Almanlar, Almanya’yı geri alabilirlerse, Türk-Alman ilişkileri eksen boyutu kazanabilir...

04:0030/09/2018, Pazar
G: 30/09/2018, Pazar
Yusuf Kaplan

Almanların kaderiyle bizim kaderimiz pek çok bakımdan hem benzeşiyor hem de örtüşüyor.Bu cümleyi, konjonktürel mülahazalarla kurmuyorum. Kaldı ki, konjonktürel mülahazalarla cümle kurmadım bugüne dek, bundan sonra da kurmam sözkonusu olamaz.WEIMAR RÖNESANSI: ALMAN RUHU’NUN İCADI VE ALMANLARIN GELİŞİ...Kabaca yüzyıllık tarihe baktığımızda benzer varoluşsal sorunlarla boğuşuyoruz biz de, Almanlar da.19. yüzyıla damgasını vuran Weimar Rönesansı, Almanların önce felsefede ardından sanat, siyaset ve

Almanların kaderiyle bizim kaderimiz pek çok bakımdan hem benzeşiyor hem de örtüşüyor.

Bu cümleyi, konjonktürel mülahazalarla kurmuyorum. Kaldı ki, konjonktürel mülahazalarla cümle kurmadım bugüne dek, bundan sonra da kurmam sözkonusu olamaz.



WEIMAR RÖNESANSI: ALMAN RUHU’NUN İCADI VE ALMANLARIN GELİŞİ...

Kabaca yüzyıllık tarihe baktığımızda benzer varoluşsal sorunlarla boğuşuyoruz biz de, Almanlar da.

19. yüzyıla damgasını vuran Weimar Rönesansı, Almanların önce felsefede ardından sanat, siyaset ve ekonomide toparlanmalarına imkân tanıdı.

Sonunda Alman Birliği kuruldu: Almanya, Avrupa’da İngiltere’nin karşısında yegâne güç konumuna yerleşmiş oldu.

Başından itibaren Avrupa’yı kuran ve yıkan, kuran ve yıkan Tötonların çocukları Almanlar, Avrupa’yı yeniden kurmaya hazırlanıyorlardı...

Almanya geliyordu...

Önce güçlü felsefesiyle sonra da bütün Avrupa’nın kaderini belirleme emareleri gösteren güçlenen siyasetiyle...

Goethe, Schiller, Herder’in damgalarını vurdukları Weimar Rönesansı, modernliğin Protestan Avrupa’nın kurulması sürecinde kilit rol oynayan Kant’ın çerçevesini çizdiği, yörüngesini belirlediği Alman Ruhu, Hegel’in derinlikli felsefesiyle gerçeğe dönüşme imkânı yakaladı. Fichte’nin Alman ruhunun gelişini haber veren coşkulu söylemleri, bütün Almanları silkeleyip kendilerine getirmeye yetti. Siyasette, Alman ruhunun ete kemiğe bürünmüş timsali hatta zirvesi Bismarc’tı...

Evet sanayi devrimine geç dâhil olsalar da, düşüncenin her alanında ve sanatta -özellikle müzikte- gerçekleştirdikleri büyük atılımla, Almanlar geliyorlardı...

BISMARC, SİYASETİN NIETZSCHE’SİYDİ

Alman ruhu, icat edilmiş, Almanlar yeniden Avrupa’nın kaderini şekillendirecek bir konuma yükselmişlerdi.

İngilizlerin de, Fransızların da pabucu dama atılmak üzereydi...

Avrupa’daki devrimler, aynı zamanda, Avrupalı kurucu ulusların Avrupa’nın kaderine damgalarını vurma mücadeleleriydi.

Fransız katolisizmini zayıf düşürerek Fransa’yı sonu hayalete dönüşecek bir felâkete sürükleyen Fransız Devrimi hayali, Fransızların Napolyon gibi güçlü -aşırı güçlü!- liderler çıkarmalarına imkân tanıdı ama bu tür liderlerin aşırılıkları Fransa’nın Avrupa tarihini yapacak birincil aktör olma imkânını yitirmesiyle sonuçlandı.

