Türkiye, Tanzimat’tan bu yana yönünü ve yörüngesini yitirdi. Ruhunu yitirme tehlikesinin eşiğinden geçiyoruz Özal’lı Neo-Liberalizm yıllarından bu yana artan bir ivmeyle, son hızla…
Hep söylüyorum, her zaman da söylemeye devam edeceğim: Türkiye, sahipsiz. Bizim elimizden alındı bu ülke iki asır önce küçük bir şebeke tarafından. 40-50 bin kişilik devşirmeler şebekesi, ülkenin bütün kilit kurumlarını istila ve işgal ettiler ve Cumhuriyet’e sarkan süreçte bürokratik bir vesayet rejimi ihdas ettiler.
Ülkeyi keyiflerine göre dizayn ettiler. Emperyalistlerin işgal ettiklerinde hayal bile edemeyecekleri sosyal ve kültürel mühendislik projeleri icat ettiler ve Jakoben, tepeden monteleme yöntemiyle bu projeleri topluma dayattılar.
Gelinen nokta ürpertici: Tanzimat’la birlikte kendinden şüphe etmeye başlayan ülkenin entelijansiyası ve zamanla toplumu, kendini inkâr etmeye başladı.
İşte ne olduysa ondan sonra oldu: Bu toplum önce kabuk değiştirdi, sonra dünyasını yıktı, yerine de yeni bir dünya kuramadı -rejimin en parlak adamlarından Şevket Süreyya Aydemir’in son kitabı İnkılap ve Kadro’da açık açık söylediği gibi.
Şu tabloya bakar mısınız: Önce kendinden şüphe. Sonra kendini inkâr, kültürel inkâr. Şimdi de kültürel intihar: İki asırlık yok oluş tarihimizin özlü bir özeti.
Meseleyi bambaşka bir yere getireceğim: Meslekî eğitim meselesine. Önce bir bir hakkı teslim etmem gerek. Önceki Millî Eğitim Bakanı’mız Mahmut Özer, meslekî eğitimde devrim yapmış, öncü işlere imza atmıştı. Tam sonuç alınacakken Mahmut Hoca görevden alındı.
Yusuf Tekin’in başını çektiği ekip gelmiş geçmiş en hazırlıklı, donanımlı ve güzel işlere imza atacak bir ekip. Sistem ve müfredat üzerinde yoğunlaşmaları güzel. Bazı tartışmalı yanları var, sert bir dille eleştirdiğim: Açık liselerin önünün kapanması.
Açık liseler, toplumun nefes borusuydu oysa.
Okulların süresinin (180 günden 200 güne kadar) uzatılması da çok tehlikeli pedagojik açıdan da. Altını özenle çiziyorum: Çocukların bu kadar uzun süre okula “tıkılması”, pedagojik olarak çok yanlış.
İkincisi, bizim okullarımız, endokrinasyon merkezi gibi, hapishane gibi işlev görüyor: Ruh, ideal, tevazu (kendisi gibi düşünmeyenlere saygı), ahlâk ve özgüven kazandırmıyor. Oysa bunlar bir eğitim sisteminin olmazsa olmaz beş temel ilkesidir. Bu beş varoluşsal ilkeyi çocuklarına veremeyen bir eğitim sistemi o toplumun mezarını kazıyor demektir.
Oysa bizim sömürgeci ve mankurtlaştırıcı eğitim sistemimiz, çocuklarımızı hız, haz ve ayartının kölesi hâline getirerek ruhunu öldürüyor, ideal fikrini / dert sahibi olma düşüncesini yok ediyor, başkasına saygı duymasını öğretemiyor, ahlâki özellikler kazandıramıyor, Batı’ya karşı aşağılık kompleksiyle dolu, özgüveni sıfır, acınası çocuklar yetiştiriyor!
Bütün bu uzunca teorik okumadan sonra kangrene dönülen meslekî eğitim meselesine geliyorum.
Önce şunu görelim: Sanayide “temel eleman” veya “nitelikli eleman” sorunu alarm vermeye başladı!
Sıvacı, kaynakçı, demirci maaşları 150 bin TL ama bu “temel elemanlar” bulunamıyor! Bu rakam daha düşük de olabilir daha fazla da. Rakama takılmayalım. Mesele hayatî.
Nedir bu?
Eğitim sisteminin iflas etmesidir!
Meslek eğitimi, stratejik bir mesele, güvenlik meselesi hâline geldi!
Bu kadar diplomalı işsiz yetiştiren bir üniversite eğitimi iflas etmiş bir eğitimdir!
Sanayide “temel eleman” / “nitelikli eleman” konusunda biraz önce zikrettiğim rakamı Habertürk haberlerinde verdiler. Dediğim gibi rakama takılmayalım. Daha az ve daha çok da olabilir. Sorun rakamı-makamı çok aşıyor!
Asıl mesele şu: Zorunlu eğitim, sorunlu eğitimdir. İmam Hatip düşmanlığından ötürü 28 Şubat darbesiyle meslekî eğitime ve Türkiye’nin (endüstriyel) bağımsızlığına büyük darbe vuruldu.
“Temel / nitelikli eleman” sorunu yaşayan sanayi de çöker, toplum da. Ülke kaosa sürüklenir.
Felâkete…
İHL’lere (İmam Hatip Liseleri’ne) darbe vurmak için Meslekî eğitimi katleden 12 yıllık zorunlu eğitimin nasıl yıkıcı bir darbe olduğu henüz fark edilemedi. Çok geç kalındı. Mevcut sistemle Türkiye’nin sadece sanayisi değil, eğitimi de çöküyor, sosyal yapısı ve kültürel dokusu da.
12 yıllık zorunlu eğitim, Türkiye’nin sosyal dokusunu katlediyor, kültürel dokusuna tecavüz ediyor, endüstriyel yapısını çökertiyor! İstiklalini ve istikbalini tehlikeye sokuyor.
Benden uyarması!
İLKE: Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyecek adamlar olmadığı sürece bu ülke yalakalarla ve kör kütük düşmanlık yapan muhalefetle sadece felâkete sürüklenir.
Aslolan hakikat, gerisi teferruat.
Nokta.
SONUÇ: Âcil önlem alınmalı!
Âcil!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.