İnsanın başına ne geldiğini bihakkın anlayacak bir entelijansiyası yok bu ülkenin.
Yönünü ve yörüngesini yitirmiş, celladına âşık tasmalı çekirgelere dönüşmüş zavallı bir entelijansiyası var bu ülkenin.
İslâm’ın bayraktarlığını yapan bir ülkenin medyasında, gece gündüz İslâm’a, Kur’ân’a, rahmet elçisi Peygamberimiz’e inanılmaz hakaretlerin yapılması ürperticidir, çirkefliktir.
Sanki başta Afrika olmak üzere dünyayı kana bulayanlar, kaynaklarını yağmalayanlar, açlığa mahkûm edenler,
cehenneme çevirenler Batılılar değil de Müslümanlarmış gibi bu ülkede de dünyada da İslâm’a ve kaynaklarına karşı iğrenç bir saldırı ve savaş yürütülüyor!
Türkiye’nin her fırsatta İslâm’a saldıran türedi tipleri sadece bir kaç günlüğüne Afrika’ya postalamak lazım. Görsünler âşık oldukları emperyalist Batılı cellatlarının Afrika’nın kanını nasıl emdiklerini -hâlâ…
, en az Fransız veya İngiliz aydını kadar ülkesine, inançlarına ve değerlerine sahip çıkmadığı, saygı duymasını öğrenemediği sürece
ülkenin önüne takoz, başına da bela
olmaya devam edecek…
İSLÂM OLMASAYDI, BATI, TARİHE GİREMEZDİ!
Şunu bileceksiniz: Batı uygarlığı, dört asır içinde yaptığı bilimsel devrimler, sanayi devrimleri, aydınlanma devrimleri ve siyasî devrimlerle hem kendi dünyasını kurdu, hem de dünya üzerinde, bütün medeniyetlerin kökünü kazıyan ürpertici bir hegemonya kurdu.
Oysa Batıları tarihe kışkırtanlar Müslümanlar oldu: İslâm medeniyeti olmasaydı Batılılar kendilerine gelemezdi; barbar kavimler göçü, Gotlar, Vizigotlar ve ikinci dalga barbar kavimler göçü, Normanlar ve Lombardlar, Avrupa’yı kasıp kavurmuş, cehenneme çevirmişti.
Avrupa’yı İspanya’da, Sicilya’da ve Akdeniz’de Müslümanların yürüyüşü kendine getirdi.
İslâm tarih sahnesine çıkmasaydı, çöken Roma’dan sonra Avrupa’nın toparlanabilmesi ve ayağa kalkabilmesi mümkün değildi.
13. yüzyılda İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da
hem manastırlarda hem de yeni açılan üniversitelerde konuşulan ortak dil
neydi? İslâm medeniyetinin,
Kur’ân’ın dili Arapçaydı. Roger Bacon da, John Locke da, çatır çatır Arapça konuşuyordu.
Avrupa’yı hem tarihe girdiren hem de kendine getiren itici güç İslâm medeniyetiydi.
Madalyonun bir yüzü böyle. Bir de öteki yüzü var madalyonun.
DİĞER DİNLER TESLİM ALINDI, İSLÂM DİRENİYOR…
Tarih bitmiş değil. Bundan sonraki süreçte, İslâm’ın önü açık ama Müslümanlar önlerini kendileri tıkıyorlar!
Biten iki şey var: Birincisi,
Müslümanlar iki asırdır tarihten çekildi ama İslâm’ın önü hiç olmadığı kadar açıldı...
İkincisi, Batı uygarlığı dünyanın kanını emdi, emmeye de devam ediyor ama söyleyeceği hiçbir söz kalmadı insanlığa.
Batı uygarlığının insanlığa söyleyeceği sözünün olmadığının ilanıdır Nietzsche, Heidegger ve Derrida üzerinden gelen postmodern felsefe dalgası…
Müslüman toplumlar iki asırdır tarihten çekildi. Tarihi Müslümanlar yapmıyor. Çinliler de, Hintliler de, Japonlar da, Ruslar da yapmıyor tarihi.
Batılılar yapıyor tarihi yalnızca… Kaba güçle…
Silah teknolojisine, smart teknolojiye yön vererek Batılılar çeki düzen veriyor dünyaya...
