Batılılar, dünya üzerindeki hegemonyalarını bazı salak ve asalak tiplemelerinin zannettikleri gibi bilim, düşünce ve sanatta ortaya koydukları üstün performansa borçlu değiller.
Daha mükemmel bir medeniyet fikrine, mefkûresine sahip oldukları için, daha derinlikli bir varlık tasavvuruna veya bilgi ve hakikat idrakine sahip oldukları için dünyada hâkim olmuş değiller.
Aksine. Uygar oldukları için değil barbar oldukları için dünya üzerinde hâkimiyet kurdular. Tecavüzcü, talancı, yağmacı, yalancı oldukları için.
Bütün kıtaları işgal ettiler, bütün kıtalardaki kültürleri yağmaladılar, bütün kıtalardaki insanları “uygarlaştırma misyonu” gibi ayartıcı seküler bir kutsallık üreterek aşağıladılar, tecavüz ettiler, kitleler hâlinde katlettiler!
Dünyanın bütün medeniyetlerinin, kültürlerinin, dinlerinin hepsini yağmaladılar, tarumar ettiler, tanınamayacak kadar paçavraya çevirdiler!
Maddî saldırı, tecavüz, işgal ve yağmanın yanısıra bir de zihnî, manevî, entelektüel bir yağma, tecavüz ve yıkım gerçekleştirdiler.
Sözün özü: Batı uygarlığı, hem Tanrı’ya hem insana hem tabiata hem de insanlığın medeniyet, kültür ve düşünce birikimine bir saldırıdır! Ben bunu söyledim diye taşa tutulacağımdan kuşku duymuyorum: Kraldan çok kralcı celladına âşık tasmalı zavallı laik Türk entelijansiyası, Batı uygarlığının saldırganlığı üzerinden dünya üzerinde hegemonya kurduğu fikrine burun kıvıracaktır!
Batı uygarlığının İbn Haldun’u, İbn Haldun’un büyük hayranı, çağdaş büyük tarihçi Arnold Toynbee, bunu A Study of History başlıklı 10 ciltlik devâsâ tarih çalışmasında şöyle izah eder: “Üç asır gibi kısa bir zaman dilimi içinde, insanlık tarihinde gelmiş geçmiş 26 medeniyetten 16’sını fiilen tarihten sildik, 9’unu fosilleştirdik.” (!)
Batı uygarlığı, iki dünya savaşından sonra kesinkes hâkimiyetini ilan etti küre üzerinde.
Aslında Batı uygarlığı dediğim aktörün iki ana öznesi var: Yahudiler ve İngilizler!
Benim Batı uygarlığı dediğim aktör, aslında küresel sistemin tâ kendisi. Küresel sistemi, siyasî ve iktisadî devrimlerin gerisindeki yegâne aktör İngiltere kurdu.
19. yüzyıla damgasını vurdu İngiliz küresel sistemi. Ama çok geçmeden, İngilizlerin kurduğu küresel sisteme Yahudiler kondu! Amerika’yı, -başta finans kurumları olmak üzere bütün kurumlarını- ele geçiren ve iki dünya savaşından sonra da hem Almanya’yı (=Avrupa’yı) rakip olmaktan çıkaran hem de İngiltere’nin iki dünya savaşından sonra yıldızını söndüren Yahudi gücü, Amerika’yı ele geçirdi.
İngilizler de, Siyonistler de ulaştıkları küresel hegemonyayı İslâm medeniyetini durdurmalarına borçlular. Osmanlı’yı elbirliği ile içeriden yıkarak tarihten uzaklaştırmalarına.
Osmanlı durduruldu, dünya tarihi durdu tek taraflı olarak: Tarihi yalnızca İngilizler ve Amerika’daki Yahudiler yapmaya başladılar.
İslâm dünyası üzerinde uzun soluklu bir kaç proje hayata geçirdiler. Bu projelerin başında Şark Meselesi geliyordu. Şark Meselesi’nin iki temel hedefi vardı: Birincisi, İslâm’ı (tarihi yapan bir aktör olarak İslâm medeniyetini) tarihten uzaklaştırmak.
İkincisi de, Müslümanları İslâm’dan uzaklaştırmak. Birinci proje, Osmanlı’nın durdurulması, Hindistan’ın, Arap ve Türk dünyasının paramparça edilmesiyle başarıya ulaştı.
