Mahşer’in üç atlısı: Kurucu Melikşah, uygulayıcı Nizamülmülk, temelleri-koyucu Gazâlî 

04:007/04/2024, Pazar
G: 7/04/2024, Pazar
Yusuf Kaplan

Şimdi muhasebe zamanı. Tenkit ve teklif zamanı. Teklifsiz tenkit tahriple sonuçlanır. Bunu her zaman söyledim. Bu ilkeyi her zaman gözönünde bulundurarak daha önce yazdığım bir yazıyı tozunu alarak yeniden paylaşıyorum. İki asırdır yaşadığımız ikinci büyük medeniyet buhranının, Moğol ve Haçlı saldırılarıyla zirve noktasına ulaşan birinci büyük medeniyet buhranıyla çarpıcı benzerlikleri var. O zaman da dışardan bir saldırı vardı, Moğol ve Haçlı saldırıları İslâm dünyasını hallaç pamuğu gibi savurmuştu.

Şimdi muhasebe zamanı. Tenkit ve teklif zamanı. Teklifsiz tenkit tahriple sonuçlanır. Bunu her zaman söyledim. Bu ilkeyi her zaman gözönünde bulundurarak daha önce yazdığım bir yazıyı tozunu alarak yeniden paylaşıyorum. 

İki asırdır yaşadığımız ikinci büyük medeniyet buhranının, Moğol ve Haçlı saldırılarıyla zirve noktasına ulaşan birinci büyük medeniyet buhranıyla çarpıcı benzerlikleri var. O zaman da dışardan bir saldırı vardı, Moğol ve Haçlı saldırıları İslâm dünyasını hallaç pamuğu gibi savurmuştu.

O zaman da rafızîlik, bâtınîlik, hâricîlik, haşhaşilik gibi yıkıcı akımlar, içerden İslâm toplumlarının akidesini, sosyo-kültürel ve ekonomi-politik yapılarını yerle bir ediyordu. Şimdi de benzer çağdaş ve antik hurafeler zihin dünyamızı delik deşik ediyor, bizi eniştemik kölelere dönüştürüyor. 


BİRİNCİ BÜYÜK MEDENİYET KRİZİ: MAHŞER PROVASI GİBİ... 

İslâm medeniyetinin ilk büyük kriz zamanları...

Hem yıkılış hem de yeniden kuruluş sancıları...

Bir yanda, taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayan, İslâm dünyasını harabeye çeviren Moğol saldırıları...

Öte yanda, Haçlıların, girdikleri her yeri yağmaladıkları, İslâm dünyasını kana boyadıkları, sadece Müslümanları değil Yahudileri ve lokal dinlerin, kültürlerin müntesiplerini de kitleler hâlinde kılıçtan geçirdikleri, katliam üstüne katliam yaptıkları, hiç bitmeyen, hiç bitmeyecekmiş gibi gözüken, İslâm âlemini kan gölüne çeviren büyük felâketler silsilesi...

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de içerde kaynayan, kaynatılan fitne kazanları, emirlikler, sultanlıklar, beylikler arasındaki iktidar ve güç savaşları...

Mahşer provası gibi... Yeryüzü cehennemi sanki...

Ve Müslümanların ölüm-kalım mücadelesi... 


YERYÜZÜ CEHENNEMİNİ ANDIRAN BİRİNCİ BÜYÜK MEDENİYET BUHRANINI NASIL AŞTIK?

Hıristiyan takvimine göre, tarih 1258’i gösterdiğinde, Bağdat düşüyor... İslâm medeniyetinin kalbi, her şeyi Bağdat. İslâm medeniyetinin doğu cephesi çöküyor.

1226’da Kurtuba düşüyor... Endülüs'ün gözbebeği, hür düşüncenin yurdu, insanlığın düşünce ufku, barbarlığın her çeşidini yaşayan Avrupalılara evrensel Müslüman kozmopolis’in numûne-i imtisalini sunan Kurtuba. İslâm medeniyetinin batı cephesi de çöküş sürecine giriyor…

Endülüs, zamanla, 1492’de İşbiliye'nin düşüşüyle tarihten silinecektir...

Ama Bağdat’ın düşüşüyle sonuçlanan Abbâsî hanedanlığının çatırdamasıyla, Selçuklular’ın tarih sahnesine çıkmasıyla ve nihayet Osmanlı’nın gelişiyle birlikte İslâm medeniyeti, hem eksen değiştirecek hem taze kan devşirecek hem de toparlanacak, bütün dünya tarihini tam sekiz asır Müslümanların yapmalarını mümkün kılacak büyük bir medeniyet atılımına imza atacaktır...

