İki İran stratejisi var: Birincisi, küresel sistemin İran stratejisi.
İkincisi, Türkiye’nin İran stratejisi.
Sistem, uzun vadede, en az 50 yıllık süreçte, mağdur duruma düşürerek İran’ın önünü açıyor...
Amaç, bin yıl önceki oyunu sahnelemek: Sahte bir mezhep çatışması icat ederek, İslâm dünyasınının omurgasını oluşturan Ehl-i Sünnet şemsiyeyi parçalamak. Bu süreçte İran’ı kullanmak.
Türkiye’nin İran stratejisi, bu tezgâhı gören, derinlikli bir strateji.
Oyuna gelmemek, oyunu görmek ve oyunu püskürtmek.
Bu yazıda, İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Türkiye ziyaretini değerlendireceğim. Ama önce bir arkaplan fotoğrafı çekmemiz gerekiyor.
17-25 Aralık örtük darbe girişiminden sonra küresel sistem Türkiye’yi açıkça hedef tahtasına yatırdı. 7 Haziran seçimlerinden sonra siyasî darbe girişimi geldi; ardından 15 Temmuz’da fiilen bir darbe ve işgal teşebbüsü gerçekleştirildi.
Bu süreçte, Türkiye, içerde terör belasına mahkûm edildi, dışarda terör koridoru oluşturularak kuşatılmaya çalışıldı.
O cehennemi andıran günlerde yazdığım yazılarda, Türkiye’nin aktif denge stratejisi izlemesi gerektiğini, bunun yolunun da düşmanlarını azaltması, müttefiklerini artırmasından geçtiğini vurgulamıştım.
Türkiye, bu çerçevede derinlikli bir strateji izlemeye başladı; böylelikle hem yanlış politikalar terkedildi hem de bölgenin geleceğinin şekillendirilmesinde birinci derecede belirleyici olacak bir inisiyatif elde etmeyi başardı.
Rusya ve İran’la başlatılan Astana Süreci, Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yapmasını sağladı.
Fırat Kalkanı, Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesinde bir milat oldu: Artık bir Fırat Kalkanı’ndan öncesi var, bir de Fırat Kalkanı’ndan sonrası.
Sonuçta, içerdeki terör belası, FETÖ kumpasları püskürtüldü. Dışarda ise Türkiye’yi kuşatmak için Suudların desteğiyle DEAŞ’ı kullanarak ve İran’ın üzerine salarak yapay bir mezhep savaşı icat etmek aracıyla kullanılışlı bir aygıt olarak devreye giydirilen DEAŞ’ı çökertti Türkiye.
Altını çizerek vurguluyorum: DEAŞ, hem yapay bir Sünnî-Şiî savaşı için kullanılmak istenmişti hem de dolayısıyla mağdur duruma düşürülen İran’ın önünün açılması için icat edilmişti.
İşte Türkiye, izlediği aktif denge stratejisi ve ardından gelen Fırat Kalkanı’yla birlikte açık ve gizli oyunların hepsini yerle bir etti.
ABD Başkanı Trump’ın Suriye’den çekilme kararını açıkladığı gün, İran Cumhurbaşkanı Ruhani Türkiye’ye geldi, Erdoğan’la uzun süren bir görüşme gerçekleştirdi.
İran Cumhurbaşkanı’nın böyle kritik bir süreçte Türkiye ziyareti anlamlı.
İran’la ilişkilerimizi bozmamak için çaba göstermemiz, İran’ın ikiyüzlü siyasetlerini püskürtmemiz açısından çok önemli.
İran’la ilişkilerimizde geliştireceğimiz stratejileri şu tarihî gerçeği dikkate almazsak, kaybederiz:
Batılılar, İran’ın önünü açıyor çeyrek asırdır... İran’ın zaman zaman hedef tahtasına yatırılması, İran’ın hem mağdur konumuna sürüklenmesi hem de İslâm dünyasının sözcülüğünü İran’ın yapması amacına matuftur. Bunu aslâ unutmayalım.
İsrail varlığını İran’a, İran da varlığını İsrail’e borçludur.
Küresel sistem, İran’ı aslâ çökertmeyecektir; çeşitli şekillerde cezalandırabilir ama aslâ İran gibi, bin yıllık İslâm dünyasının inanç bütünlüğünü, omurgasını tam ortadan ikiye yarmakta kullanılabilecek bir aygıtı sonuna kadar kullanmaktan aslâ geri durmayacaktır!
Çeyrek asırdır çok iyi kullanıyor küresel sistem İran’ı bunun için.
Irak’a yerleştirildi, Suriye’ye yerleştirildi, Lübnan’a yerleştirildi, Körfez ülkelerine yerleştirildi, son olarak Yemen’e yerleştirildi.
İran’ın yerleştirildiği yerler kan gölüne çevrildi.
Bütün bunlar olurken, küresel sistem sadece İran’ın önünü açtı; İran’a karşı esas itibariyle yıkıcı olacak hiç bir şey yapmadı.
Ama Humeyni’yi Paris’ten uçağa bindirip Tahran’a indiren ve o gün bugündür Yemen’e kadar İran’ı bölgeye yerleştiren küresel sistem, Pakistan’ı hadım etti, Afganistan’ı işgal etti, Mısır’da darbe yaptı, Türkiye’de darbe üstüne darbe tezgâhladı, Türkiye’ye diz çöktürmek için iç ve dış terör dâhil her tür yolu denedi.
Görünüşte, küresel sistemin gözünde, İran, “şeytan”; Türkiye ise Batı ittifakının bir üyesi sözümona! Fakat sürgit Türkiye’nin önü tıkanıyor ama İran’ın önü açılıyor!
Şunu aslâ unutmayacağız: Dün Haçlı ve Moğollar İslâm dünyasını kasıp kavururken de aynı şey olmuştu: Biz bütün bir İslâm dünyası adına Haçlılarla ve Moğollar’la savaşırken, Şia bizimle savaşmıştı. Öyle ki, Salahaddin, Şiî güçleri ta Tunus’a kadar kovalamıştı.
Aynı senaryo sahneleniyor çeyrek asırdır...
Buna rağmen Müslüman ferasetini kuşanarak şunu söylüyorum: Türkiye, İran’la ilişkilerini güçlendirdiği ölçüde küresel sistemin İran’ı kullanmasını önleyebilir.
Türkiye, bu konuda iyi gidiyor -başta Astana Süreci olmak üzere- şimdiye kadar geliştirdiği stratejik ataklarla.
Ruhani’nin Erdoğan’la yaptığı basın toplantısında, sadece Türkiye’nin İran’a verdiği ticarî ve stratejik destek üzerinde yoğunlaşması, Suriye ve Irak’ta PYD ve PKK’ya verdiği açık veya örtük destek konusunda tek cümle bile etmemesi düşündürücüdür. Bu, İran’la ilişkilerimizde ne kadar dikkatli ve kararlı olmamız gerektiğini göstermeye kâfidir.
Özetle: Türkiye hiç bir zaman Sünnî-Şiî çatışması tezgahına gelmemeli, bu oyunu püskürtecek derinlikli ve zekice bir strateji izlemeli. Bunun için de İran’la ilişkilerini güçlendirerek İran’ın Batılılar tarafından ayartılmasının ve kullanılmasının önüne set çekmeli.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.