İngiliz düşünür
John Gray, Kedi Felsefesi
başlıklı yeni yayınlanan güzel kitabında, kedilerin bir dış gücün müdahalesi olmadan, kendi hayatlarını yaşadıklarını, hayatı değiştirme ve başkalarının hayatını dönüştürme gibi bir dertlerinin olmadığını söylüyor ve düşünür dikkatini, gözlem gücünü şu cümleyle gözler önüne seriyor:
, kendi hayatlarını yaşadıklarını zannediyor olsalar da hayatlarının
ile sürdürüldüğünü bilselerdi, gerçekte kendi hayatlarını yaşamadıklarını idrak etselerdi,
yaşarlardı.
Şöyle bir cümle kurmuştum âcizane:
Nefes alıyorsanız, yaşıyorsunuz demektir. Nefer veriyorsanız, yaşatıyorsunuz demektir. Nefes oluyorsanız, tarihi siz yapıyorsunuz demektir.
Buradan çok güzel bir tarih felsefesi, varlık felsefesi, hayat felsefesi inşa etmek mümkün.
Burada bendeniz küçük bir deneme yapmak niyetindeyim Afrika örneğinden yola çıkarak…
ÜÇ TÜR İNSAN VE TOPLUM TİPİ
Üç tür insan tipi ve toplum / kültür / medeniyet biçimi olduğundan söz edilebilir.
Birincisi, nefes alanlar. Yaşayanlar.
Belki de sadece kendi hayatlarını yaşayanlar ya da yaşamaya çalışanlar. Afrikalıları bu kategoriye dâhil edebiliriz.
İkincisi, nefes verenler. Yaşatanlar.
Başkalarının da kendilerine özgü hayatlarını sürdürmeleri için onlara katkı verenler, yardımcı ve destek olanlar. Bazı Asyalı toplumları bu kategoride değerlendirebiliriz.
Üçüncüsü de nefes olanlar. Tarihin akışını değiştirenler.
Şu an, en az iki asırdır insanlık tarihinin akışını
şekillendiriyor.
Nefes mi oluyorlar, nefes mi tıkıyorlar
bu konu tartışılmayacak kadar apaşikâr belli olmasına rağmen biz yine de tartışalım, derim.
Çünkü bu ülkede inanılmaz katı, yobaz, saplantılı mı saplantılı, celladına âşık, beyni sulanmış, Batı-perest tipler türedi.
AFRİKA, HEPİMİZ İÇİN AYNA İŞLEVİ GÖRÜYOR…
Bu teorik çerçeveyi pratikle, arazide, hayatta yaşanan müşahhas olaylarla sınamamız, söylediklerimizin gücünü veya zaaflarını görmemizi sağlayacaktır.
Bunun için bu bağlamda ilk kurulması gerek cümle şu:
Afrika kurtulmadan, bu zillet hâlinden kurtarılmadan, dünyanın insanca bir dünyaya dönüştürülebilmesi pek mümkün olmaz.
Afrika, hepimiz için ayna işlevi görüyor:
Afrika’ya, Afrika aynası’na bakarak, kendimiz hakkında fikir sahibi olabiliriz.
Aslında Afrikalılar, kendi hayatlarını yaşamak istiyorlar, kendi hayatlarından memnunlar, neşe dolu insanlar. Kendilerine özgü bir anlam haritaları var. Batılıların anlam haritalarından daha değerli, daha anlamlı ve insan-yüzlü bir harita bu: Paylaşmasını, birbirlerinin dertlerine sahip çıkmasını çok iyi biliyorlar.
Az’ın ne kadar değerli olduğunu
, az’la yetinmesini de çok iyi biliyorlar. Burada elbette ki, fakirlik edebiyatı yapacak değilim. Başka bir yerdeyim.
Hayatlarına birileri dışarıdan müdahale etmeseler, kaynaklarını yağmalamasalar, kültürlerini târümâr etmeseler, hayatlarını cehenneme çevirmeseler, gül gibi yaşayıp gidecekler.
Afrika’nın başbelası, kâbusu Beyaz Adam.
İnsanlığın yükünü taşımak için geldi buralara ama Afrika’nın değerlerini yerle bir etti, zenginliklerini, altın ve maden yataklarını, tabiî kaynaklarını Avrupa’ya, Amerika’ya taşıdı.
Hem Afrika’yı yağmaladı, talan etti hem de kültürünü, inançlarını ve değerlerini yerle bir etti.
