Entelektüel cehâlet

04:0019/09/2021, Pazar
G: 19/09/2021, Pazar
Yusuf Kaplan

Türkiye’nin yaşadığı sorun ne? Yaşadığı sorunun ne olduğunu bilememesi elbette.Başına ne geldiğini bilemeyen belki de tek toplum biziz dünyada.Ben toplum diyorum da, asıl sorun toplumla ilgili değil, asıl sorun aydınlarla ilgili.Aydınlar da bu ülkenin başına ne geldiğinden habersiz ahkâm kesip duruyor. Toplumu da, toplumun tarihini, hayallerini ve iddialarını da bilmeyen; daha da vahimi, topluma kimlik ve kültür dayatmaya çalışan jakoben bir aydın’dan başka türlüsünü beklemek ateşle iştigâl etmek

Türkiye’nin yaşadığı sorun ne? Yaşadığı sorunun ne olduğunu bilememesi elbette.

Başına ne geldiğini bilemeyen belki de tek toplum biziz dünyada.

Ben toplum diyorum da, asıl sorun toplumla ilgili değil, asıl sorun aydınlarla ilgili.

Aydınlar da bu ülkenin başına ne geldiğinden habersiz ahkâm kesip duruyor. Toplumu da, toplumun tarihini, hayallerini ve iddialarını da bilmeyen; daha da vahimi, topluma kimlik ve kültür dayatmaya çalışan jakoben bir aydın’dan başka türlüsünü beklemek ateşle iştigâl etmek olurdu zaten.

TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ TAKOZ: ENTELEKTÜEL CEHÂLET

Türkiye’nin en temel sorununun, yaşadığı varoluşsal sorunun ne olduğunu bilmemesi, yaşadığı sorunun ne olduğunu bize gösterecek, köklü ve kalıcı çıkış yolları önerecek “aydın”larının olmamasının neden olduğu yakıcı bir sorun.

Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felâket, başına ne geldiğini bilememesidir, demiştim.

Bir toplumun başına gelebilecek belki de bundan da büyük felâket başına geldiğini anlayabilecek, millete anlatabilecek kalibrede, seviyede çaplı insanlarının, öncülerinin, düşünürlerinin olmaması.

Türkiye’nin bütün temel, varoluşsal, köklü, büyük sorunlarının gerisinde yatan en büyük sorunu, entelektüel cehâlet sorunu.

Ne olup bittiğini anlayacak konumda olması gereken entelektüellerin, akademisyenlerin hem bu ülkenin ruh kökleriyle irtibatlarının kopması, hem de aslında tam da bu nedenle toplumu ve köklü sorunlarını anlayabilecek derûnî ilgi ve köklü, derinlikli bilgiden yoksun olmaları, ülkemizin sonu nereye varacağı belli olmayan (daha doğrusu, bizi açıkça uçuruma sürükleyen) bir çıkmaz sokağın eşiğine fırlatılması…

TÜRKİYE’NİN ENTELEKTÜELLERİ OLMADI, KAPIKULLARI OLDU

Ülkemizin dünya çapındaki en büyük sosyal teorisyenlerinden Şerif Mardin, “Türkiye’de entelektüel yok, literati var,” demişti.

Entelektüel; hâdiselere, eşyaya, dünyaya eleştirel bakabilen, eleştirel düşünebilen kişi demek, kabaca.

Literati ise, okumuş yazmış demek sadece. Entelektüel düşünme melekeleri gelişmemiş, malumatfüruşluğu öne çıkan, derinlikli okumalar yapamayan, güçlü felsefî önerilerde bulunamayan, en fazla olsa olsa, bilgiçlik taslayan kişi.

Entelektüel, eleştirel melekleri gelişmiş olsa da, güçlü, derinlikli önerilerde bulunabilecek bir kişi midir? Hayır. Entelektüelin bir şeyi bir bütün olarak, bütün boyutlarıyla kavraması beklenemez. Bir konuya eleştirel bakması, başka bakış biçimlerinin olabileceğini de hatırlatması beklenebilir en fazla.

Bu da az şey değil elbette.

Düşünür, bu derinliğe, bu vukûfiyete sahip kişidir işte. Bu anlamda Şerif Mardin, en güçlü, en fazla dikkate değer derinlikli okumalar yapan sosyal düşünürümüzdür.

Şerif Mardin’in “Türkiye’de entelektüel yok, literati var” tespiti, Türkiye’de neden düşünür yoktur, Türkiye’de neden düşünür çıkması zordur, sorularının cevabını veya bu cevabı bulmamızı kolaylaştıracak ipuçlarını verir bize.

Türkiye’nin aydınları olmadı. Kapıkulları oldu bu ülkenin.

(Burada entelektüel ile aydın kavramlarını eş anlamlı kullanıyorum; entelektüel, bağımsız; aydın, bağımlı bir kişilik).

Osmanlı’nın çöküşüne ve çöküş sürecine damgasını vuran figür, kapıkulu figürüdür. Özellikle Osmanlı’nın kendine güvenini yitirmeye ve kısmî modernleşme sürecine girmeye başladığı süreçte ortaya çıkan bu nevzuhûr tip, ülkenin kaderine hükmetti. Ve ülkenin çıkmaz sokağa sürüklenmesinin yapı taşlarını döşedi.

Ülkenin yöneticilerine her fırsatta yalakalık yapan, temennâ çeken, yanlışlıkları hasıraltı eden, sadece kendi bencil çıkarlarını düşünen karakter yoksunu bir tip bu.

Ulema’nın kokuşması, bozulması, kökünü kurutması zamanla.

Osmanlı’nın kendini toparlama iradesi ve direnç noktaları geliştirmesinin önünün böylelikle tıkanmış olması, devletin fiilen laçkalaşmaya ve çatırdamaya başlaması.

Pasif Osmanlı modernleşmesi sürecinde, Osmanlı’nın sektelemeye başladığı o bulanık, sisli havada ortaya çıkan bu tip, Cumhuriyet’le birlikte bütün gücüyle güce abandı, yamandı, ülkenin önünü açacak insanların kökü böyle böyle kazındı.

ÖNCÜ KUŞAKLARI OLMAYAN TOPLUMLARIN GELECEKLERİ DE YOKTUR

Öncü kuşaklarınız yoksa, geleceğiniz de yoktur.

Bir kendi’si, bir öz›ü, bir tarih’i, bir ben idraki olmayan bir toplumun, geleceği de yoktur.

Cehâlet, prim yapıyor bu ülkede. Hem de çok fazla prim yapıyor! En büyük prim yapan cehâlet türü, entelektüel cehâlet. Entelektüel cehaletin prim yaptığı bir ülkede gerçeklerle yalanlar çok rahat yer değiştirebilir, yalanlar gerçek, gerçekler de yalan katına yükseltilebilir kolaylıkla.

Entelektüel cehâlet: Bu ülkenin önündeki en büyük takoz.

Hem bilmediğini bilmemek hem de haddini bilmemek ve önüne gelen her konuda ukala ukala konuşmak, ahkâm kesmek, bilgiçlik taslamak.

Hem ülkesinde hem dünyada olup bitenleri anlayamayan hem de dünyaya söylemek sözü olmayan sağ, ezberci, en fazla ideolog olarak görülebilecek bir tip çıkıyor ortaya. Böylesi bir entelektüel cehâletin hâkim olduğu bir ülkenin geleceği elbette ki karanlıktır.

İşte bunu yıkacak şahsiyet, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan, insanlığın yükünü omuzlarında taşıyan öncü kuşak profilidir.

#Türkiye
#Şerif Mardin
#Osmanlı
#Cumhuriyet