CHP’li bir yönetici, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanını “umarım Erdoğan’ın sonu Menderes’e benzemesin” diye tehdit etti önce.
Sonra da gelen tepkiler üzerine özür dilemeye çalıştı. Ama eline yüzüne bulaştırdı.
Aslında söz konusu kişi sakin ve makul bir siyasetçidir. Bu tür bir imayı bile en son yapacak CHP’lilerden biridir.
Ama bu hâdise bize,
en makul CHP’linin bile bilinçaltında, en zor zamanlarda darağacından, darbeden medet umma inancının kök saldığını
göstermeye yetiyor olsa gerek.
BU ÜLKENİN SAHİBİ CHP DEĞİL, MİLLETTİR!
Ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanını darağacına gönderilmiş bir başbakanın idamı imasıyla “senin de sonun öyle olur!” diyerek tehdit etmek, ülkenin sahibinin kim olduğu sorusunu akla getiriyor kaçınılmaz olarak, bir kez daha.
Bu ülkenin sahibi CHP mi?
Ama onlar kendilerini
“rejimin sahibi biziz, ülkenin sahibi de biziz”
havalarına girmekten alıkoyamıyorlar!
Öncelikle şunu bileceksiniz: Bu ülkeyi CHP kurmamıştır. Millî Mücadele CHP’ye ait bir mücadele değildir. Bu ülkeyi millet kurmuştur, millî mücadeleyi de “hilafet düşmesin, bu vatan elimizden gitmesin” diye millet vermiştir. Bunu bizzat
kendi kurduğu
gazetesinde kendi adıyla yazdığı yazılarda açıkça böyle ifade eder. Hatta sadece
demez,
ifadesini kullanır çoğu kez.
CHP, şunu kafasına kazıyacak: Bu ülkenin sahibi CHP değildir, bu ülkenin sahibi millettir.
GARPLILARIN DEVŞİRMELERİ VE MİLLETİN DİRENEN ADAMLARI...
Mesele şudur:
Türkiye, Tanzimat’tan bu yana celladına âşık tasmalı devşirmeler tarafından adım adım içerden ele geçirildi. Garpçı Jakobenler Türkiye’yi İslâmî yörüngesinden çıkarıp Batı uygarlığının uydusu hâline getirme mücadelesi verdiler.
Bu konuda millet sükûnetini korumasını bildi ve yapılan şeyin Türkiye’nin İslâmî kimliğini ve medeniyet köklerini yitirmesi anlamına geldiğini, bunun, tarihten sürülmesine yol açacağını o muazzam basiretiyle ve ferasetiyle gördü; bu milletin bin yıl dünya tarihini yapmasını mümkün kılan, toplumu dimdik ayakta tutan İslâmî ruh köklerini, medeniyet dinamiklerini ve kültürel anlam haritalarını ve değerlerini diri tutacak, yok olmaktan kurtaracak
gerçekleştirdi.
Toplum, Batılılar tarafından zihnen devşirilen kişilerin toplumun İslâmî ruh köklerini kurutacak büyük tarihî yanlışlıklar yaptığını, bunun toplumu parçalayacağını, ülkeyi yok olmanın eşiğine sürükleyeceğini gördü ve Jakobenler gibi aslâ şiddete, darbeye, sopa göstermeye kalkışmadan yapılan büyük tarihî yanlışlıkları, seçilmiş çocukları eliyle hatırlatmaya ve düzeltmeye çalıştı. Ama
her seferinde çocuklarından birini kurban verdi.
gözümüzün içine baka baka katledildi!
önce darbe yedi, sonra siyaseten ademe mahkûm edildi!
küresel sistemin lordları tarafından
ilan edilerek ipi çekilmeye çalışılıyor! Küresel sistemin içerdeki uyduları ve uzantıları da aynı şeyi yaparak,
“Erdoğan’dan bir Saddam çıkarma” alçaklığına su taşıyor!
TÜRKİYE’NİN İSTİKLÂL VE İSTİKBAL MÜCADELESİ SÜRECEK...
Bunlar,
ülkenin bu ülkenin has çocuklarının elinden alındığının somut göstergeleridir.
Ama bu millet teslim bayrağı çekmedi, çekmeyecek.
Bu millet, bu milletin bin yıl dünya tarihini yapmasını ve en zor şartlarda dimdik ayakta kalmasını mümkün kılan İslâm’ın sunduğu ruh köklerinin küllerinden yeniden doğacak bir yolculuğu sürdürüyor alttan alta...
Düşe kalka ama yılmadan, kırıp dökmeden, herkese hakikatin rahmet ve merhamet kanatlarını gerecek,
tarihin önünde sürüklenmek yerine yeniden tarihi önüne katıp sürükleyecek bir medeniyet fikrini
yeniden hayata ve harekete geçirecek öncü kuşaklarını yetiştirecek yolculuklara soyunmaktan aslâ geri durmuyor, durmayacak.
Bu toprakları İslâm vatan yaptı bize!
İslâm’ı kaybettiğimiz zaman bu vatanı da kaybederiz -Allah muhafaza!
Bu topraklarda farklı dinlere, kültürlere, etnisitelere mensup toplulukları barış ve huzur içinde laiklik değil İslâm bir arada tuttu ve herkese hayat hakkı tanıyan hukuk, kardeşlik ve adalet düzenini laiklik değil İslâm kurdu.
Bu ülkenin yeniden tarih yapmasının yolunun İslâmî kimliğini, medeniyet ruhunu terketmekten, dolayısıyla Batılıların uydusu, devşirmesi olmaktan geçmediğini yaşadığımız yakın tarih tecrübesi bize göstermeye yetmeli, değil mi?
Hiçbir ülke başkasını taklit ederek, başka bir uygarlığın uydusu hâline gelerek tarih yapamaz.
Taklitçiler de, uydular da sadece tarih yapanların soytarıları olurlar; bakın tarihe göreceksiniz bu yakıcı gerçeği.
Kim ki, bu ülkenin ruh kökleriyle, İslâm medeniyetinin dinamikleriyle kavgalı, bilinsin ki, o kişi veya kişiler, bu ülkenin önünde takoz vazifesi görmekten ve ülkeyi sosyo-kültürel ve zihnî olarak parçalanmanın eşiğine sürüklemekten başka bir işe yaramaz!
Bu milletin çocuklarının darağacı imasıyla korkutacaklarını sananlar, nasıl yanıldıklarını milletin önüne gittiklerinde anlayacaklar bir kez daha.
Sözün özü:
Bu millet, hiçbir aşağılık tehdide boyun eğmedi, eğmeyecek. Bu ülkeyi, Batılıların devşirmeleri üzerinden kontrol etmelerine son verinceye kadar bu ülkenin istiklal ve istikbal mücadelesi sürecek.