Önce çarşafı zincire vurdular; İstiklal Savaşı›nın kahramanları, sembolü vefakâr analarımızı, ninelerimizi, aşağıladılar; Türkiye’nin çarşaf›tan, (yani çarşafın sembolize ettiği, onyıllarca irtica olarak yaftalanan, aşağılanan İslâm’dan) kurtarıldığı için kurtulduğunu söylemeye çalıştılar!
Kimseyi aptal yerine koymayın!
23 Nisan 1920’de aslında Meclis değil, devlet kuruldu. Bakanlar kurulu oluşturuldu, devlet bütün organlarıyla hayata geçirildi derhal. O Meclis savaşa karar verdi ve savaşı yönetti.
Devlet, İslâm devleti olarak kuruldu, sonra İslâm tasfiye edildi devletten, devletin bütün kurumlarından daha sonra.
İyi de neden?
Cevabı verilmesi gereken ama verilmemiş en büyük sorulardan biri bu.
O yüzden bu ülke fiilen değil zihnen sömürgeleştirildiği için bağımsızlığımızın en güçlü sembollerinden biri olan çarşaf, “köleleşme biçimi” olarak sunulabiliyor bugün!
Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir ruhsuzluk örneği yoktur!
Çarşaf, hem İslâmın sembolüdür hem de istiklalimizin.
Ama köle ruhlu adamlar, çarşafı köleleşme biçimi olarak sunuyorlar!
Çarşaf, namus demek. Çarşaf, bütün Müslüman hanımların giysisi o zaman. Bu vatanın namusunu koruyan sarsılmaz bir kalkan. İstiklâl Savaşı›na mermi yapan, silah taşıyan, yük taşıyan kadınlarımızın, analarımızın en güçlü sembolü.
Bunları bilmiyor olamazsınız!
Eğer bunları bilmiyorsanız siz bu ülkenin çocuğu olamazsanız?
Nasıl büyük bir aymazlık örneğidir bu!
Nasıl büyük bir epistemik kölelektir!
Ve nasıl ürpertici bir nankörlük, kadirbilmezlik ve hatta hıyanettir!
Şimdi de sema!
Bir dansçıyı çıkarıp Grek kolonlarının önünde ve Yunan mitolojisi ile harmanlayarak yarı çıplak sema ettirdiler! Tersi dönmüş ahmaklık diye buna denir!
Neden Yunan kolonları, neden Yunan mitolojisi, neden tenin pornografisi?
Evet pornografiye dönüştü gösteri.
Ayartıcı ten sömürüsü, cinsellik sömürüsü yapılan, sapkın eşcinsellik çağrışımı yaptıran, ayinle filan alakası olmayan, kısacası, ayini paçavraya çeviren pornografik bir gösteriye dönüştürüldü sahnedeki performans!
İnanılır gibi değil!
Ne var bunda, diyemeyiz!
Bu, kültürel intiharıdır bir toplumun.
Daha da vahimi, kültürel tecavüzdür bu!
Böyle bir tecavüzü, ancak emperyalistler tahayyül edebilirdi ama yine de o gâvur bile böyle bir tecavüze cesaret edemezdi.
Edemezdi; çünkü toplum, cezasını verirdi o gâvurun!
Maraş’ı kahraman yapan buydu, toplumun namusunu ve namusu ile eş anlama gelen vatanını gâvura karşı kanının son damlasına kadar koruma savaşı vermesini sağlayan ruh, hürriyet ve istiklâl ruhu işte bu ruhtu!
Urfa’yı şanlı yapan da aynı ruhtu yine.
Antep’i gazi yapan ruh da, toplumun namusuna yani varlığına ve vatan toprağına kastedilmeseydi.
Ege’de efeler, analarımızı çarşaflı zincirlere vurmak için değil, zincire vurulmalarını ve tecavüze uğramalarını önlemek için dağlara çıkmışlardı. Ege’de efeler, analarının çarşafları Yunan askerleri tarafından yırtıldığı için mi halay çekti, dağa çekildi, Yunan’a karşı ölüm-kalım savaşı verdi?
Bir toplum kendisine tecavüz ettirir mi?
Böyle bir şeyi düşünmek bile abesle iştigaldir.
Gâvurun, düşmanın tecavüz edemediği bir topluma o toplumun içinden birileri nasıl “tecavüz” edebilir?
İster dindar ister laik herkesin, özellikle de bütün kesimlerin aydınlarının buna isyan etmeleri gerekmez mi?
Bir toplumun kültürüne tecavüz edilmesine göz yumulamaz.
Ama bir toplumun kendi içindeki birileri tarafından kültürel tecavüze, kültürel soykırıma maruz kalmasına ise aslâ sessiz kalınamaz!
Mevlânâ, ben Kur’ân’ın kölesi, Peygamberimizin ayağının tozuyum, diyen bir alim ve âriftir. Bu toplumun kökü İslâm’ın en güçlü tefekkür anlayışına dayanan tasavvûfî, irfanî tecrübesinin en zirve isimlerinden biridir. Onunla ve geliştirdiği Mevlevî âyin›le özdeşleşen zikre tecavüz ermeye, o âyini çağdaşlık bilmem ne rezillikler adına paçavraya çevirmeye aslâ izin verilemez!
Bu çağdaşlık değildir!
Bu bir toplumun kültürel intiharıdır. Bir toplumun değerlerinin değersizleştirilmesi, ayaklar altına alınması ve hiçleştirilmesidir.
Bu, bir toplumun kültürel tecavüze maruz kalması, kültürünün çöpe dönüştürülmesidir.
“Çıplak semazen” oynatılması nedeniyle sosyal medyadan gösterilen tepkilere karşı yapılan açıklamalar, topluma, kültüre ve inançlarımıza saygısızlığın ne kadar fütursuz boyutlar kazanabileceğini göstermesi açısından düşündürücüdür.
Hangi parti, hangi belediye böyle bir şeye cüret ederse etsin, milletin önünde hesap vermek zorundadır. Milletten özür dilemek zorundadır.
Kültür, bir toplumun ruhudur çünkü. Bir toplumun ruhu yani hem geçmişi, hem şimdi›si hem de geleceği’dir. Hiçbir toplum, kültürüne tecavüz edilmesine, geçmişinin, şimdi›sinin ve geleceğinin yok edilmesine, gözyummaz, yumamaz!
Hiçbir toplum kendi ruhunu kendi elleriyle yok etmez!
Bunun örneği yok tarihte -bizden başka!
Bütün kesimler, bütün partiler bu toplumun kültürünün, dolayısıyla ruhunun korunması ve güçlendirilmesi konusunda azamî dikkati, rikkati, özeni ve gayreti göstermek zorundadır.
Yoksa dünyaya söyleyecek bir sözümüz olmaz.
Yoksa insanlığa verecek bir şeyimiz olmaz.
Yoksa kültürünü yitiren bir toplum, köleleşmekten ve yok olmaktan kurtulamaz.
Vesselâm.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.