Tepe tepe Ermeni istismarının yapıldığı ve Türkiye’nin köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığı bizim için gergin geçen bir zaman dilimi.
Her Nisan ayı geldiğinde, bu yıl, hangi ülke, Ermeni tasarısını kınayacak acaba, diye beklemeye başlıyoruz...
“ERMENİ İSTİSMARI” MEVSİMİ...
Ermeniler,
Batılıların, kendi günahlarını örtmek için Ermenileri kullanıyor olmalarından
rahatsız oluyorlar mı, pek emin değilim bundan.
Ama emin olduğum iki şey var: Batılı emperyalist ülkelerin yöneticileri, içerde yaşadıkları sıkıntıları, Ermeniler üzerinden bastırma mücadelesi veriyorlar.
Bu durum, Ermenilerin sahibi olmadığını gösterir aynı zamanda: Önüne gelenin, keyfine göre tepe tepe Ermeni meselesini istismar etmesi ama
Ermenilerin buna isyan bile edememesi!
Ermeniler, reklamın iyisi kötüsü olmaz diye düşünüyorlarsa, baştan kaybettiklerini bilsinler.
İnsanlık adına kaybettiklerini.
Emin olduğum ikinci şey tam da burada devreye giriyor: Tarih boyunca, üç kıtada hüküm sürüp de
kitlesel katliam yapmayan,
aksine, farklı dinlere, kültürlere, etnisitelere mensup toplumları
barış içinde bir arada yaşatmayı başaran tek medeniyet
tecrübesinin “
” olarak yaftalanması, çocuklarınınsa “
” olarak aşağılanmaya çalışılması, insanlık adına
biçimidir çünkü!
Yine Nisan ayı geldi ve yine Ermeni tasarıları bazı Batılı ülkelerin gündemlerine girdi. Bu kez Fransa ile İtalya’nın Türkiye’yi kınayan açıklamalar yaptıklarına gözlerimiz faltaşı gibi açılarak tanık olduk!
Gözlerimiz faltaşı gibi açıldı; çünkü
dünyanın soykırım efendisi iki pespaye ülkesi Fransa ile İtalya.
En çok onların susması gerekiyor oysa.
Yaptıkları soykırımları geçtik, iki ülke de Osmanlı’nın parçalanması ve paylaşılması sırasında Türkiye’nin güneyine üşüşmelerinden, orada işledikleri katliamlardan, barbarlıklardan ötürü Türkiye’den özür dilemeleri gerekirken,
Ermeni sorununu istismar etmeyi, günahlarının üzerini kalın bir şalla örtmeyi
tercih etti!
Emperyalistlerden insanlık beklemek elbette beyhude bir iş!
TÜRKİYE, DOĞU AKDENİZ’DE KARADAN VE DENİZDEN KUŞATILIYOR!
Türkiye’nin kafası sadece Ermeni meselesiyle şişirilmiyor!
Bakın,
Doğu Akdeniz fena hâlde ısındı, farkında mısınız?
Isındı, ne kelime, kaynamaya başladı bile çoktandır!
İngiltere Kıbrıs’a askerî yığınak yapıyor!
İtalya, Girit’e F-35 indiriyor!
ABD, İtalya, Fransa, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Rumlar Doğu Akdeniz’de neredeyse iki hafta süren enteresan bir askerî tatbikat yaptılar!
Ermeni istismarı sürpriz değil. Bu tür olaylar bekleniyordu. Hazırlıklıyız buna her şeye rağmen.
Ama İngilizlerin Kıbrıs’a askerî yığınak yapmaları, öyle geçiştirilecek bir hâdise değil!
Şer-şirret ülkelerin Doğu Akdeniz’de son derece kritik bir zaman diliminde oldukça düşündürücü bir askerî tatbikat yapmaları aslâ geçiştirilecek bir hâdise olamaz!
Emperyalist ülkeler, güneyimizde, çok katmanlı bir ittifak oluşturuyorlar Türkiye’ye karşı!
Mısır, İsrail ve Suudların merkezinde yer aldığı bir
oluşturulması ve bunun da açıkça
Türkiye’ye karşı bir Arap cephesi inşası
çabası olarak açıklanması, aslâ geçiştirilecek bir hâdise olarak görülemez!
Dün Suriye’den kuşatılan Türkiye, bunun faturasını çok ağır ödüyor hâlâ!
Fırat Kalkanı harekâtıyla, Türkiye’yi vurma, Türkiye’ye diz çöktürme hesaplarını alt üst ettik, çok şükür!
Ama Suriye’nin işgal edilmesi, paramparça edilmesi üzerine oluşturulan
tehdidini bir şekilde kontrol altına aldık ama tehlike tam olarak geçmiş değil hâlâ!
Türkiye’nin başı çok ağrıyacak gibi bu meselede.
Tam da böyle bir süreçte, bir HDP’li vekilin, HDP’nin eşbaşkanı olan
isimli bir vekilin,
Güney Doğu Anadolu’nun vadedilmiş topraklar olduğunu
söylemesi, üstelik de bu toprakları bizim kuruttuğumuzu, bu toprakların vadedilmiş topraklar olarak kurtarılacağını filan söyleme cüreti göstermesi, yenilir yutulur bir şey midir?
Köle ruhluluk, başa bela, diyorum ve bu tür ürpertici açıklamaların hukuk önünde hesabının sorulması gerektiğini hatırlatıyorum.
Sözün özü: Türkiye, Suriye’den sonra, bu kez daha geniş bir alandan,
Doğu Akdeniz’den çepeçevre kuşatılıyor.
Türkiye’nin seçimlerden sonra fena hâlde içine kapandığı görülüyor. Enlemesine ve boylamasına,
denizden ve karadan stratejik olarak kuşatıldığı bir süreçte, Türkiye’nin içine kapanması tehlikelidir!
Yetkilileri, adım adım yaklaşan, ülkemizin güvenliğini, geleceğini tehdit eden Doğu Akdeniz’den gelen bu kuşatmaya karş
ı duyarlı, hazırlıklı ve teyakkuz hâlinde olmaya davet
ediyorum.