Osmanlı coğrafyasında belki de Osmanlı’nın yakılmasından sonra, Türkiye’nin kurtlarla dansı belki de asıl şimdi başlıyor...
Türkiye’nin iki asırlık kurtlarla dansının gerisinde üç büyük kuşatma girişiminin yattığını söyleyebiliriz.
İlk kuşatma, Osmanlı’nın durdurulmasıyla başarıya ulaştı.
İkinci kuşatma İsrail’in kurdurulması ve Büyük İsrail hedefine doğru adım adım bölgeye yerleştirilmesiyle hedefine ulaşmak üzere...
Üçüncü kuşatma da PKK-PYD devleti kurdurularak gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Önce İngilizler vardı. Önce Londra geldi bölgeye yerleşti, bölgenin teo-politik dengeleriyle oynayarak coğrafî dengelerini allak bullak etti: Bölgenin kaderini Türkiye’yi kuşatma altına alarak bölge dışı emperyalist aktörlerin belirleme sürecinin ilk tohumlarını ekmiş oldu.
Vehhâbîliği icat etti. Vehhâbîlere sadece bağımsız bir devlet değil, hilafeti de vadederek Arapların bir kısmını Osmanlı hilâfetine karşı kışkırttı. Bunun için de Osmanlı’nın hilâfete ihanet ettiği gerekçesini ileri sürerek, hilâfeti aslında aslî hüviyetine Vehhâbî - Hâricî mantığına sahip Arapların layık olduklarını ve onların el koymaları gerektiği propagandasını Arapların zihnine zerketti. Bu, İslâm dünyasını tam kalbinden, en kutsal birleştirici noktadan vurarak bir daha aslâ toparlanıp bir araya gelmemelerini sağalacak kadar parçalanmanın eşiğine sürükledi ve İslâm dünyasını yeniden toparlayacak yegâne güç olan Türkiye’nin bir daha bu güce ulaşmaya kalkışmasının önüne nihâî olarak büyük bir takoz yerleştirdi: Vehhabiliği icat ederek özelde Osmanlı’yı, genelde İslâm dünyasını önce teo-politik olarak parçalanmanın eşiğine fırlatarak coğrafî parçalanmaya hazır hâle getirdi.
Bu arada ulus-devlet fikri üzerinden de Arap milliyetçiliği, Türk milliyetçiliği, Kürt milliyetçiliği, Ermeni milliyetçiliği ve Fars milliyetçiliği gibi bölgeyi kangrene çevirerek kendiliğinden paramparça olmanın eşiğine getirip bırakacak bütün teo-politik, etnik, stratejik fitne tohumlarını ekti.
Sonunda İngilizlerin Osmanlı’yı parçalama planları hedefine ulaştı. Teopoltik olarak Vehhâbilik üzerinden parçalanan Osmanlı devleti coğrafî olarak fiilen parçalandı.
Araplara vadedilen hilafet verilmediği gibi, Büyük Arap Devleti de kurdurulmadı. Şerif Hüseyin, nasıl büyük bir İngiliz ihanetine kurban gittiklerini hayatının son demlerinde anlamıştı ama iş işten geçmişti çoktan. Sadece Osmanlı parçalanmanın eşiğine sürüklenmemiş, pek çok bakımdan yeknesak bir görünüm arz eden Arap coğrafyası da paramparça edilmiş, kabile devletçiklerle hem sözümona hürriyetlerine (!) kavuşturulmuş hem de kontrol altına alınmıştı.
Osmanlı’nın parçalanmasından ve tarihten uzaklaştırılmasından sonra Türkiye’nin güneyi, tam adlıyla Dicle ile Fırat arası, adım adım Büyük İsrail için hazırlanmaya başlandı bu kez...
Önce İsrail devletinin kurulması, bu devletin Filistin’i lokma lokma yutması, hem siyasî olarak hem de coğrafî olarak varlığını garanti altına alması, ardından 1992 Oslo süreciyle birlikte İsrail devletinin bölgeye ekonomik ve askerî güç olarak da nihâî olarak hâkim olması...
Bütün bunlar, tam anlamıyla büyük bir çıbanbaşı işlevi gören İsrail üzerinden İslâm dünyasının kalbinden vurulması sürecini hızlandıran ürpertici tarihî adımlar.
Dışardan bir gücün bölgenin içine zorla yerleştirilmesi ve bölgenin bütün ülkelerini tehdit edecek kadar hatta kendisine esir edecek kadar bölgeye her bakımdan hâkim konuma getirilmesi Doğu Türkistan’dan bütün Akdeniz havzasına kadar uzanan dünyanın bütün medeniyetlerinin ve dinlerinin beşiği karmaşık bir teo-politik coğrafyayı bin yıl kontrol eden, yöneten yegâne güç olan Türkiye’nin kuşatılması ve yeniden tarih-kurucu bir konuma yükselmesinin önünün kesilmesi projesinin ikinci adımını oluşturuyor.
Türkiye’nin güvenliğini hatta varlığını bile tehdit edecek tehlikeli bir sürecin temelleri atılıyor Irak ve Suriye’nin işgal edilip parçalanmasıyla. Türkiye sadece terör örgütüyle askerî olarak mücadele ederek bu tehlikeli süreci önleyemez. Daha köklü sosyo-kültürel ve teo-politik stratejiler geliştirmesi gerekiyor Türkiye’nin.
Öncelikli olarak İslâm birleştirici paydasının her hâl ve şartta derinlerde kök salacak teo-politik stratejilere ihtiyacımız var: İngilizlerin önünü açtığı Hâricî mantığına karşı gönülleri fethedecek irfanî bir açılım şart. Kürtlerin de, Şam hattına kadar olan bölge Araplarının da, Türklerin de emperyalistlerin teo-politik stratejilerini püskürtecek en güçlü atağımız, gönülleri birleştirmek, bunun için de irfanî damarı, kaynağı ve hareketleri harekete geçirmek olabilir.
Bölge teo-politik stratejiler üzerinden kuşatıldı; Osmanlı, Vehhabililik gibi bir fitneyi bölgeye çıbanbaşı olarak yerleştiren İngilizlerin gerçekleştirdikleri teo-politik stratejiler üzerinden parçalandı ve tarihten silindi. Türkiye’nin kuşatılmasının üçüncü adımı İsrail’in güdümündeki ve bütün bölge ülkelerini istedikleri zaman karıştırmakta kullanacakları PKK-PYD terör devletinin kurulmasının önüne de herkesi kucaklayan, herkese kültürel haklarını sonuna kadar tanıyan gönülleri fetheden bir temele oturan teo-politik bir stratejiyle geçebilir.
Eğer bu konuda köklü ve güçlü bir teo-politik strateji geliştiremezsek, bölgenin geleceği de, Türkiye’nin geleceği de geri dönüşü zor bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklenir ve Türkiye’nin parçalanma süreci gerçek anlamda başlatılmış olur -Allah muhafaza!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.