Kardeşliğin sınırları yoktur:  İslâm’ın nasıl diriltici ve bütünleştirici bir nimet olduğunu bilelim!

04:0021/10/2022, Cuma
G: 21/10/2022, Cuma
Yusuf Kaplan

Yeni Şafak·Yusuf Kaplan - Kardeşliğin sınırları yoktur: İslâm’ın nasıl diriltici ve bütünleştirici bir nimet...Cumartesi günü Diyarbakır, önemli bir uluslararası toplantıya ev sahipliği yaptı.İttihadü’l-Ulema Derneği’nin düzenlediği, derneğin başkanı Dr. Enver Kılıçarslan ile Hüdapar’ın değerli Genel Başkanı, güzel müslüman kardeşim, dostum Zekeriya Yapıcıoğlu’nun da katıldığı, Dünya Âlimler Birliği Başkanı Ali Karadağide dâhil İslâm dünyasından onlarca alimin bir araya gelip İslâm dünyasının meselelerini

Cumartesi günü Diyarbakır, önemli bir uluslararası toplantıya ev sahipliği yaptı.

İttihadü’l-Ulema Derneği’nin düzenlediği, derneğin başkanı Dr. Enver Kılıçarslan ile Hüdapar’ın değerli Genel Başkanı, güzel müslüman kardeşim, dostum Zekeriya Yapıcıoğlu’nun da katıldığı, Dünya Âlimler Birliği Başkanı Ali Karadaği
de dâhil İslâm dünyasından onlarca alimin bir araya gelip İslâm dünyasının meselelerini özellikle ulemanın, ilim ve fikir insanlarının zaviyelerinden tartıştıkları güzel bir toplantı oldu.

EHL-İ SÜNNET VURGUSU VE ÖTESİ…

Sempozyumda başta Karadaği ve Haznevî olmak üzere çeşitli âlimlerin yaptıkları Ehl-i Sünnet vurgusu çok önemliydi.
Sünnî dünya toparlanamazsa, parçalanmaya devam ederse, İslâm dünyası toparlanamaz ve emperyalistler İslâm dünyasının içinde marjinal konumda olan İran’ı veya diğer yıkıcı akımları, oluşumları
gizlice ama her alanda, her platformda desteklemeye, fitne fesat malzemesi olarak kullanmaya devam ederler.
İran meselesi önemli. Dün Haçlı seferleri ve Moğol istilası sırasında yaşadığımız birinci medeniyet krizi sırasında dışarıdan Haçlılar ve Moğollar, içeriden Şia saldırısı ile boğuştuk. Biz Müslümanlar olarak Haçlılarla, Moğollarla ölüm kalım savaşı verirken
Şia›nın bu en zor anımızda bizi hançerleyen saldırılarını
Salahaddin Eyyûbî, Şia’yı ta Tunus’a kadar kovalayarak önlemeye çalıştı.

Bunlar tarihî gerçekler. Ve eğer mümkün olduğu kadar husûmetleri körüklemeden ama basiretle gereken tedbirleri alamazsak iki asırdır yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizi sırasında da benzer bir felaketle karşı karşıya kalmaktan kurtulamaz, İslâm dünyasının belini doğrultarak ağaya kalkmasını sağlayamayız.

İran meselesini her şeye rağmen sempozyumda konuşmadım, çok yanlış anlaşılıp çarptırılabileceğini düşündüğüm için, ama bendeniz de
Karadaği ve Haznevî
âlimlerimiz gibi Ehl-i Sünnet vurgusu yaptım kapsamlı bir tarih felsefesi geliştirerek.

KÜRDİSTAN MESELESİ

Sempozyumda yaptığım konuşma yarım saate yakın sürdü. Moderatör kardeşim Sait Bey kesmedi sağolsun. Duyurulardaki “Kürdistan” ibaresi üzerine özür dileyerek, kimsenin kalbini kırmamaya özen göstererek yaptığım hatırlatma üzerine çok büyük bir lince maruz kaldım.

Benim ne ırkçılığım kaldı, ne faşistliğim. Halbuki yaptığım küçük açıklama, Hüdapar’ın da, ülkenin yönetiminin de zor duruma düşmesine engel olabilecek bir açıklamaydı.

Osmanlı döneminde Kürdistan deniyordu bölgeye. Elbette öyle denecekti. İmparatorluk tecrübesiydi o.

Bendeniz ırkçı olmaktan Allah’a sığınırım. Bana ırkçı, faşist diye saldırı, hakaret ve küfür edenlerin çoğunun MOSSAD’ın sızdığı bazı grupların sosyal medyayı manipüle etmesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu konuda güçlü veriler olduğunu bazı dostlarla istişare neticesinde öğrendim.

