Sosyal medyayı küçümsüyoruz. Sosyal medyanın sığ, pejoratif ve şiddet yüklü dünyasına bakınca bunu normal karşılayabiliriz.
Ama hayatımızın sosyal medya etrafında döndüğü, gençlerin dünyasının büyük ölçüde sosyal medya tarafından şekillendirildiği gerçeğini farkedince işin rengi değişiyor.
Sosyal medyaya ilişkin bütün gözlemlerimiz ne kadar eleştirel nitelik taşırsa taşısın, bütün bunlar sosyal medyayı küçümsememizi gerektirmez.
Aksine, sosyal medyayı ciddiye almak zorundayız. Sosyal medyayı ciddiye almazsak, sosyal medya bizim her şeyimizi yerle bir eder, biz bunu farkedince de iş işten çoktan geçer!
Teknolojinin ürettiği dünyada yaşıyoruz artık. Teknolojiyi üçüncü tabiat olarak tarif edebiliriz.
Birinci tabiat, insanın yaratılıştan gelen varlığı ve özellikleri.
İkinci tabiat, kültür, kültürle üretilen -veya daha iyi bir ifadeyle- kültür’le yeşertilen dünya. İnsan kültür’le birinci tabiatını, yaratılıştan gelen fıtrî özelliklerini hem zenginleştirdi hem de daha çok da yoksullaştırdı.
Kültür, insanın zihin ve anlam dünyasını inşa etti. (“Kültür” yerine “medeniyet” de diyebiliriz tabii ki ama aradaki devâsâ farklılıklar elbette bu yazının konusunu aşar.)
Kültürün insantekini tekbiçimli bir kalıba soktuğu söylenebilir ama kültürle kurulan ilişki, daha çok imajinatif, yaratıcı bir ilişki.
Üçüncü tabiat, teknolojinin hayatımıza çeki düzen verdiği bir tabiat. Teknoloji, tastamam şiddete dayalı ilişki biçimlerini ve ruhsuzluğu dayatıyor adeta!
Kültür, insanı ve dünyasını varederken, teknoloji insanı ve dünyasını tehdit ediyor, imha edecek, yok edecek tohumları ekiyor…
Heidegger, teknoloji’yi “vahşî canavar” olarak tarif etmişti. Teknoloji hayatımızın merkezine öylesine yerleşti ki, tam bir teknoloji kuşatması ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyeceğim. Ve bütün insanlık olarak hepimizin teknoloji hapishanesine tıkıldığımızı ileri süreceğim.
Teknoloji hapishanesi metaforu, geldiğimiz nokta itibariyle yaşadığımız çağı ve geleceği çok güzel tarif ediyor diye düşünüyorum.
Kadîm zamanlarda insanın tabiatla kurduğu ilişki, tabiat üzerinde hâkimiyet kurma ve sömürme ilişkisi değildi. Tabiat ruhsuz, cansız bir madde, bir tür makina olarak düşünülmüyordu.
Modernlikle birlikte tabiatın büyüsü bozuldu; tabiat, sahip olunması, hâkim olunması, güç devşirilmesi ve sömürülmesi gereken ruhsuz bir nesne, bir makina gibi algılandı.
Modernliğin felsefî olarak kurucu babası Descartes, hayvanları makina olarak görüyordu.
Dolayısıyla tabiatı kontrol ve kolonize ederek dünyaya hâkim olacak güç üreten araçlar geliştirilebilirdi. Modernler böyle düşünüyorlardı ve düşündüklerini gerçeğe dönüştürmeyi de başardılar.
Ama bunun faturası çok pahalıya patladı. İnsan, hâkim olduğu araçların mahkûmu, kölesi oldu çıktı!
Şu an modernite kültürünün ürettiği dünya, ruhsuz, materyalist bir dünya. Sadece hâkimiyet kaygısı güdülen bir yolculuğun varacağı yer burası olacaktı.
Ama gelinen nokta, modernite hapishanesinden teknoloji hapishanesine dönüşen, şiddet yüklü ve şiddete dayalı ilişki biçimleriyle varlığını idame ettirerek kendi idam fermanına imza attıran bir çıkmaz sokak. Kaosun, orman kanunlarının hâkim olduğu bir dünya.
Buradan geleceğim nokta önemli.
Adına “sosyal medya” deniyor; ama gördüğü işlev, tastamam a-sosyal: En önemli sosyal yapıları yerle bir ediyor, en hayatî sosyal dokuları çözüyor, toplumu birbirine kenetleyen sosyalleşme biçimlerini iptal ediyor!
Bütünleştirmiyor, parçalıyor! Her şeyi paramparça ediyor! Toplumları atomize ediyor. Oradan kaos üretilmesi kolaylaşıyor artık!
Sosyal medya, bireyleri sosyal dünyadan koparıyor, gettolar icat ediyor ve sürüleştirerek o gettolara tıkıyor.
Sınırları sert çizilmiş ama ayartıcı, kışkırtıcı gettolar bunlar!
Gettolara dâhil olunca, gettoda hüküm süren kurallara tâbi oluyor herkes: Sosyal medya militanları türüyor gettolardan! Sosyal medya militanları, dünyada yaşamıyor, sosyal medyada yaşıyorlar, sosyal medyayı sürekli operasyon yapılan, algı üretilen, algılarla yaşanılan tekin olmayan, ruhsuz bir dünyaya dönüştürüyorlar.
Ezcümle… Kültürel İncelemeler okulunun en önemli ismi İngiltere’den doktora hocam Stuart Hall, medya’yı kimliğin icat edildiği bir “mücadele mahalli” (a site of struggle) olarak tarif ediyordu.
Ben de sosyal medya’yı, varoluşsal savaş alanı olarak tarif ediyorum. Sosyal medyayı ciddiye almazsak, yok oluruz. Sosyal medyayı gereğinden fazla ciddiye alırsak, yine yok oluruz!
Sosyal medyayı, dilini iyi kavrayarak, daha insanileştirerek, iletişim kanallarını açık hâle getirerek yok olmamak için gereği kadar ama etkili bir şekilde kullanmak zorundayız.
Özetle: Sosyal medya çağımızda, kitlelerin afyonudur, uyuşturucusudur. İnsanın düşünme ve duyma melekelerini iptal eden bir yıkım makinasıdır. Kitleleri bu uyuşturucunun ve yıkım makinasının tahrip edici sonuçlarından koruyacak önlemler almamız ve daha insani bir nitelik kazandırarak iyi ve etkili kullanmamız şart.
Vesselâm.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.