Horasan-Türkistan Havzası, İslâm medeniyetinin bütün menzillerinin, güzergâhlarının buluştuğu zirve noktası, kemâl noktası.
İslâm medeniyetinin yaşadığı birinci büyük medeniyet krizinin aşılması da, bin yıllık taptaze bir yolculuğa çıkılması da Horasan-Türkistan havzasının eseri. İki asırdır yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizinin aşılması da aynı ruhla donandığımızda sözkonusu olabilir.
AKLI, KALBİ VE RUHU OLAN ŞEHİRLER
Aklı öne çıkan şehirler vardır.
Kalbi olan
, kalbi öne çıkan şehirler
de. Bir de ruh yeşerten, insanlığa derin nefes alarak
Şehirlerin aklı, ilim deryasına daldıkça, kalbe ihtiyaç duyar.
Akıl, hakikatin izini sürmek için gereklidir ama yeterli değildir. Aklı öne çıkan şehirlerle
hakikat yolculuğuna çıkılır.
Yolculuğun sürmesi, şehrin kalbine kavuşmasıyla gerçeğe dönüşür.
Kalbin ritimleri nasıl diriltici bir hakikat şarkısını terennüm ederse, kalbine kavuşan şehirler de kalbin ritimlerini terennüm eder: Kalp attıkça, şehir kirlerinden arınır. Kalbi atan şehirler, insanın kirlerinden arınmasını sağlayacak uzun soluklu bir yolculuğa çıkarır insanı.
Uzun soluklu ve kanatlandırıcı bir yolculuğa…
Bir de ruh şehirler vardır,
, insanı ruhla donatan, ruhla kanatlandıran
ÜÇ ŞEHİR TİPİNİN YURDU, HORASAN-TÜRKİSTAN HAVZASININ UFKU
Horasan-Türkistan havzası bu üç şehir tipinin de öncü örneklerini vermiştir aynı anda.
O yüzden İslâm medeniyetinin ilim, irfan ve hikmet yolculuklarının en mükemmel örnekleri Horasan-Türkistan havzasında geliştirilmiştir.
Özbekistan, İslâm şehir mimarisinin ve modelinin üç örneğini de nefis bir şekilde temsil eder:
Aklın bütün imkânlarını harekete geçirir.
Semerkand, irfan şehridir:
Kalbin diriltici şarkılarını terennüm eder.
Hikmet şehri, uhrevî şehirdir ve insanı bu dünyada cennetten iz taşıyan kutlu bir varlığa dönüştürür, ötelerin ötesine kanatlandırır uçurur…
Buhara’nın uhrevîliğini, cennetten iz taşıyan kanatlandırıcı ruhunu yakalamaya çalıştım
şehri dolaşırken ikinci kez.
Semerkand, zamana direnen şehirdir.
Buhara’da ise zamana ve mekâna meydan okuyan bir şehir gördüm; mü’min’in bütün zamanları ve mekânları kuşatan derûnî bakışının şehre nasıl da sindiğini. Şehrin insanlarını nasıl da dipdiri kılıp kendine getirdiğini. Ruhlarında inşa ettiği coşkunun insanları nasıl birbirine kardeş kılıp neşveyle dirilttiğini.
BUHARA’NIN KANDİLLERİ, BUHARA’NIN TERAVİHLERİ VE RUHUN TERENNÜMLERİ
Buhara’nın uhrevî şehir olma özelliklerinin hepsinin en iyi özetlendiği mevsim
Ramazan, genelde Özbekistan’da, özelde ise
uhara’da bütün maneviyatıyla, diriltici ruhuyla,
insanı silkeleyip kendine getirici, kuş gibi hafifletici leziz atmosferiyle yaşanıyor.
Bütün büyük camiler tıka basa doluyor teravih namazlarında; cemaat sokaklara, caddelere taşıyor…
Devlet, Ramazan’ın ülkeyi bütünleştirici, kardeş kılıcı, kardeşlik ruhunu pekiştirici havasını gördüğü için Özbek kardeşlerimizin Ramazan’ı iliklerine kadar soluyarak yaşamaları için bütün önlemleri almış.
Yolları, caddeleri ona göre trafiğe açıyor, halkın Ramazan’ı huzur içinde geçirmesi için her tür kolaylığı sağlıyor…
Buhara’daki ilk günümüzün teravih akşamı muhteşemdi: Camiler hem tıka basa doluydu hem de cemaatin kahir ekseriyeti gençlerden oluşuyordu.
