Türkiye, tarihinin en zorlu yerel seçimlerinden birine sahne oluyor. 31 Mart seçimleri, bir yerel seçim olmaktan çok daha fazla önem arzeden özellikler taşıyor.
Bunlar her seçimde kurulan bildik, klişe cümlelere benziyor denebilir haklı olarak ama dananın kuyruğu hiç de öyle değil.
Türkiye, iki asırdır bir hayat-memat meselesi, ölüm-kalım sorunu yaşıyor: Türkiye, yok olma, tarihten silinme tehlikesi ile karşı karşıya. Bu tehlikeyi henüz atlatabilmiş değiliz.
Daha da kötüsü, her geçen gün bu tehlike daha da büyüyor. Ama Türkiye içeriden ve dışarıdan yapılan ruh köklerini kurutma, tarihî kaderini tersine çevirme ve tarihten silme saldırılarına karşı direniyor; yok olmamak için nev-i şahsına münhasır direniş biçimleri geliştiriyor.
İki asırdır sürüyor bu saldırılar ve bu saldırılara karşı direnme çabalarımız. Ama Türkiye’de henüz taşlar yerine oturmuş değil. Türkiye henüz yolunu bulmuş, yola girmiş değil. Aksine her geçen gün yolunu şaşırma, yoldan çıkma ve eksen kayması yaşama tehlikesi büyüyor.
31 Mart Yerel Seçimleri bir kaç açıdan tehlikeli sonuçlara gebe. Özellikle İstanbul üzerinden Türkiye’nin tarihî kaderini, rolünü ve yürüyüşünü tersine çevirecek çok büyük bir küresel proje tezgâhlanıyor. İstanbul seçimleri, sadece İstanbul’la ilgili değil, Türkiye’nin geleceğinin şekillendirilmesiyle ilgili bir hâdisedir.
Altını çizerek özenle hatırlatıyorum bir kez daha: İstanbul üzerinden Türkiye’nin geleceğini dizayn edecek küresel bir projenin yapı taşları döşeniyor.
İlk aşamada İstanbul’un İslâm’ın medeniyet kurucu ve medeniyeti koruyucu İslâmî kimliği yok edilmeye çalışılacak. Bu konuda ilk adımlar atılmaya başlandı bile.
İstanbul’un Bizans şehri yapılması, Bizans kimliğinin önü çıkarılması ve İslâmî kimliğinin bastırılması ve zamanla yok edilmesi planlanıyor. Bu çalışma için gerekli planlar yapıldı, takvimler hazırlandı ve küresel fonlar toplandı.
Önümüzdeki süreçte, İstanbul’un, Bizans kimliği arkeolojik kazılarla öne çıkarılacak. Bizans Sarayı hortlatılarak Sultanahmet’in ve Sinan’ın inşa ettiği, son şeklini verdiği ve İslâmî bir ruh üflediği Ayasofya Camii’nin merkezinde yer aldığı İstanbul’un İslâmî kimliğinin tam ortasına bir hançer saplanmaya ve İstanbul’un İslâmî bir çerçevede tarih ve medeniyet kurucu rolü minimize edilmeye hatta mümkünse sıfırlanmaya çalışılacak.
Önümüzdeki süreçte İstanbul’un Bizans kimliğini öne çıkaracak, İslâmî kimliğini önce bastıracak sonra yok edecek projelerde ve arkeolojik kazılarda patlama yaşanacak. Böylelikle bize “siz işgalsiniz, defolun” diyecekler. Zulüm 1453’te başladı diye boşuna demediler, değil mi?
İstanbul üzerinden Türkiye’nin İslâmî ruhunu ve dinamiklerini yok etmeyi hedefleyen bir küresel proje hayata geçirilmeye, bunun için de olmazsa olmaz olan bir ekonomik sermaye, kültürel sermaye ve siyasî sermaye var edilmeye çalışılıyor.
İstanbul üzerinden hayata geçirilecek yeni ama farklı bir Kemal Derviş projesi ile karşı karşıyayız. Kemal Derviş projesi tutmamıştı; bu topraklarla bağları, irtibatları sıfır olan bir adam üzerinden Türkiye’nin dizayn edilemeyeceği anlaşılmıştı.
Ama şimdi daha derinden ve daha damardan girmeye çalışıyorlar: Türkiye’nin direnç noktalarını birer birer kıracak, hem muhâfazakâr değerlere sahipmiş gibi görünen hem de sol-sosyal demokrat değerler dâhil bütün değerleri değersizleştiren konformist, oportünist eyyamcı bir zihniyetin İstanbul üzerinden Türkiye’ye yön vermesi, çeki düzen vermesi, Türkiye’nin tarih kurucu ve tarih yapıcı rolünü sona erdirmesi isteniyor.
Böylelikle bu toplumun İslâmî kimliğini, tastamam işlevsiz hâle getirecek, İslâm’ı hayatın her alanından uzaklaştıracak, İslâm’ın ruhunu yok edecek, küresel sistemin önünde boyun eğecek, sistemin borazanlığını yapacak İslâmsız İslâm, İslâmsız Türklük ve İslâmsız Kürtlük gibi projeleri adım adım hayata geçirerek bu toplumun vazgeçilmez İslâmî ruhunu, tarihini, ortak paydasını yok etmeye, ruhsuz, her bakımdan çürümüş sadece adı Müslüman olan sığ, sahte ve hormonlu Müslümanlar icat etmeye çalışacaklar.
Sözün özü: Türkiye’nin İslâm’ın bayraktarlığını yapma rolünün bitirilmesi hedefleniyor. Bu konuda sözümona milliyetçi bazı kişiler, “Türkiye’nin ve Türklerin, İslâm’ın bayraktarlığını yapma rolü diye bir şey yoktur” diye konuşma cüreti gösterebildiler. Oysa bu lafları söyleyen kişiler ne Türk’tür, ne de Müslüman! Bu tür söylemleri dillendirenlerin yabancı servislerin adamları hain tipler olduğunu söylemek bile gerekmiyor.
Bu seçimler basit, bildik bir yerel seçim olmayacak, Türkiye’nin kaderini şekillendirecek seçimlerden biri olarak tarihe geçecek. O yüzden Türkiye’nin yakın tarihimizde ilk defa bu kadar ürpertici, paramparça bir görünüm arz eden İslâmî kesimleri böyle yapmakla intiharın eşiğine sürüklendiklerini görebiliyorlar mı acaba, merak ediyorum doğrusu. Bu basiretsizlik böyle giderse, bu, sadece İslâmî kesimlerin değil Türkiye’nin intiharı anlamına gelir.
Türkiye’nin İslâm’ı yitirmesi, Türkiye’nin intiharı demektir.
Vesselâm.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.