Yeni Şafak

Semerkand-Buhara hattında ruh ve mumya savaşı

01:0024/04/2022, Pazar
G: 23/04/2022, Cumartesi
Yusuf Kaplan

Semerkand-Buhara Treni.Sevgili Saadettin Acar kardeşimle ata topraklarına doğru yola çıktık. TVNet’te çok güzel bir işe öncülük eden İsmail Halis kardeşimin Ramazan boyunca yaptığı programa katılacağız.İsmail Halis, sessiz devrim yapıyor ve geleceğe çok nefis bir miras bırakıyor: Endülüs ve Kudüs programlarından sonra şimdi Semerkand’tan Horasan-Türkistan havzasına yelken açtı.ÖZBEK GÜMRÜĞÜ VE SEVİMSİZ YÜZÜGece yarısı indi uçağımız Semerkand Havaalanına. Sabaha doğru. İmsaki yakalayamadık. Kaçırdık.

Semerkand-Buhara Treni.

Sevgili Saadettin Acar kardeşimle ata topraklarına doğru yola çıktık. TVNet’te çok güzel bir işe öncülük eden İsmail Halis kardeşimin Ramazan boyunca yaptığı programa katılacağız.

İsmail Halis, sessiz devrim yapıyor ve geleceğe çok nefis bir miras bırakıyor: Endülüs ve Kudüs programlarından sonra şimdi Semerkand’tan Horasan-Türkistan havzasına yelken açtı.

ÖZBEK GÜMRÜĞÜ VE SEVİMSİZ YÜZÜ

Gece yarısı indi uçağımız Semerkand Havaalanına. Sabaha doğru. İmsaki yakalayamadık. Kaçırdık. Pek sahur yaptığım da söylenemez aslında: Üç hurma bir bardak su, bazen de bir küçük kâse yoğurt. Sahurum bu benim. Çok rahat ediyorum gün boyu. Orucun tadını da, lezzetini de, mide krampları geçirmeden alıyorum.

Ama gümrükten geçerken sinir krizleri geçirtecek bir manzara yaşıyoruz. Bizim gümrükçü memur, tastamam Sovyet döneminden kalma bir “aparati”: Cengiz Aytmatov romanlarından fırlayan Sovyet kalıntısı bir köle, devlet kölesi; ama kendini bir halt zannediyor; milletin burnundan getiriyor.

Bizim sıra kaplumbağa hızıyla ilerlerken diğer sıralar bayağı hızlı ilerliyor.

Ortalıkta dolaşan görevli kadın polise “Biraz hızlandırması gerektiğini söyler misiniz?” diyorum. Bir şeyler söylüyor ama ne söylediğini bilmiyorum; kafa bulmuş da olabilir.

Bize sıra geldiğinde adamın suratını okuyorum derinden: Ezik biri. Kişiliği yok edilmiş, Sovyet dönemi kalıntısı ruhsuz, vicdansız bir makina.

AYTMATOV’UN ROMANLARI, SOVYET EMPERYALİZMİNİN ŞİFRE ÇÖZÜCÜSÜ
Cengiz Aytmatov’un bir kez daha büyük bir yazar olduğunu görüyorum burada. Sadece Kırgızistan’ı değil bütün bölgenin kıyım makinasından nasıl geçirildiğini anlatır romanlarında. Güçlü mekân tasvirleri de var; güçlü insan tasvirleri de. İnsan tasvirleri daha güçlü hatta. Sovyet sisteminin bütün bir Horasan-Türkistan havzasının ve insanlarının üzerinden nasıl silindir gibi geçtiğini çok güzel resmeder bir dönem romancısı, bir çağ romancısı olarak.

Cengiz Aytmatov olmasaydı, Sovyet totaliterizminin Horasan-Türkistan havzasının insanları üzerinde yaptığı büyük yıkım, ürpertici tahribat belki de bilinemeyecekti. Aytmatov, yok oluşun hikâyesini yazdı; yok edilişin ve tarihten silinmenin.

Bir derin tarih ve hafıza laboratuvarı romanları. Tasavvufla beslenen, iç dünyası zengin, dünyaya ruh üfleyen, ruh dolu bakışlarla bakan, aşkın ve sarıp sarmalayıcı insan tipi yok oluyor. Yerine yaşama savaşı veren, ekmek kavgası veren, Sovyet aparati’lerinin hışmından, zulmünden dünyası kararan, yüzü aslâ gülmeyen, gülmesini unutmuş Sovyet vurgunu yemiş, kişiliği yerle bir edilmiş, farelere dönüşmüş acıklı, zavallı insan portreleri…

Her yerde bu acıklı insan manzaraları… Küçük, küçülen insan profilleri…

Tam ben bu satırları trende yazarken yanımıza Enver Yusuf kardeşim geliyor. Semerkand-Buhara treni yolculuğundaki rehberimiz. Cengiz Aytmatov’un Özbeklerin Türklerin tarihinde oynadığı rolün, Bizans’ın Slavların tarihinde oynadığı role benzediğini söylediğini söylüyor.
RUH ATILIMI VE SOVYET KIYIMI

Horasan-Türkistan havzasının özeti ve kurucusu olarak gerçekleştirilen şey neydi?

