Batı zombileşirken, İslâm özneleşiyor...

04:0025/03/2019, Pazartesi
G: 25/03/2019, Pazartesi
Yusuf Kaplan

Kafka’nın hikâyesi, daha doğrusu öngörüsü, çoktan gerçek oldu:İnsan, metamorfoz geçiriyor...Yani başkalaşıyor, mankurtlaşıyor, ruhsuz bir yaratığa dönüşüyor; sadece hız, haz ve ayartı peşinde koşturuyor.İnsanî özelliklerini yitiriyor...Ve zombileşiyor.Sadece yüzyıl içinde yaşanan savaşlar bile insanın nasıl insanlıktan uzaklaştığını, ruhsuzlaştığını, zombileştiğini göstermeye kâfidir!Ürpertici kitlesel ölümlere ve katliamalara neden olması açısındanson yüz yıl, insanlık tarihinin en karanlık yüzyılıolarak

K
afka
’nın hikâyesi, daha doğrusu öngörüsü, çoktan gerçek oldu:
İnsan, metamorfoz geçiriyor...
Yani başkalaşıyor, mankurtlaşıyor, ruhsuz bir yaratığa dönüşüyor; sadece hız, haz ve ayartı peşinde koşturuyor.

İnsanî özelliklerini yitiriyor...

Ve zombileşiyor.



Sadece yüzyıl içinde yaşanan savaşlar bile insanın nasıl insanlıktan uzaklaştığını, ruhsuzlaştığını, zombileştiğini göstermeye kâfidir!

Ürpertici kitlesel ölümlere ve katliamalara neden olması açısından
son yüz yıl, insanlık tarihinin en karanlık yüzyılı
olarak adlandırılmayı hak ediyor. Ki, son yüzyılı bu şekilde adlandıran yüzlerce kitap yayımlandı Batı’da bugüne kadar.

Burada dikkat çekilmesi gereken nokta şu: Batı uygarlığının bilimsel devrimleri, aydınlanma devrimlerini, iktisadî ve siyasî devrimleri yaparak bilimde, teknolojide gücünün zirvesine ulaştığı bir zaman diliminde tarihin, insanlık tarihinin en karanlık yüzyılı olarak adlandırılan bir yokoluş yüzyılının, bitmeyen küresel, bölgesel kaoslar ve çatışmalar, ürpertici katliamlar, soykırımlar çağının tam ortasına insanlığı fırlattığı gerçeğinin görülmüyor ve bu felâketten nasıl çıkılabileceği meselesi üzerinde bütün dünya ölçeğinde entelektüel olarak kafa patlatılıyor olmayışı son derece düşündürücü!

Oysa tam tersine insanlığa kasteden, bütün medeniyetlerin kökünü kazıyan, İslâm hâriç bütün dinleri fosilleştiren Batı uygarlığının nasıl müthiş bir
“ilerleme”
kaydettiği, meselâ bizim neden bu kadar “geri kaldığımız” konuşuluyor!

Nedir bu?

Tam bir celladına âşık olma trajikomedisidir!

Düşünsenize... İnsanlığa kasteden, tastamam zombileşerek bütün insanlığın medeniyet birikimini yok eden, dünyayı kendine benzeten, bütün dinlere ve kültürlere diz çöktüren bir uygarlığın insanlığı nasıl karanlık bir felâketin, çıkmaz sokağın eşiğine fırlattığını ve buradan nasıl çıkılabileceğini konuşmamız gerekirken, Batılıların ne kadar
“ileri”
, bizimse ne kadar
“geri”
olduğumuzu konuşuyoruz!

Akıl tutulması ve epistemik köleleşme hâli değil de nedir bu?

İnsanlığın kökünü kazıma, birikimlerini yerle bir etme konusunda kimse bu kadar zombileşen, ruhsuzlaşan Batılılarla yarışamaz!