Afrika’nın içeriden, kendi iç dinamikleriyle ve iç aktörleri ile kurtulması, özgürlüğüne kavuşması mümkün değil.
Dışarıdan bir müdahale, güçlü bir yardım, sağlam bir destek, sarsılmaz bir katkı olmadan Afrika’nın kurtulması ham hayaldir.
Afrika’da iç dinamik ve iç aktörler var elbette ama bunların kıtanın makûs talihini yenmesini sağlayacak bir gücü, karşılığı yok, ne yazık ki.
AFRİKALILAR, PRANGALARINI NASIL KIRACAKLAR?
Afrika’ya öyle bir
vurmuş ki Avrupalı emperyalistler; sömürgeci zihniyet, sömürgeci hâlet-i ruhiye, Afrikalılara da sirayet etmiş aynıyla. Avrupalıların kurdukları ve Afrika’yı, kaynaklarını yağmaladıkları, en önemlisi de Afrikalıları celladına âşık ederek, “
Afrikalılar aslâ özgür olamazlar, kendi ayakları üzerinde duramazlar, Afrikalılar köle olarak yaratılmıştır
” şeklinde bir algı, Afrikalı aydınların, elitlerin ve gençlerin zihnine silinemeyecek şekilde kazınmış durumda.
yıkmak çok zor, asırlara sârî uzun soluklu, köklü bir çabayı gerektirir.
Sömürgeci zihniyet, sömürgeciler Afrika’yı fiilen bir şekilde terketmiş olsalar da gerçekte diri bütün Afrika ülkelerinde. Bu kez yerli sömürgeciler, sömürgeci Batılıların zihnen ve paralı uşakları sömürgeci zihniyeti aynen devam ettiriyorlar.
Sömürgeci zihniyetin prangalarını kırarak zihinlerini özgürleştiren insanların ise bu kez Afrika’yı gerçek özgürlüğüne kavuşturabilmelerini sağlayacak bütün yolların tıkandığı gerçeği, Afrika’nın kendi çocuklarının Afrika’nın makûs talihini yenecek diriltici bir hamle yapmalarını imkânsızlaştırıyor.
Afrika’yı ancak sömürgeci zihniyete sahip olmayan Afrika dışından bir güç kurtarabilir bu zihnî ve fiilî esaret girdabından!
Çin olabilir mi? Asırlardır birlikte yaşadığı Müslümanlara en kutlu ve özel günleri bayramlarını kutlamalarını bile yasaklayan aşağılık Çin olamaz Afrika’yı kurtaracak güç.
Çin’in de, Hind’in de, Japonya’nın da Afrika’ya vereceği tek şey, sadece renk ve şekil değiştirmiş kapitalizm! Nasıl ürpertici bir traji-komedi bu, değil mi?
Avrupa, İngiltere’si, Fransa’sı, Portekizlisi, Belçikalısı ve Hollandalısı ile kanını emdi Afrika’nın, kanını emmeye de devam ediyor hâlâ!
Kapitalizm, aynı zamanda Afrika’yı sömürerek bu kadar semirebiliyor.
Bugün Paris sokakları, alev alevse, bunun suçluları, sorumluları Paris’in banliyölerinde köpek muamelesi gören Cezayirliler değildir!
Bunun sorumluları, vampir gibi asırlarca Afrika’nın kanını emen Batılı emperyalistlerdir!
Afrika’yı kurtaracak yegâne güç, insanlık tarihinde adaletin, hakkaniyetin ve merhametin timsali Müslümanlar olabilir yalnızca.
Aydınlanma hikâyesinin Avrupalıların karanlık ruhlarını nasıl maskelediğini, Afrika’yı görürseniz, yaşarsanız, duyarsanız o zaman anlarsınız ancak!
Aydınlanma’nın gerçekte sığ, içi boş bir balon olduğunu, zihni körleştiren ve köleleştiren bir karartma operasyonu olduğunu Afrika’yı görünce anlıyor insan!
Kediler, Aydınlanmacı Avrupalıların mazlum Afrikalılara yaptıkları zulmü idrak edebilselerdi, yaşadıkları hayata kahrederlerdi herhalde!
Batılılar, kedilerden daha fazla içlerine kapanmış olmalılar ki, dünyaya kan kusturduklarını ya göremiyorlar ya da aldırış etmiyorlar buna!
Ne denli ürpertici bir durum bu böyle! Vesselâm.