Bağdat’ın düşüşü, Kurtuba’nın tarihten silinişi, Horasan ve Türkistan havzasının yeni Müslüman olan şehirlerinin, Merv’in, Tûs’un, Nişabur’un, Semerkand’ın ve Buhara’nın yerle bir edilişi, cehenneme çevrilişi, Müslümanların dünyevî her şeylerini yitirmelerine yol açtı ama Müslümanların Selçuk ve Eyyûbî çocuklarının birbirlerine omuz vermeleriyle toparlanmalarını, yangın yerine dönen âlem-i İslâm’ı toparlamalarını, bütün belâları birer birer defetmelerini, yürekleri fethedecek bütün insanlığı diriltici, bütün insanlığa hayat sunucu muazzam ve muazzez bir medeniyet yürüyüşü gerçekleştirmelerini önleyemedi.

Zahmetsiz rahmet olmazdı. Fikir ve oluş çilesi çekilmeden hakikat lûtfedilmezdi.

Müslümanlar yılmadılar, yıkılmadılar, özellikle Selçuk çocuklarının önderliğinde ayağa kalktılar, hakikatin bayrağını Asya’nın içlerinden Avrupa’nın içlerine kadar dalgalandıracak uzun bir yolculuğa çıktılar...

Emperyalist Roma gibi, emperyalist Avrupa gibi, güce değil, hakikate dayalı evrensel bir medeniyet geliştirdiler; Medine’den süt emen, herkese hayat hakkı tanıyan, insanlığa hakkaniyetin, silmin, selametin, adaletin ve sulhün ne demek olduğunu öğreten aşılamamış evrensel bir kosmopolis inşa ettiler. 


MAHŞERİN ÜÇ ATLISI: MELİKŞAH, NİZAMÜLMÜLK VE GAZÂLΠ

Bu diriliş yolculuğunun, tarihin akışını değiştiren başlangıç noktası ve kilometre taşı, mahşerin üç atlısının tarih sahnesine çıkmasıydı: Kurucu Melikşah, uygulayıcı Nizamülmülk, temelleri-koyucu Gazâlî.

Gazâlî’nin fikrî önderliğinde, Nizamülmülk’ün çelik dirayeti ve Melikşah’ın güçlü liderliğiyle çeyrek asırda bin yılın tohumlarını ekecek, hem İslâm medeniyetinin, daha önceki tarihinde görülmemiş ölçekte uzun soluklu ve köklü bir medeniyet atılımının gerçekleştirilmesini sağlayacak hem de bundan sonraki bu tür büyük ölçekli krizlerin nasıl aşılabileceğini gösterecek tarih açılımı, ruh atılımı gerçekleştirildi medrese üzerinden gerçekleştirilen, Avrupa’daki üniversitelere de kaynaklık eden maarif / zihniyet devrimiyle.

Oryantalistlerin akla darbe vurarak İslâm medeniyetini çökertti dedikleri Gazâlî’nin öncülüğünde bin yılı kuran bir medeniyet yolculuğunun temelleri atıldı Türkistan-Horasan Havzası’nda. Frederick Starr’ın “kayıp aydınlanma” olarak adlandırdığı 1500’lü yıllardan itibaren büyük bir medeniyet atılımına imza atıldı. İslâm, Kaşgar’dan Timbuktu’ya kadar üç kıtada Ehl-i Sünnet omurgasını kurdu, bütün medeniyetlere meydan okuyan, bütün medeniyetlerden vahyin filtresinden geçirerek beslenen, bütün medeniyetleri besleyen dünya-tarihsel bir medeniyet ağacı yeşertildi Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarında.

Şu ân İslâm dünyası, iki asırdır yaşadığı ikinci büyük medeniyet buhranı sürecinde de benzer sorunlarla boğuşuyor: Bir yandan dışardan gerçekleşen emperyalist saldırıyla fiilî bağımsızlığını, öte yandansa içerden gerçekleşen saldırı ve hercümerçle zihnî bağımsızlığını yitirmiş durumda.

İslâm dünyasının fiîlî bağımsızlığına da, zihnî bağımsızlığına da kavuşabilmesi için bize kurucu yeni bir Melikşah, uygulayıcı yeni bir Nizamülmülk ve zihnî bağımsızlığımızın temellerini atacak, çağı tanıyacak, çağı aşacak derinlikli bir yolculuğa çakacak, çağrısı çağını kuracak parlak öncü kuşaklar yetiştirecek yeni bir Gazâlî gerek...

Vesselâm.

#Aktüel
#Tarih
#İslam
#Yusuf Kaplan