Evet, yanlış okumadınız gençler, sadece teravihe özel değil normal vakit namazlarında da camileri tıka basa dolduruyorlar Özbekistan’da.
“Bunun sebebi ne, bilmediğimiz, cemaatler, tarikatlar mı var?” acaba diye
kardeşimle teravih namazından çıkarken yüksek sesle konuşuyorduk; hemen önünden geçtiğimiz bankta oturan genç Özbek bir delikanlı fırladı yerinden ve “bunun sebebi, halkın samimi müslüman olmasıdır” dedi.
Eyvallah kardeş, diyerek sarmaş dolaş olduk hemencecik oracıkta.
Gece yarısına kadar şehirde bütün camilerde kılınan ve çoğunda da hatimle kılınan teravih namazları hoparlörlerle dışarı veriliyor:
Şehir, Kur’ân’la donanıyor, hatimle kılınan teravih namazlarında okunan Kur’ân sesleri şehrin semalarında yankılanıyor…
Gecenin yarısına doğru akarken zaman, bir anda camilerden oluk oluk cemaat akmaya başlıyor, şehre yayılıyor…
Herkes, çocuklarıyla, eşleriyle, aileleriyle birlikte ellerinde dondurmalarla şehrin sokaklarında dolaşmaya koyuluyor… Gündüz, tarihî
nda gördüğümüz oruç tutmayan asık suratlı insanların yerini, akşam orucun açılması, teravih namazının kılınmasıyla birlikte coşku ve neşeyle dolan insanlar alıyor...
İSLÂMÎ RUHU YAŞAYAN VE YAŞATAN ŞEHİRLER
Bir an, bin yıl öncesine gitti zihnim:
Bin yıl önce bu şehrin sokaklarında 10 yaşında Kur’ân’ı ezberleyen İbni Sina beliriverdi
gözümün önünde…
Kütüb-ü Sitte’nin altı imamından beşi geçiverdi önümden…
İmam Maturîdî, bu havzanın çocuğu İmam Azam, yedi pîr, hatta Farabî ellerinde kalın kitaplarla, sağındaki, solundaki ve etrafındaki insanlarla konuşa konuşa geçip gitti…
Bendeniz genelde İslâm dünyasının geleceği, özelde ise bizim bu geleceğin inşası sürecinde oynayabileceğimiz rol konusunda sanıldığından daha fazla iyimserim ama
Özbekistan’da gözlemlediğimiz bu manzara’nın modernliğin ve popüler kültürün henüz tam anlamıyla Özbekistan’ı istila ve işgal etmemiş olmasıyla ilgili
olduğunu düşünüyorum: Modernlik, toplumların ruh köklerini kurutuyor, Los Angeles’tan dünyaya ışık hızıyla yayılan
yoz ve yozlaştırıcı ruhsuz postmodern popüler kültür
ise, toplumların ruh köklerini yerle bir ediyor, hız haz, ayartı ve tüketimin kölesi hâline getiriyor.
Bize rehberlik eden Turizm Bakanlığı’ndan Enver Yusuf’a bunu sordum.
henüz Amerikan popüler kültürünün Özbekistan’da yayılamadığını, bunun devletin toplumu ve kültürü koruyucu politikalarının meyvesi olduğunu hatırlattı. Ama toplumda alttan alta -tıpkı Kazakistan’da olduğu gibi- hızlı bir liberalleşmenin köksalmaya başladığını, ilerde hızla yayılma ihtimali olduğunu düşündüğünü söyledi.
Ramazanların bu kadar nefis ve leziz bir İslâmî ruh’la yaşanıyor olması, zaman perdesini aradan kaldırmama,
leziz bir süreklilik duygusu
yaşamama yetti, hamdolsun.
Ama bu süreklilik duygusu, ne kadar o medeniyet kurucu insanların, öncülerin ruhlarını, derinliklerini, çaplarını yansıtıyor onu konuşmak bile gereksiz, ne yazık ki. O
, dünkü yazımda da dediğim gibi
gibi sanki. Aynı çapı, kaliteyi, derinliği yeniden üretemediğimiz için mumyalanmış durumda.
Ruh ve mumya savaşında birinci raundu mumya kazandı ama ikinci raund ruhun dirilişiyle sonuçlanabilir, eğer bu ruhu idrak edebilir, hakkıyla duyabilir, yaşayabilir ve yaşatabilirsek…