Ruh atılımıydı.

Ruh atılımı, yıkıma dönüştü Sovyet döneminde. Bu ruh Semerkand’da Buhara’da, Hive’de sadece tarih olarak, tarihin turistik malzemeye ve gösteriye indirgenmesi, platisize edilerek mumyalanması ve böylece yok edilmesi olarak “yaşıyor”, yaşıyorsa…
Sovyet yıkımı çok büyüktü.. Sevgili İsmail Halis kardeşim hatırlattı Semarkand-Buhara treninde: 1938’de Stalin, sadece Özbekistan’da 30 bin aydını, yetişmiş insanı, Özbekistan’ın kremasını katlediyor.

Bununla yetinmiyor. Alfabeyi, Harezm’de olduğu gibi Oğuz Türkçesine veya bölgede yaygın olan Çağatay Türkçesine değil, Kıpçak Türkçesine ayarlıyor. Kıpçak Türkçesi Özbeklerin diğer Türk cumhuriyetleriyle iletişim kurmalarını neredeyse bitiriyor. Bazı Türk cumhuriyetleri Latin alfabesine, bazılarını da –Özbekler bunlardan biri– Kiril alfabesine geçiriyor.

O yüzden aynı ruhu terennüm eden aynı medeniyetin çocukları arasındaki dil birliği de yok ediliyor, kültür birliği de. Sovyet emperyalizminin yaptığı en büyük yıkımlardan biri, hepsi Türk olan halklar arasında dil ve kültür birliğinin oluşmasını önlemek oluyor.
Tarihin tanık olduğu ruh atılımlarından en büyüklerinden birinin yanı sıra aynı ırktan halklar arasındaki dil ve kültür birliğinin de yok edilmesinin faturası çok ağır oluyor: Bölge halkları, varlıklarını bile sürdüremeyecek kadar ruhlarını, kimliklerini, duyarlıklarını yitiriyorlar: Tutunacakları dal, sığınacakları liman kalmıyor. Ruh kökleri inanılmaz ruhsuz bir saldırıyla kurutuluyor.
Cengiz Aytmatov, bu ruh köklerinin kurutulmasını, Rusların Türkleri metamorfoza uğratmalarını Gün Olur Asra Bedel romanında Moğolların Türkleri zihin kontrolü tekniğiyle metamorfoza uğratmaları hâdisesiyle çarpıcı ama ürpertici bir dille anlatır.
Yaşanan şey, bütün Horasan-Türkistan havzasında işte bu metamorfoz hâlidir. Ruslar, bütün bölge halklarının, Türk cumhuriyetleri insanlarının ruhlarını yok ediyorlar ama “bedenlerini” korumalarına bir şekilde izin veriyorlar. Ya da “bedenlerini” yani tarihlerini, tarihî derinliklerini ve miraslarını yok edemiyorlar.
RUH, PLASTİK BİR MUMYAYA DÖNÜŞMÜŞSE…
Şu an dünyanın en plastik şehirleri İtalya’dan sonra Özbekistan’da. Ama bu plasitisite, şu anki hayatta karşılığı olan bir ruhun terennümü değil; o ruh çoktan ölmüş durumda.

Dünyada bu kadar muazzam ve Muazzez bir ruha sahip olup da ruhlarını koruyamayan ve o ruhtan habersiz insanların yaşadığı coğrafya Horasan-Türkistan coğrafyası sadece.

Fransa’nın mimarisine yansıyan ruh, Fransız hayatında az çok yaşar, sürer. Londra da aynı gerçek söz konusudur, Viyana’da da, Bologna’da da, Venedik’te de. Ama Horasan-Türkistan havzasında insanlığı yeniden tutup ayağa kardıracak o derinlikli, leziz ve nefis ruh, şu an sadece taşlaşmış durunda. Taşa nakşedilmiş mumya.
Bu ruh, taze bir ruh olarak diriltilebilir mi bu taşlaşmış plastisiteden; yoksa bu plastisite sadece mumyalanmış bir tüketim nesnesi olarak mı varlığını sürdürecek, bunu zaman gösterecek.

Vesselâm.

#Semerkand
#Buhara
#Cengiz Aytmatov
Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.