Semerkand’ın şarkısı: Ruhun çağrısı 

04:0018/08/2023, Cuma
G: 18/08/2023, Cuma
Yusuf Kaplan

Beytullah Yıldız kardeşimin Aşk-ı Turkuaz teşebbüsüyle gerçekten çok emek sarfettiği, güzel fedakârlıklar yaptığı rüya gibi bir Özbekistan seyahati gerçekleştirdik geçen ay. Bu seyahatin tadı damağımızda kaldı. Hiç bitmesin istediğimiz bir seyahatti. Ama her yolculuğun bir sonu var. Bu seyahatimizi, hem şehirleri keşif hem de şehirleri keşfederken aslında kendimizi, kendi dünyamızı keşif yolculuğumuzu sizlerle paylaşmak, sizlere de bir nebze olsun yolculuğumuzdan devşirdiğimiz leziz meyveleri tattırmak

Beytullah Yıldız kardeşimin Aşk-ı Turkuaz teşebbüsüyle gerçekten çok emek sarfettiği, güzel fedakârlıklar yaptığı rüya gibi bir Özbekistan seyahati gerçekleştirdik geçen ay. Bu seyahatin tadı damağımızda kaldı. Hiç bitmesin istediğimiz bir seyahatti. Ama her yolculuğun bir sonu var. 

Bu seyahatimizi, hem şehirleri keşif hem de şehirleri keşfederken aslında kendimizi, kendi dünyamızı keşif yolculuğumuzu sizlerle paylaşmak, sizlere de bir nebze olsun yolculuğumuzdan devşirdiğimiz leziz meyveleri tattırmak istiyoruz. 

Özbekistan yolculuğumuzun Semerkand ayağındayız. Semerkand’ı ve Semerkand üzerinden kendimizi keşfetme ve manen zenginleşme yolculuğumuzu MTO’nun (Medeniyet Tasavvuru Okulu’muzun) demirbaşlarından Bingöl’den talebemiz Seyfullah Yiğit kardeşimizin akıcı ve leziz kalemiyle sizlerle paylaşıyoruz. Zihin açıcı okumalar… 

SEMERKAND’IN RUHU: İNSANLIĞI DİRİLTİCİ UFKU 

Her şehrin kendine özgü bir ruhu vardır. Özbekistan seyahatimizi yazarken hem şehir sıralamasına dikkat ediyoruz hem de yazılacak şehrin ruhumuzda demlenmesini bekliyoruz. Dolayısıyla Semerkand’ın ruhunu yazabilmek için de sadece Semerkand’a gitmek yeterli olmuyor, o ruhu da yakalamak gerekiyor. 

Peki, Semerkand’da biz o ruhu yakalayabildik mi? 

Yakaladık. 

Ancak o ruhun, ruhumuzda demlenip iyice kıvam bulması gerekiyordu. Ta ki zenginleştirici, ruh dolu ‘masal şehir’ Semerkand yazısı yazılabilsin. Semerkand ruhu demini aldı. O zaman başlıyoruz…

Buhara’dan Semerkand’a trenle geçiyoruz. Tren yolculukları şiir gibidir… Trenle masal ülkesinde gezintiye çıkar insan: Gündüz gözüyle düş görür, rüyalarını besler, büyütür… Taze şarkılar bestelenir, taptaze, diriltici rüyalar görülür o kanatlandırıcı tren yolculuklarında…

Semerkand tren yolculuğumuzla da rüyalarımızı büyüttüğümüzü, yenilediğimizi ve yenilenerek ülkemize döndüğümüzü, söylemekten kendimi alamayacağım… 

Yolculuklarda ters tarafa oturmayı pek sevmem. Ancak Yusuf Hoca’yla ters koltukta yolculuk yapıyorduk. Hoca için sorun değildi. Benim için ise sorundu. Baş ağrısı yapıyordu normalde.

Ancak bu sefer ters koltukta yolculuğumuz farklı oldu. Yol güzeldi. Yolculuk güzeldi. Bizleri yola revan eden yol arkadaşımız/hocamız güzeldi. Bütün güzellikler bir olunca ters koltukta yolculuk yapmak da sorun olmaktan çıkmış oldu. 

Tren yolculuklarımızda Yusuf Hocamız, dikkatimi Türkistan’ın en güçlü kalemlerinden Cengiz Aytmatov’a çekti. Aytmatov’un yöre insanını çok iyi tanıdığını ve bunu kitaplarındaki kahramanların şahsında güzel anlattığını ifade etti. Yazarın, ‘Gün Olur Asra Bedel’ romanındaki kahramanları ve tasvirleri Hocamızı haklı çıkarmaya fazlasıyla yetiyor. Stalin döneminde Sarı Bozkır’da bir tren istasyonunda eşiyle birlikte hayatını idame eden Yedigey ve diğer kahramanlar üzerinden Aytmatov, Orta Asya insanını her yönüyle çok başarılı bir şekilde resmediyor.