Batılılar, modernlikle birlikte Tanrı fikrini yök ettiler, hakikat fikrini yok ettiler, tabiatı delik deşik ettiler, tabiata da, insanlığa da, insanlığın birikimine de tecavüz ettiler...

Nedir bu?

İlerleme midir yoksa zombileşme mi?

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan sahte Soğuk Savaş düzeni, sistemi bir süre daha ayakta tutmaya yetti ama İslâm’ın toparlanarak yeniden gelişini önlemeye yetmedi: Osmanlı’nın durdurulmasıyla yok edildiğine hükmedilen
“İslâm tehlikesi”
, 1970’li yıllardan itibaren Fas’tan Endonezya’ya kadar İslâm’ın İslâm dünyasındaki yegâne siyasî, kültürel, sosyal ve entelektüel güç hâline gelmesiyle birlikte yeniden Batılıların korkulu rüyası hâline gelmeye başladı.
O yüzden Soğuk Savaş bitirildi,
“teörizmle savaş”
maskesi altında İslâm’la kapsamlı ve karmaşık bir savaş süreci başlatıldı.
Burada kolay kolay göremediğimiz yakıcı bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum: İkinci Büyük Medeniyet Krizi’ni iliklerimize kadar yaşadığımız son iki asırdan bu yana
İslâm son çeyrek asırdan itibaren özne konumuna yükseldi ilk defa.
Batılılar, gelen “İslâm tehlikesi”ni önlemek için 1990’dan itibaren İslâm’ın yeniden tarihe girme imkânlarını yok etmek için
ilk defa reaksiyoner
bir yola başvurmak zorunda kaldılar.

Bu ne demektir, peki?

Bu, reaksiyoner bir tavır geliştiren
Batılıların son iki asırda ilk defa nesneleştikleri, İslâm’ın ise özne konumuna yükseldiğinin ilan edilmesi
demektir -elbette ki farkında olmadan.
Yeni Zelanda’da yaşanan katliam, İslâm’ın yeniden özneleşme sürecinde dönüm noktası oldu. Ancak Kraliçe’nin çocukları, bu noktada İslâm’ın özneleşme sürecini bastırma yoluna giderek,
terör hadisesini, acılarını, neden yaşandığını konuşma zemini rehin alındı
ve Yeni Zelanda’lılar başta olmak üzere,
Batılıların müslümanların acılarını paylaşmaya ne kadar hazır oldukları algısı inşa edilmeye başlandı adım adım...

Hatta New York’ta bir sinagog, Müslümanlara kapılarını açtı; Müslümanlar tıka basa doldurdukları sinagogda namazlarını kıldılar!

Pardon da, o Müslümanlar New York’a yeni gitmediler ki; hatta yıllarca terörist muamelesi gördüler, itilip kakıldılar, öyle değil mi!

Yahudiler neredeydi şimdiye kadar?

Dinlerarası diyalog projeleri olmak üzere, çok ilginç projeler ısıtılıyor olabilir...

Müslümanlar olarak basireti ve teyakkuzu elden bırakamayız...

Ama bir gerçek gün gibi ortaya çıktı artık:
İslâm’ın özneleşme süreci artık durdurulamaz.
Sıra Müslümanların özneleşme sürecine dahil olmalarında...

Bunun yolu, öncelikle İslâm’ın fosilleştirilemeyen, dize getirilemeyen, protestanlaştırılamayan ve dönüştürülemeyen tek din olduğu gerçeğini bilerek nefes alıp vermekten ve geleceği inşa edecek (düşünce, kültür, sanat ve medya başta olmak üzere) her alanda uzun soluklu bir medeniyet yolculuğuna çıkmaktan geçiyor...

Batı zombileşti; yetmedi, dünyayı yaşanılamaz bir yere çevirdi.
İslâm, yeniden özneleşme imkânı yakaladı; bize düşen insanlığın umudunu yeşertecek uzun yola çıkmaya hüküm giydiğimizi
gösterme cehdi ve çilesi ile nefes alıp vermek...
#İslam
#Müslüman
#ABD