Ama tarihte belki de ilk defa
bütün dinler sekülerleştirildi, özgünlüklerini ve özgürlüklerini yitirdi fakat İslâm sekülerleştirilemedi,
teslim alınamadı diğer dinler ve kültürler gibi ve İslâm’ın önü alabildiğine açıldı…
Görebiliyor musunuz bunu?
İSLÂM’IN ÖNÜ HİÇ BU KADAR AÇILMAMIŞTI…
Bize, bizden sonraki kuşaklara çok önemli görevler düşüyor:
Düşüncede, sanatta, ahlâkta, estetikte dünyanın kaderini belirleyecek ruh atılımını, entelektüel atılımı daha fazla gecikmeden hayata geçirmek.
Dünyanın küreselleştiği, sınırların ortadan kalktığı bir zaman diliminde en evrensel cümleleri; herkesi kuşatan, ilgilendiren, hiç kimsenin, hiçbir kültürün kayıtsız kalamayacağı en sarsıcı, sarıp sarmalayıcı cümleleri biz kurabiliriz sadece. İnsanlığın yükünü omuzlarında taşıma bilinciyle nefes alıp veren, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan, çağrısı, çağını kuracak, başka çağlara ve çağrılara ulaşacak ölçekte derin nefes alan
inanmış ve adanmış öncü kuşaklar, şafak yağmurları Dâru’l-Erkam kuşakları…
(“hiçleşme”, kemal merdivenlerini tırmanma) yolculuklarını hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan yapan, insanlığa yeniden adaleti, silmi, selameti, kadirşinaslığı, vefakârlığı, cefakârlığı, kanaatkârlığı, kardeşliği, yaratılanı yaratandan ötürü sevmeyi, haksızlıklara isyan etmeyi; kul hakkına, haram-helal ölçülerine özen göstermeyi, velhasılı kelam insanca ve hakça bir dünyayı biz armağan edebiliriz insanlığa yeniden...
Dünya bize gebe, biz hakikate…
İKİ MÜKELLEFİYET: İNSAN YETİŞTİRMEK VE CEMİYETİ KURTARMAK
Burada geleceğim nokta hayatî:
Türkiye’de İslâm, yüzyıl önce devletten, darbelerle birlikte de milletten uzaklaştırılmaya çalışıldı…
Cemaatler, halkın İslâm’la ilişkilerini sürdürmesini sağlayan nefes boruları.
Diyanet, İHL’ler, ilahiyatlar, medreseler de toplumun İslâmî kimliğinin idamesinde önemli roller oynayan vazgeçilmez aktörler.
Ama dürüst olalım: Cemaatler de, Diyanet, İHL, İlahiyat, medreseler, cemaatler ve tarikatler de,
toplumda İslâmî bir gelecek inşasında kurucu roller oynayacak ruhtan da, entelektüel donanımdan da, bu tür büyük dertlerden ve iddialardan da yoksunlar,
ne yazık ki!
Cemaatler, siyasete yamanmakla, ihale peşinde koşturmakla, cemaatlerin dünyevîleşmelerinin tohumunu ekiyorlar, kendi önlerini kesiyorlar, öksüz olan İslâm’ı kimsesizliğe terkediyorlar… Nasıl büyük vebaldir bu!
Cemaatler, dikey eksende önümüzü açacak büyük, öncü insanlar yetiştirmekle; yatay düzlemde de cemiyeti İslâm’la yoğurmakla mükellefler…
Menzil şeyhi Abdülbaki Hazretleri
rahmeti rahmana kavuştu. Allah rahmet eylesin, makamını âlî eylesin.
Menzil’de 9 Halife bıraktı geride. Bu, rahmettir; nice güzel, ince hikmetler gizlidir; ama fitne fesada kurban edilmemelidir.
Yoksa hesabı verilemez. Fitne fesat çıkarmak isteyen malum şer şirret güçlere fırsat verilmeden
Menzil menziline kavuşmalı, istişare ile bir mürşide emanet edilmelidir,
diye düşünüyorum acizane.
Menzil hem ülkemizin bütünlüğü ve kardeşliğinin korunmasında hem de İngilizlerin İslâm dünyasına saldıkları hâricî / tekfirci akımların İslâm dünyasını felçleştirmelerinin önüne geçilmesinde kilit rol oynayan Ehli Sünnet Omurga’nın en güçlü kalelerinden biri ülkemizin.