Üçüncü Dünya Savaşı, Soğuk Savaş bitirildikten sonra İslâm’a karşı başlatıldı… Bu savaşın tam ortasındayız! (1)

04:004/03/2022, Cuma
G: 4/03/2022, Cuma
Yusuf Kaplan

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali öncesinde ve sırasında konuşulan en önemli konu, bu savaş, Amerika’yı ve Çin’i de içine alarak dünyayı Üçüncü Dünya Savaşı’nın eşiğine sürükler mi, sorusu etrafında çokça tartışılan sorundu.Üçüncü Dünya Savaşı patlak verebilir mi, sorusu yanlış soru.Yanlış; çünkü dünya,Üçüncü Dünya Savaşı’nı yaşıyor,özelikle de İslâm dünyası, Soğuk Savaş’ın sona erdirilmesinden bu yana.ÖNCE TARİHİN SONU, YANİ LİBERALİZM’İNZAFERİ İLAN EDİLDİ!Japon kökenli deri değiştirmiş Amerikalı stratejisyenFrancis

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali öncesinde ve sırasında konuşulan en önemli konu, bu savaş, Amerika’yı ve Çin’i de içine alarak dünyayı Üçüncü Dünya Savaşı’nın eşiğine sürükler mi, sorusu etrafında çokça tartışılan sorundu.

Üçüncü Dünya Savaşı patlak verebilir mi, sorusu yanlış soru.

Yanlış; çünkü dünya,
Üçüncü Dünya Savaşı’nı yaşıyor,
özelikle de İslâm dünyası, Soğuk Savaş’ın sona erdirilmesinden bu yana.
ÖNCE TARİHİN SONU, YANİ LİBERALİZM’İN
ZAFERİ İLAN EDİLDİ!
Japon kökenli deri değiştirmiş Amerikalı stratejisyen
Francis Fukuyama
, Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla sonuçlanan
Soğuk Savaş bitince “tarihin sonu”nu ilan etmişti.
Tarihin sonu, liberalizmin zaferi’ydi: Batı, liberal kapitalizm’le insanlığın ulaşabileceği nihâî noktaya
ulaşmış, bütün diğer dünya görüşlerini tarih dışına itmişti. Fukuyama böyle buyurmuştu ilkin. Ama daha sonra yüz seksen derece dönüş yapmakta sakınca görmeyecekti Fukuyama!

Zorlama bir okumaydı bu. Zorlama olduğunu kendisi de daha sonra yazdığı metinlerle ilan edecekti.

Batı uygarlığının modernite ile ulaştığı aşamayı Batı uygarlığının bütün diğer uygarlıkları aşması anlamında tarihin sonu olarak ilan eden ilk kişi Fukuyama değildi elbette, büyük düşünür Hegel’di.

Hegel, modernitenin tanrısı aklı kutsamıştı. Devleti de kutsamıştı Hegel.
Fransız Devrimi’ne methiyeler dizmişti. Modern liberal devlet fikrinin en parlak olmasa bile en parıltılı örneği Fransız Devrimi ile kurulan devletti.

Kanlı bir devrimdi Fransız Devrimi.

Kanlı olması Hegel’in umurunda değildi. Hegel’i ilgilendiren liberal bir devlet olmasıydı.
Hegel, Alman birliğini sağlama ve güçlü Alman devlet hayalini hayata geçirme kaygısıyla yanıp tutuştuğu için Fransız Devrimi’nin ulus devlet’ini önemsemişti.

Almanya’da 350’den fazla prenslik vardı. Alman devleti yoktu.

Bütün büyük modern Alman düşünürler birleşik ve kudretli bir Alman devleti icat ve inşa etme hayalini besleyip büyütmüşlerdi.

Sonunda
Alman birliği ve devleti, Bismarck’la birlikte güçlü bir ulus devlet
olarak gerçeğe dönüştü. Bu süreçte,
Kant’tan Hegel ve Fichte’ye kadar bütün belli başlı düşünürlerin katkıları büyük olmuştu.
Siyasî olarak Fransızlar, felsefî ve sanatsal olarak da Almanlar modernliği inşa etmişlerdi.
Alman felsefesi, Alman müziği, Alman şiiri ve mitoloji geleneği, Alman ruhunu inşa etti iki asırda.
Alman ruhu da hem birleşik ulus devletine kavuştu hem de Avrupa’yı kurdu yeniden yıkmak üzere yarım asır içinde hem de!

