Amerikan jeo-politiğinin İslâm’ın teo-politiğiyle savaşı

04:003/08/2018, Cuma
G: 3/08/2018, Cuma
Yusuf Kaplan

Yazıya, burada yapmaya çalışacağım uzun soluklu okumanın arkaplanını oluşturacak Henri Pirenné’den iki dikkat çekici alıntıyla başlamak istiyorum.Henri Pirenné, Belçikalı bir şehirler ve medeniyetler tarihçisi.Alanında otorite biri. İyi bir tarihçi.HZ. MUHAMMED VE ŞARLMAN, İSLÂM VE KÜRESEL SİSTEMZihninin gerisinde, yazdıklarını inşa ederken İslâm korkusu hatta nefreti belirleyici bir kişi Henri Pirenné.Avrupa tarihinin, münhasıran da Batı uygarlığının kurulmasını sağlayan itici gücün İslâm olduğunu

Yazıya, burada yapmaya çalışacağım uzun soluklu okumanın arkaplanını oluşturacak Henri Pirenné’den iki dikkat çekici alıntıyla başlamak istiyorum.

Henri Pirenné, Belçikalı bir şehirler ve medeniyetler tarihçisi.

Alanında otorite biri. İyi bir tarihçi.



HZ. MUHAMMED VE ŞARLMAN, İSLÂM VE KÜRESEL SİSTEM

Zihninin gerisinde, yazdıklarını inşa ederken İslâm korkusu hatta nefreti belirleyici bir kişi Henri Pirenné.

Avrupa tarihinin, münhasıran da Batı uygarlığının kurulmasını sağlayan itici gücün İslâm olduğunu ifşa ediyor Pirenné.

İlk alıntı şöyle: “Avrupa, varlığını Şarlman’a borçludur; Şarlman’sa, Muhammed’e.”

Pirenné’in “Muhammed” derken kastettiği, özelde, kurucu hususiyetleriyle Hz. Peygamber (sav) elbette; ama genelde, İslâm.

İkinci alıntı, söylediklerimin sağlamasını yapmamızı kolaylaştıracak nitelikte:

“İslâm’ın hızla yayılması, Avrupa’nın birleşmesini zorlaştıracak, dağılmasına yol açacaktır,” diyor Pirenné.

Belçikalı tarihçinin birinci gözlemi, dün Avrupa tarihinin yapılmasında İslâm’ın oynadığı tarihî role ilişkin ipuçları veriyor bize; ikinci gözlemi ise, bugün yaşanan (“İslâm’la savaş”ın gizlenen, postmodern adı olan “terörizmle savaş” gibi) küre ölçekli hâdiselerin anlaşılmasına, özellikle de yarının tarihinin yapılmasını mümkün kılacak kilometre taşlarına dâir sarsıcı bir ifşayı fâş ediyor.

ABD İLE GERİLİMİN GERÇEK NEDENİ NE?

ABD ile Türkiye arasındaki gerilim, diplomatik girişimlerle bir süre sonra düşürülebilir ama Türkiye kendi yolunu çizmeye, dahası, küresel sistemin haksızlıklarına, hukuksuzluklarına ve zorbalıklarına meydan okumaya devam ederse, uzun vadede bu gerilim daha da tırmanma eğilimi gösterecektir.

Bu nedenle, bu gerilimi, ABD’de Kasım’da yapılacak ara seçimlerle ve rahip Brunson davası ile ilişkilendirmek, kısmen doğrudur ama gerilimin asıl nedeni de, kaynağı da değildir.

Yaşanan sorunlara, kısa ölçekli, günübirlik, ayartıcı yaklaşımlarla bakarsak, özelde ABD’yle, genelde küresel sistemle yaşadığımız yakıcı sorunları anlamakta, dolayısıyla geleceğe ilişkin kalıcı, köklü, uzun soluklu perspektifler geliştirmekte zorlanırız.

Derin nefes alarak, bir tarih felsefesi ve medeniyet perspektifi geliştirerek yaşanan sorunlara baktığımızda, ABD ile yaşanan sorunun da, AB ülkeleriyle yaşanan sorunun da asıl kaynağını yavaş yavaş görmeye başlayabiliriz.

KÜRESEL SİSTEM HEGEMONYASINI İSLÂM DÜNYASINI KONTROL ETMESİNE BORÇLU

Önce şu tespiti yapalım: Özelde ABD, genelde küresel sistem ya da Batı uygarlığı, dünya üzerindeki hâkimiyetini, İslâm dünyasını kontrol etmesine borçlu.

Bu şu demek: Küresel sistem, İslâm dünyası üzerindeki kontrolünü kaybetmeye başladığı zaman, dünya üzerindeki hâkimiyeti de çatırdamaya başlayacak.

