Yazıyı Bingöl’de Kumgeçit Köyü ile Büyüktekören Köyü arasındaki bir çeşme başında yazıyorum. Fakat yazının mevki ile ne alakası var acaba diye soradurun siz, ben, yazıyı yazmaya başlayayım…
Yazının konusuyla bulunduğumuz dört dağ arasından cennetten bir parçayı andıran bu mevkide duyduklarımın, hissettiklerimin, yaşadıklarımın bu yazıda tartışacağım tabiat-kültür tartışmasında izdüşümlerine rastlamak mümkün olabilir umarım.
Önce iki aforizma: Kurucu kavramlarını yitiren toplumların kendilerini olabilmeleri, kendileri kalabilmeleri, kendilerine emin bir yol bulabilmeleri çok da kolay değil.
Kurucu kavramları olmayan toplumların, kendi dünyalarını kurabilmeleri, insanlığa taze bir dünya sunabilmeleri, diriltici bir ruh üfleyebilmeleri ise çok zor.
Bu başlıktaki soru ilk bakışta bir yargılamada bulunuyor gibi ama pek de öyle olmadığını söyleyeyim yazının başındayken. Medeniyet’i özne, kültür’ü nesne olarak konumlandırıyor gibi. Öyle değil, dediğim gibi.
Böyle bir başlık atmaktaki maksadım, “medeniyet”in özne / etkin, kültür’ün ise nesne / edilgen olarak konumlandırıldığına dikkat çekmek. O yüzden soruyu tırnak içine alarak sordum.
Ancak “medeniyet” kelimesini tırnak içine alarak kullanmamın ikinci sebebi, medeniyet kelimesinin bize ait olması ama muhtevasının bize ait olmaması, medeniyet denilince sadece Batı uygarlığından ne anlıyorsak onu anlıyor olmamızdır.
Bu zorunlu ince ama anlamlı kısa kavramsal açıklamadan sonra yazıya giriş yapabiliriz…
Kültür ile medeniyet kavramları arasında da tanım bakımından benzerlikler ve farklılıklar olsa da medeniyet kavramının da konumu, konumlandırıcılığı ve kuruculuğu tartışılmazdır.
Toplumdan topluma, bölgeden bölgeye, hatta bir teorisyenden diğerine değişiklik arzeden, değişik, farklı anlamlar kazanan kavramlar bu kavramlar.
Özetle… Fransızların sivilizasyon’a yükledikleri anlamı ve daha çok da kurucu-konumu ve fonksiyonu, Almanlar kültür kavramına yüklemişlerdir.
Buraya kadar aktardığım tartışmalardan da açık ve net bir şekilde anlaşılacağı üzere, iki kavram tanımı bakımından oldukça kaypak ama konumu ve kuruculuğu bakımından belirleyici bir fonksiyona sahiptir.
Yapılan en sık ve absürt işlerden biri de, Batı›da geliştirilen kavramlara bizim kültürümüzden kavramlar bulmaktır. Meselâ, kültür kavramının serencamı, entelektüel hayatımızdaki acıklı seyrüseferi eğlenceli, eğlenceli olduğu kadar da tedirgin edicidir aslında.
Kısa bir kavramsal temizlik yapma ihtiyacı hissetim bu ilk yazıda. Çünkü “kültür” ve “sivilizasyon” gibi kurucu kavramlar bize ait değil. Kurucu kavramlarımız yok bizim, yok oldu.
Geleceği nasıl kuracağız peki?
Kurucu kavramları olmayan, kurucu kavramlarını yitiren toplumlar geleceğe nasıl yürüyecekler ki, geleceği nasıl buraya getirecekler ki, ya da geleceği nasıl kuracaklar ki? Mümkün bu? Elbette ki, hayır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.