Beni başta H
üdapar çevresi olmak üzere İslâmî duyarlıkları gelişmiş Kürt kardeşlerim, cemaatler, medrese çevreleri çok iyi bilirler. Birbirimize karşı çok yüksek ve benzersiz bir muhabbet beslediğimizi
bilen bilir, bilmeyen de öğrenmiş olsun.
Bendeniz
Kürt kardeşlerimizin gördüğü zulümlere, dillerini, kültürlerini, geleneklerini inkâr girişimlerine her zaman karşı oldum.
Bir müslüman kardeşleri olarak onların meselelerini en yüksek perdeden savundum, onları ilgili yerlere ilettim.
Kürt kardeşlerimizle kardeşliğimizin pekişmesi konusunda özür dilerim ama çok katkılarım oldu. Bu gayretlerimden ötürü malum örgütler tarafından ölümle tehdit edildim.

“Kürdistan” diye bir coğrafya var ama devlet yok. “Kürdistan” kelimesinin kullanılmasının hem Türkiye hem İran hem de Suriye ve kısmen Irak’taki kardeşlerimizi ve ülkeleri zor duruma düşüreceğini düşündüğümü hatırlattım son derece nazik bir dille. Irk kimliği yerine İslâmî kimliği öne çıkarmamız böyle bir toplantıda daha anlamlı olur, demek istedim.

O yüzden kaç defa İslâm’ın sınırları yoktur, dedim ve İslâm tarihi boyunca yapay sınırların nasıl ortadan kaldırıldığını anlattım. Salondaki kardeşlerim dikkatle dinledi, konuşmadan sonra çok sayıda kişi geldi tebrik etti.

Ama iş sosyal medyaya önü arkası kesilerek taşınınca inanılmaz bir lince dönüştü.

Bendeniz Kürt kardeşlerimizin her türlü mağduriyetlerinin yanında oldum, bundan sonra da olacağım. Bütün dil, kültür ve yaşayış gibi temel kimlik ve varoluş haklarını Rabbimizin açık âyetine dayanarak destekledim.

ETNİK KİMLİKLER BÖLÜCÜ, İSLÂMÎ KİMLİK BÜTÜNLEŞTİRİCİDİR

İnsanları etnik kimliklerinden ötürü ayıracak ya da ötekileştirecek biri değilim, olmadım, böyle biri olmaktan Allah›a sığınırım. Biz kardeşiz. Bizi ırkçı mücadeleler değil İslâmî kimliğimiz birleştirecek, bütünleştirecek, birbirimize kenetleyecek.
Dün olduğu gibi,
Selçuk ve Salahaddin çocukları nasıl birbirlerine omuz vurmak yerine omuz vererek Haçlıları püskürttülerse,
bugün de yarın da birbirimize omuz vererek, parçalanmalara değil daha fazla bütünleşmelere, elbette ki her türlü meşrû hakkımıza saygı duyarak ve destek vererek yeniden ayağa kalkabiliriz.
Bu arada yıllardır söylediğim bir şeyin köksaldığını görmek sevindirdi beni: İttihadu’l-Ulema’nın başkanı
Enver Kılıçaslan Hoca’nın sekülerizm vurgusu önemliydi.
Her zaman söylediğim gibi
Sekülerizm bölücüdür: Kürtler de Türkler de sekülerleştikçe etnik kimlik İslâmî kimliğin önüne geçecektir ve etnik kimlikler üzerinden yapılacak inşa çabaları her iki taraf için de kardeşliğin ve bütünleşmenin imha edilmesiyle sonuçlanacaktır.
Bugün yaşanan tam da bu değil midir?
Türkleri de, Kürtleri de toparlayıp yeniden ayağa kaldırmaya imkân tanıyacak kimlik, etnik kimlikler değil İslâmî kimliktir.
İslâmî kimlik ve duyarlıklar, bu ülkenin ve bölgemizin daha fazla parçalanmasının ve bölünmesinin önündeki hem en büyük engeldir hem de bütünleşmemizin ve ortam bir geleceği yine müştereken inşa etmemizin yegâne kapısı olacaktır.
Biz derviş adamlarız. Yazıyı bitirirken, benim İslâmî duyarlıkları eksene alarak yaşayan biri olarak
söylediklerimden kalpleri kırılan kardeşlerim varsa, onlardan helallik diler,
bu açıklamadan sonra beni daha iyi anlayacaklarını umarım.

Vesselâm.

#Yusuf Kaplan
#Kürtler
#Etnik Kimlik
#İslam