Tarihin yeniden yapıldığı bir dönemeçten geçiyoruz: Batı uygarlığının kendisinin yaşadığı ve dünyaya her bakımdan hâkim olduğu için de bütün dünyaya yaşattığı büyük bir felsefî (teorik) ve siyasî (pratik) krizle karşı karşıyayız. Hem köklü bir anlam krizi var; hem de Batılı Leviathan’ın (küresel kapitalist canavar’ın) kendisi dışındaki bütün dünyaları, medeniyetleri, kültürleri, felsefeleri ayartarak uyutması ve yutması tehlikesi.
Batılı Leviathan’ın hem varlığa hem de bütün insanlığa saldırısına Çin ve Hindistan da eklemlendi. Batılı Leviathan’ın İslâm’la savaşına var güçleriyle destek çıktıkları gözleniyor iki yükselen dünya gücünün de.
Oysa Batılı Leviathan, İslâm’ı canavarlaştırarak kendini aklamaya ve yeniden icat ederek varlığını idame ettirmeye çalışıyor; bunun için İslâm’la savaşıyor.
Bu ayartıcı stratejinin Çin ve Hindistan tarafından da benimsendiği, her iki ülkede de İslâm’ın izlerinin silinmeye çalışıldığı, bunun için çok büyük insanlık suçlarının işlendiği gözleniyor. Şu ân öfke doluyuz ama sâkin bir kafayla olup bitenleri nasıl anlayabileceğimiz ve ülkemizi yöneten insanlara izleyebilecekleri derinlikli bir yol haritasını nasıl önerebileceğimiz meselesi üzerinde kafa patlatmamız gerekiyor burada yazacağım konuyla ilgili bir dizi yarıda.
1648 Vestfalya Düzeni’nden sonra Batı modernitesi, tarihi şekillendiren, tarihi önüne katıp sürükleyen yegâne aktör konumuna yükseldi. İslâm gücü de dâhil dünyanın bütün diğer güçleri ise Batılıların yaptığı tarihin önünde sürüklenen figüranlar derekesine sürüklendiler.
Batılıların kurdukları dört asırlık dünya düzeni, dünyaya nizam ve intizam getirmedi; öncelikle varlığın ontolojik hiyerarşik düzenini bozdu. İnsanı tanrılaştırdı, Hıristiyanlık kilisesini yıktı yerine bilim kilisesi, ekonomi kilisesi, politika kilisesi gibi laik kiliseler dikti; dünyanın dengesini alt üst etti:
Varlığın anlam düzenini yerle bir etti, hayatı çölleştirdi.
Sonuçta Batı modernitesinin dört asırlık bu felsefî saldırısı pratik sonuçlarını çok ağır bir şekilde verdi: Bütün medeniyetlerin kökleri kazındı; oluş ve varoluş zihinleri, zeminleri ve zamanları buharlaştı; bütün medeniyetler, kültürler ve toplumlar tarih dışına itildi, iradesizleştirildi, direnme, dirilme ve varolma güçleri/dinamikleri yok edildi. İslâm’ın dışındaki medeniyetlerin temelde içe dönük (tenzîhî düzlemde var oluyor) olmaları, dışarıdan/Batı’dan gelen saldırıları göğüsleyip durdurmalarını engelledi.
Sadece dışa dönük (teşbîhî düzlemde varlığın sürdüren) Batı uygarlığının saldırısına direnmeleri, Batı›dan gelen saldırıyı püskürtecek siyasi iradeden önce, siyasî iradeyi de mümkün kılacak bir felsefî ve kültürel varoluş, direniş ve diriliş iradesi geliştirebilmeleri mümkün olmadı.
Japonya, Çin ve Hindistan’ın başını çektiği Doğu dünyası, Batı modernitesinin saldırısına direnemedi, aksine beklenildiğinden de kolay bir şekilde eklemlendi, Batılı Leviathan (seküler-kapitalist canavar) tarafından ayartıldı, uyutuldu ve yutuldu.
İslâm, hem tenzîhî hem de teşbîhî oluş ve varoluş düzlemlerinin diyalektik ilişkisini iliklerine kadar yaşayarak tertemiz ve dipdiri bir akîde üzerinden direniş, diriliş ve varoluş dinamiklerini diri tutan, zaman zaman fokur fokur kaynatan tevhîdî düzlemde varolduğu için, dışarıdan/Batı’dan gelen saldırılardan büyük yara almasına rağmen sahihliğini, sahiciliğini ve diriliğini yitirmedi.
Otantisitesi olan bir Japon ruhu vardı; Batılı Leviathan’a direnemedi, dönüştürüldü ve bitirildi.
Aynı şekilde otantisitesi ve Japon ruhunu da besleyen tarihî derinliği olan bir Çin ruhu vardı; Batılı Leviathan tarafından kötürümleştirildi, delik deşik edildi; henüz bitirilemese de teslim alındı; şu an bitkisel hayatta, komada, uyutuluyor; belli bir süre sonra yutulacak…
Komadan çıkması, çıkarılması mümkün mü? Çok zor. Bir ejderha gibi böğürüyor verilen ilaçların acısından ve hazzından ötürü… Ama cenazesi kaldırılacak onun da bir süre sonra.
Sırada Asya’nın kültürlerinin kaynağı Hindistan var. Çin’le aynı kaderi paylaşacak o da: Ayartılacak, uyutulacak ve yutulacak.
Batı gücü, Batılıların kontrolündeki küresel kapitalist sistem, şu an ayartıcı bir leviathan’ı/canavar’ı andırıyor. Batı Leviathan’ı Çin’i ve Hindistan’ı kuşatmayı, yörüngesine almayı başardı. Şu an özellikle son bir kaç yıldır ürpertici boyutlar kazanacak şekilde Çin ve Hindistan, İslâm’ın önünü açarak kapitalist saldırıyı püskürtecek bir meydan okuma geliştirmek yerine, Çin’deki ve Hindistan’daki İslâm varlığını yok edecek bir saldırı üretmekle meşguller. Bu Çin’in ve Hindistan’ın harakiri yapmaları anlamına gelir: İslâm’la ittifak Çin ile Hindistan’ı felsefî-kültürel olarak Leviathan tarafından yutulmaktan kurtarabilir.
Batı’dan sonra Çin ve Hindistan da İslâm’la ittifak yapmak ve kapitalizme müşterek bir meydan okuma geliştirmek yerine İslâm’la savaşmayı tercih ettiler. Çin’in ve Hindistan’ın İslâm’la savaşı konjonktürel/geçici midir, kalıcı mı?
Çin ve Hindistan’ın İslâm’la savaş stratejilerinin gerisinde İngilizler var. Bu kadar derinlikli bir stratejiyi ancak sinsi İngiliz aklı geliştirebilir. Bu stratejiyi geliştiren akıl İngiliz aklı ama uygulayan akıl Yahudi aklı. Yahudi aklı ne peki? Gözünün yaşına bakmadan imha ermek, yok etmek!
Çin ve Hindistan, küresel sisteme eklemlenme stratejileriyle kendi ayaklarına kurşun sıkıyor, hem kendi tarihlerine hem de insanlık tarihine ihanet ediyorlar: Batı uygarlığının felsefî olarak çöktüğü, dünyayı cehenneme çevirerek yaşanılamaz bir yere dönüştürdüğü bir zaman diliminde Batılı Leviathan’a direnemediler ve yutuldular, diye geçecekler tarihe.
Bu süreçte küresel konjonktürde İslâm-Rus ittifakı belirdi… Böyle bir ittifak ne kadar mümkündür ve umut vadedici olabilir acaba? Bu da başka bir yazının konusu…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.