Su kaynakları çok önemlidir ve tarih boyunca insanlar verimli su kaynaklarına yakın yerlerde yerleşim alanları kurmuşlardır. Semerkand da, Amuderya (Ceyhun) Nehri’nin bir kolu olan Zerefşan yakınında kurulmuş. Semerkand, tarih boyunca çok sayıda istilaya uğramış, en ağır istilaya ise Cengiz döneminde maruz kalmış. Şehir, ancak bir asır sonra Emir Timur döneminde yeniden parlak dönemine kavuşabilmiş.

Tarihin akışını Zerefşan’la el ele vererek değiştiren masal şehir Semerkand’a iki buçuk saat sonra varıyoruz. 

Tren garının mimarisi büyülüyor hepimizi… Garın mimari stili, işlemeleri, şehrin güzellik anlayışının asırlardan bu yana oluşan derinlikli bir tecrübenin neticesi olduğunu göstermeye yetiyor.

Semerkand Registan’ına/Meydanına çok yakın, genişçe bir yeşilliğin içinde şirin bir hotele yerleşiyoruz. Sovyet döneminde yapılan bu park gibi yeşil alanında yaya yolu bile çok geniş, arabaların geçebilecekleri kadar hem de.

Aklıma III. Napolyon’u getiriyor bu ilginç durum. 19. yüzyılda Paris sokaklarını çok geniş yapıyor Napolyon. Geniş bir meydan yapıyor şehrin merkezine. Buna ızgara mimarisi diyor mimarlar: Haç şeklinde tasarlanıyor şehir: Bütün yollar bir noktaya, dev meydana çıkıyor…

Bu kadar geniş meydanı niçin yapıyor Napolyon? Derdi ne? Derdi, muhtemel bir halk ayaklanmasında top arabalarını sokaklarda rahatça kullanıp isyanı bastırmak için aldığı bir önlemdi aslında. Ama işe yaramıştı. Fransızlar hâlâ bu geniş sokaklardan ve meydanlardan istifade ediyorlar. Meydanların işlevi değişti artık. Sovyetlerin de burada yaptığı şey, Napolyon’unkinden farklı değildi. 

AY IŞIĞINDA SEMERKAND’LA SESSİZ BİR KONUŞMA…

 Hotelimizde biraz dinlendikten sonra, teras katı şehri önümüze seren, tarihî eserlere bakan güzel bir restorana gidiyoruz. Yemek, sohbet derken saat ilerliyor... Gündüz kasıp kavuran hava gece çok güzel... Her taraf yemyeşil... Yürüyerek Semerkand Registan’ına gitmeye karar veriyoruz. Seyahatimiz boyunca en çok sevdiğim şeylerden biri de gecenin sessizliğinde, ay ve yıldızların refakatinde, yemyeşil çimlerin eşliğinde, üzerimize serinlik yayan ve aynı zamanda kulaklarımızı yaprak hışırtılarıyla çıkardıkları fıtrî melodilerle dinlendiren ağaçların arasından, güzel dostlarla yürüyüş yapmak oldu.

Ne güzel bir yoldu o öyle! Ne leziz bir yolculuk! Acaba yapraklar… hışırtılarıyla bizlere neler söylediler… Semerkand göğünde ışıklara rağmen az da olsa görülebilen yıldızlar… bizim için ne konuştular… sokak lambalarının ruhsuzluğunu anlatmış olabilirler mi birbirlerine… Ay, bizim için ne kadar üzülmüştür, kim bilir!

Yitirilmiş bir cennetin idrakinde olan bu bir avuç inanmış insanın, ruhsuz sokak lambalarının ışığıyla yol almalarına ne kadar içerlemiştir belki de… Ruh diye yola çıkanların fıtrî ay ışığıyla yol almalarının gerekliliğini konuşmuş olabilirler mi?

Olabilir.

Yıldızlar ve ay, evet, buldum işte, kesinlikle bunu konuşmuşlardır. Bizler kendi aramızda sohbet ederken onlar da bunu konuşmuş olabilirler. Hakikaten ne güzel olurdu. Yıldızların ve ay ışığının altında masal şehir Semerkand’ın sokaklarından yürüyerek tarihî Semerkand Registanı’na / meydanına gidip tarihi konuşmayı da yine bu fıtri ışıklar altında yapmak…

Masal gibi mi oldu yoksa?

Oysa Semerkand ruhunun demlendiğini söylemiştik…

#Aktüel
#MTO
#Semerkand
#Özbekistan
#Yusuf Kaplan