Yakıcı sorun şu, bundan sonraki süreçte: Batılılar İslâm dünyasını bir şekilde kontrol ediyorlar ama İslâm’ı, İslâm’ın kitleleri harekete geçirme gücünü bir türlü kıramıyor ve kontrol altına alamıyorlar.

Meselenin püf noktası burası işte: Batılılar, dünya üzerindeki hegemonyalarının çatırdamasını önleyebilmelerinin tek yolunun İslâm’ın kontrol altına alınabilmesinden geçtiğini düşünüyorlar ve yüzyıllık stratejilerini buna göre geliştiriyorlar.

İSLÂM’IN KONTROL ALTINA ALINMASI VE “AMERİKAN İSLÂMI”NIN İCADI

İslâm’ın kontrol altına alınması ne demek, peki?

İslâm’ın protestanlaştırılması, sekülerleştirilmesi, hayattan (hayatın her alanından) uzaklaştırılması, bireysel bir inanç meselesine indirgenmesi, dönüştürülmesi ve ehlileştirilmesi; özetle “İslâm’sız İslâm” ve “hormonlu Müslümananlar” icat edilmesi, böylelikle İslâm’ın küresel sisteme direnme ve yeniden tarih yapabilecek köklü bir medeniyet yolculuğuna soyunma gücünün yok edilmesi demek.

İşte tam bu noktada Brunson davasına, dolayısıyla FETÖ meselesine geliyoruz...

FETÖ, İslâm’ın protestanlaştırılması projesinin en güçlü aparatıdır; ve, Batılılar, kendileri açısından böylesine hayatî önemi hâiz bir aparatı, yaklaşık yarım asırda adım adım icat ettiler.

O yüzden şunu aslâ unutmayalım, diyorum: ABD, FETÖ’yü aslâ Türkiye’ye vermeyecektir.

Özetle: ABD / Yahudi jeo-politiği, küresel sistemin hegemonyasının sürmesinin tek yolunun İslâm’ın teo-politiğini çökertme savaşı vermesinden geçtiğine inanıyor.

O yüzden “terörizmle savaş”, teo-politik bir hurafedir.

“Terörizmle savaş” olarak benimsenen, dışardan / global olarak yürütülen strateji de, “DEAŞ ve FETÖ gibi terör örgütlerini kullanarak” içerden / lokal olarak İslâm’ın teo-politiğini çökertme stratejisi de, özelde ABD / Yahudi gücünün, genelde küresel sistemin İslâm’ı dönüştürmek,(ehlileştirilmiş, içi boşaltılmış, “İslâm’sız İslâm” olarak tanımlanan “Amerikan İslâmı” icat etmek) için geliştirilen yüzyıllık jeo-politik savaşın adıdır.

TÜRKİYE, JEO-POLİTİK SAVAŞ’A TEO-POLİTİK KARŞILIK VERİNCE ÇILDIRDILAR!

Türkiye ile ABD arasında yaşanan sorun, basit bir gerilim hâdisesi değildir. Türkiye ile özelde ABD, genelde küresel sistemle yaşanan asıl sorun, Batılıların dünya üzerindeki hegemonyalarını sürdürebilmeleri için İslâm’ın teo-politik gücünü kırma, dönüştürme kaygısıyla geliştirdikleri jeo-politik bir savaştır.

İşte Türkiye’nin hedef tahtasına yatırılmasının nedeni burada gizlidir: Türkiye, öncelikli olarak, DEAŞ’ı yerle bir ederek küresel sistemin lordlarının “terörizmle savaş” stratejilerinin çağdaş bir hurafe olduğunu gösterdi bütün dünyaya.

İkinci olarak, FETÖ’yü deşifre etti; darbe girişimini de, daha önemlisi de FETÖ’yü kullanarak İslâm’ın teo-politiğini çökertme (=İslâm’ı dönüştürerek direniş ve diriliş gücünü yok etme) girişimlerini de püskürtü.

İşte bu iki aparatın (=DEAŞ ile FETÖ’nün) ipliklerinin pazara çıkarılması, sadece ABD’yi değil, bütün Batı ülkelerini de ters köşe yapmaya ve çıldırtmaya yetti.

Anlayacağınız, yüzyıl sonra kurtlarla dans ediyoruz bir kez daha...

İslâm’ın yeniden tarih yapacak bir dinamizme kavuşabilmesi, Türkiye’nin, İslâm’ın teo-politiğini çökertme girişimlerini püskürtme ve geleceğimizi inşa edecek bir medeniyet fikrini içerde her alanda adım adım hayata geçirme kabiliyetine bağlı.

Türkiye, basireti elden bırakmadan, Amerikalıların, küresel sistemin lordlarının ve onların uşaklarının küstahça açıklamalarla dillendirdikleri kirli oyunlarını aynıyla mukabele ederek püskürtmelidir. Türkiye, yüzyıl öncesine kıyasla, pek çok bakımdan daha güçlü çünkü. Vesselâm.

#Amerika
#Türkiye
#Coğrafya
#İnanç