Fransız Devrimi, Fransızlara bir Fransız ruhu armağan etmek şöyle dursun, özellikle ikinci rönesansta kilit rol oynayan Fransız ruhunu tüketti.

Alman ruhunun zirvesi ve sembolü Nietzsche’ydi: Fransız aydınlanmasına ve modernliğine, yanısıra da İngiliz kapitalizmine meydan okumakla kalmadı, Fransız ruhunun fiilen bitmesini, İngiliz kapitalist hükümranlığının gayr-ı insanîliğinin ve gayr-ı ahlâkîliğinin felsefî olarak bitirilmesini sağlayacak felsefî dinamiti Nietzsche patlatmıştı.

Bismarc, siyasetin Nietzsche’siydi: Alman ruhu, Kant’la temelleri atılan, Hegel’le sistemleştirilen, Bach ve Beethoven’le müzikte karşılığını bulan Protestan meydan okumaya dönüşmüştü bütün Avrupa ölçeğinde.

OSMANLI-ALMAN İTTİFAKI VE OSMANLI’NIN DA, ALMANLAR’IN DA DURDURULUŞU

Evet, Almanlar geliyorlardı...

Osmanlı, Sultan Abdülhamid’le bunu görmüş, o yüzden Almanlarla ittifak yapmıştı.

Fakat yüzyıl bitip de yeni bir yüzyıl başladığında Almanlar, gemi azıya aldılar. Alman ruhunu faşizme dönüştürdüler.

Bu süreç, çok karmaşık bir süreç: Hâlâ cevaplanmayı bekleyen kritik sorular var: Alman ruhunun, faşizme dönüştürülmesi, Almanya’nın çökertilmesi projesi miydi? En kritik sorulardan biri bu. Ve bu soru sorulabilmiş bile değil henüz!

Bu tür soruları soranları yaşadığına pişman eden “orangutanlar” var bu dünyada!

Sonuçta, Almanya’nın faşizme sürüklenmesiyle birlikte Almanya Almanlardan alındı.

Almanya bağımsız değil. CIA’yin uzantısı gibi çalışan Alman BND’si / Alman İstihbaratı, Almanların Almanya’yı geri alabilmelerinin önündeki en büyük tehdittir.

Almanya, işgal altında, yani. Bunu Almanlar iyi biliyor.

Almanların, Almanya’yı geri alabilmelerinin, dolayısıyla uzun vadede İngilizlerin ve Yahudilerin (ABD’deki Yahudi gücü’nün) kıskaçlarından kurtulabilmelerinin yollarından biri Fırat Kalkanı’ndan itibaren gerçek bağımsızlığına kavuşmaya, bu nedenle de ilk defa stratejik hamleler yaparak inisiyatif almaya başlayan, güçlenen ve gücünü her bakımdan hissettiren Türkiye ile uzun soluklu ilişkiler kurabilmeleridir.

TÜRK-ALMAN EKSENİ KURULURSA...

Türkiye ile Almanya arasında uzun soluklu stratejik ilişkiler kurulabilmesi, kısa vadede zor ama orta ve uzun vadede mümkün.

Eğer Almanlar Almanya’yı geri alabilirler, bağımsızlıklarına kavuşma yolunda mesafe katedebilirlerse, Türk-Alman ilişkileri yeni bir sürece ve dönemece girebilir.

Bu, Almanlar için de, Türkiye için de yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.

Eğer Almanya sadece müstakbel mülteci krizi korkusu gibi nedenlerle Türkiye’yle ilişkilerini düzeltme yoluna gidiyorsa, Türk-Alman ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını düşünmek ham hayalden ibaret kalır sadece.

Sözün özü: Eğer Almanlar, Almanya’yı geri alabilirlerse, Türk-Alman ilişkileri eksen boyutu kazanabilecek, bölgesel ve küresel dengeleri alt üst edecek bir düzeye ulaşabilir...

#ALmanya
#Türkiye