok güçlüler. Hem paranın hem de her tür gücün kontrolü Yahudilerde.
Bu din-dışı pagan düzeni kuran, gelinen nokta itibariyle bu düzenin iplerini eline alma savaşı veren İngilizlerle Yahudilerin hem yukarıda özetlediğim kapitalist pagan düzeni kurucu rollerini hem de kültürel-psikolojilerini ve bu psikolojilerin nasıl işlediğini çözemezsek, bırakınız yeni bir dünya kurmayı, dünyanın yaşadığı temel felsefî, ekonomi-politik ve kültürel sorunları anlamakta da zorlanırız.
İngilizler de, Yahudiler de açgözlüdür.
“Adalı” psikolojisiyle hareket eden İngilizler, son derece soğukkanlı ve sinsi özelliklere sahiptir: O yüzden sağ-gösterip sol vurmakta ya da ölümü (terörü) gösterip, sıtmaya (protestanlığa) razı etmekte, dolayısıyla kontrol ettikleri halkların kimyasını bozarak ruhunu yok etmekte ve celladına âşık etmekte son derece mâhirdir.
Yahudilerse, azınlık psikolojisiyle hareket ettikleri için, gücü kutsarlar önce; sonra da gücü ele geçirmek için inanılmaz şekillere girerler, takiyyenin, kendilerini gizlemenin ustasıdır Yahudiler. Gücü ele geçirince, bu gücü acımasız bir şekilde uygulamakta kimse yarışamaz Yahudilerle.
Ama her daim güçlü bir paranoya ile hareket etmekten de uzak durmazlar. Yahudileri canlı ve diri tutan şey, işte bu paranoya’dır.
Burada Yahudileri hedef göstermiyorum.
Ayrıca Siyonist ayrı Yahudi ayrı zokasını yutmadığımı da hatırlatmak istiyorum: Her Yahudide siyonist bir tohum gizlidir.
Dediğim gibi, suçsuz, masum hiç kimseyi hedef gösteremem; biz ki, bu Yahudileri Avrupalıların her tür işkenceye maruz kıldıkları bir cehennemden kurtarmış bir medeniyetin çocuklarıyız.
Bu notu özellikle düştüm; çünkü bu konuyla ilgili yazdığım cuma günkü ilk yazım, Amerika’daki -tam da Yahudi psikolojisiyle hareket eden- Fetöcü siteler tarafından hedef hâline getirilmeme yetti. Neden acaba?
Yahudilerin tasmalı çekirgeleri misiniz siz?
Sonra dünyadaki Yahudi yayın organları topyekûn saldırıya geçti!
Paranoyak bunlar, diye boşuna demedim.
Tezgâhlarını bozan, deşifre eden herkesi hedef hâline getirmekten çekinmezler, o yüzden.
Bu dünya, böyle gitmez.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.