İkinci proje için de, sinsi bir teo-politik strateji geliştirdiler: Önce İngilizler Vehhabiliği icat ettiler, neo-Selefiliğin ve vekil terör örgütlerinin tohumlarını ektiler. Sonra Hindistan’da Kadiyânilik, Türkiye’de FETÖ gibi “ılımlı İslâm” projesini hayata geçirecek aktörler icat ettiler. Böylelikle önce kitlelerin İslam’dan nefret etmelerini sağlamaya, sonra da İslâm’ı protestanlaştırarak, sekülerleştirerek hayattan uzaklaştırmayı, ruhunu çalmaya çalıştılar. Hormonlu Müslümanlar icat etmekti temel hedef. Bunu da büyük ölçüde başardılar.
Asıl tehlikeli projelerden biri devrede yaklaşık yarım asırdır.
Bu proje, Sünnî dünya ile Şiî’leri karşı karşıya getirmek! Yani Türkiye ile İran’ı kapıştırmak!
Neden Türkiye?
Çünkü bin yıldır Ehl-i Sünnet Omurga’nın kurucusu, konumlandırıcısı ve koruyucusu biziz. Ama bir sorun var: Türkiye tarihî olarak Sünniliğin temsilcisi ama resmen Müslüman değil laik bir devlet.
Oysa İran laik bir devlet değil.
Şunu altını çizerek yazıyorum: Şia’nın devleti var ama Ehl-i Sünnet’in -temsilcisi konumunda olacak- bir devleti yok. Gelecek yüzyılları bu ürpertici gerçek şekillendirecek…
Buradaki tezgâha dikkatinizi özellikle çekmek isterim: İki asırdır Türkiye de modernleşiyor, İran da.
Türkiye’nin de, İran’ın da modernleşme projesinde aktif rol alan ülke İngiltere.
İngiltere, Türkiye’de Tanzimat’ın, Meşrutiyet’lerin ve Cumhuriyet’teki Batılılaşma süreçlerinin gerisindeki yegâne aktör.
İran modernleşmesi ile Türk modernleşmesi arasında çok önemli bir fark var: İran’ı modernleştirdiler ama Şii İslâmi eğitim sistemine ve alfabesine dokunmadılar.
Türkiye de bir modernleşme sürecine girdirildi ama bu ülkede hem alfabe yok edildi hem de İslâmî Sünnî eğitim modelinden iz bile bırakılmadı!
İran’da sözümona İslâmî bir devrim yapılmasına izin verildi ve İran’ın, bütün İslâm dünyasını istila etmesinin önü açıldı.
Türkiye’yi laikleşme sürecine sürükleyerek İslâmî köklerinden ve medeniyet iddialarından uzaklaştırdılar; böylelikle önlerindeki en büyük, bin yıllık engeli ortadan kaldırmış oldular.
İkinci olarak da, Sünnî dünyada değil, Şii İran’da sözümona bir İslâm devleti kurdurdular, önünü açtılar, Irak’tan Yemen’e kadar İslâm dünyasını adım adım işgal ettiriyorlar!
Her yeri işgal ettirdiler, nükleer teknolojiyi -kontrollü de olsa- ürettirdiler ve Türkiye’ye musallat etmek için çırpınıyorlar!
Ama Türkiye, İran’ın Fars emperyalizmi ve Şiî yayılmacılığı için nasıl önünün açıldığını ve İslâm dünyasını cehenneme çevirmek için nasıl kullanıldığını görerek İran’la aslâ çatışmaya girmeyecek ama uzun vadede İran’ın bölgedeki emperyalist ve yayılmacı girişimlerini püskürtecek adımları da atacak. Bunun tek yolu var: Türkiye’nin prangalarından kurtulması ve dünyanın şiddetle ihtiyaç hissettiği medeniyet iddialarına yeniden sahip çıkması.
Şunu görüyor olmalısınız artık: Emperyalizm, küresel hegemonyasını, medeniyet iddialarını terk eden laik Türkiye ile İslâm dünyasını kan gölüne çevirmek için her yolu deneyen Şiî İran’ı maşa olarak kullanmasına borçlu.
Ama bu devran böyle gitmeyecek. Türkiye, hem İran’ın Türkiye’yi kuşatmasına izin vermeyecek hem de Türkiye ya medeniyet iddialarını kuşanarak yeni bir tarihî yürüyüşü başlatacak ya da prangaları tarafından boğulacak, tarihten kovulacak -Allah muhafaza.
Vesselâm.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.