Hegel’in, Batı’nın diğer uygarlıklara karşı felsefî bakımdan üstünlüğünü haykırdığı Batı’nın zaferini ilan etmesinin üzerinden bir asır geçmeden Batı / Avrupa, iki büyük savaşla tarihten çekildi.

Son yüzyıl, Batı’nın zaferi değil hezimeti oldu -iki büyük barbar paylaşım savaşından ötürü.
SONRA SOĞUK SAVAŞ BİTİRİLDİ,
İSLÂM’LA POSTMODERN SAVAŞ SÜRECİ BAŞLATILDI
Soğuk Savaş bitirildi alelacele. Bitirilmek zorundaydı. Çünkü yüzyılın başında Osmanlı’nın durdurulması, Hindistan’ın parçalanması, Türk ve Arap dünyalarının paramparça edilmesi üzerine her şeyin bittiğine hükmedilmişti Batı’da;
İslâm artık bitirilmiş ve tarihten uzaklaştırılmıştı
Batılı emperyalistlere göre.
Ama yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde
İslâm’ın bitirilemeyeceği, belki de daha güçlü bir şekilde yeniden tarih sahnesine çıkma emareleri gösterdiği
gözleniyordu: Fas’tan Malezya’ya kadar İslâm dünyasının en güçlü sosyal, kültürel ve siyasî hareketi İslâmî oluşumlardı.
Doğu ve Batı blokları olarak görülse de,
küresel sistem,
İslâm’ın gelişinin, yükselişe geçişinin önüne set çekmek için çaba göstermeye başlamıştı. Vardığı çözüm,
İslâm’ın yükselişinin her hâl ve şartta, her tür yöntemle derhal durdurulmasının zarûrî olduğu fikriydi.
Bir yandan
jeo-politik olarak İslâm dünyasına müdahalede bulunulacak
ve İslâm dünyası bir kez daha fiilen türlü işgallerle ve iç savaşlara parçalanmanın eşiğine sürüklenecek ve
istikrarsızlık tek düzen olacaktı.
Öte yandan, daha tehlikelisi de
, teo-politik olarak İslâm’a doğrudan müdahalede bulunulacak
, hem Müslüman toplumlardaki teopolitik ayrılıklar kaşınabildiği ölçüde kaşınacak,
medeniyetler savaşının taslağını çıkaran Samuel Huntington’ın “buyruğu” üzerine, İslâm dünyasının sınırları kanla çizilecek,
bunun için
“terörizmle savaş” bahanesiyle İslâm’a Karşı İslâm Savaşı’nın
bütün altyapıları ve şartları hazırlanacak hem de
Peygamber’siz İslâm, İslâm’sız İslâm
gibi projelerle İslâm sekülarizm kapanına kıstırılarak protestanize edilerek Müslümanların İslâm’dan uzaklaştırılmaları sağlanacaktı.

Üçüncü Dünya Savaşı, konvansiyonel, nizamî harp düzenine dayanan bir savaş biçimi değil: Örgütler üzerinden sürdürülen vekâlet savaşlarıyla gerçekleştirilen iğrenç bir savaş türü.

Örgütler, kimin eseri: Küresel sistemin, elbette ki!

Özetle… Üçüncü Dünya Savaşı, Soğuk Savaş›ın bitirilmesi üzerine dönemin
NATO Genel Sekreteri Willy Cleas’ın “küresel sistemin önündeki en büyük tehdit İslâm’dır” açıklaması üzerine İslâm’a karşı başlatıldı ve postmodern, sinsi / cynical, iki yüzlü yöntemlerle sürdürülüyor.
Pazar günkü yazıda bu savaşın nasıl gerçekleştirildiğini, 28 Şubat projesinin neden ve nasıl İslâm’a karşı sürdürülen postmodern savaşın bir uzantısı olduğunu ve en önemlisi de bu savaşın postmodern, sinsi yöntemlerle sürdürüldüğü için konvansiyonel savaşlardan neden daha tehlikeli ve yıkıcı olduğunu ve son olarak
bu sinsi, postmodern savaşı püskürtmek için neler yapmamız gerektiğini
göstermeye çalışacağım.
#Francis Fukuyama
#Hegel
#Kant