Yol en iyi okuldur (Talut ve Calut kıssasından dersler IV)

04:0010/06/2019, Pazartesi
G: 10/06/2019, Pazartesi
Yasin Aktay

Yol en iyi okuldur. Hiçbir müesses okulda alınmayacak dersler yolda alınır. Ama tabi bütün okullar gibi dersleri almasını bilene. Bir yoldan geçmek o yolun bütün derslerini almanın garantisi değildir. O çetin yollar türlü badirelerle, türlü zorluklarla doludur. Her badire, her zorluk bir imtihandır ve bundan geçmek için kimseye önceden bir garanti verilmemiştir.Kimi bu yola öyle alışır ki, yolun içinde kendine bir konfor, bir iktidar alanı oluşturur. Yolun yolcusu olduğunu unutarak, yolu kendine

Yol en iyi okuldur. Hiçbir müesses okulda alınmayacak dersler yolda alınır. Ama tabi bütün okullar gibi dersleri almasını bilene. Bir yoldan geçmek o yolun bütün derslerini almanın garantisi değildir. O çetin yollar türlü badirelerle, türlü zorluklarla doludur. Her badire, her zorluk bir imtihandır ve bundan geçmek için kimseye önceden bir garanti verilmemiştir.



Kimi bu yola öyle alışır ki, yolun içinde kendine bir konfor, bir iktidar alanı oluşturur. Yolun yolcusu olduğunu unutarak, yolu kendine mal etmeye kalkışır. Kimi yorulur, güç yetiremeyeceğini düşünür yolun ortasından kenara çekilir.

Kimi yolla, yoldaşlarıyla ilişkilerini birbirine karıştırır, karşı yoldan gelenlerin iğvasına kapılır gider. Kimi yolun bittiğini sanır, vasıl olduğunu düşünür, yolun bir yerine konak kurar. Oysa yol bitmez, yolun meşakkati de bitmez, vuslat da can bedende çıkmadan hasıl olmaz.

Talut’un bazı rivayetlere göre seksen bin neferden oluşan askerlerinin çoğuyla (en az beşte dördüyle) daha ilk durakta, kendisinin kimliğini, kökenini, soyunu bahane etmeleri dolayısıyla yolu ayrılır. Geri kalanlar,kendi zilletlerine sebep olan düşmanlarının elindeki sandığı kurtarıp getirmek suretiyle Talut’un ilk etapta sağladığı karizmatik otoritesine tabi olurlar.

Ancak bu tabi olanlar da henüz bu büyük mücadeleyi göğüsleyebilecek niteliğe sahip olduğuna emin değildir.
İmtihan edilmeleri gerekiyor ama bu onun fikri değildir, Allah’ın emridir. İmtihanı kendisi değil, Allah yapacaktır,
ama haberini verme imtiyazı kendisine verilmiştir. Karşılarına çıkacak bir nehirden ağızlarını dayayarak kana kana içenler bu imtihanı kaybetmiş olacak, ancak ondan elleriyle bir avuç alıp içmelerinde bir sakınca olmayacaktır.
“Talut, askerlerle hareket edince onlara: “Allah sizi bir nehirle sınayacak. Ondan içen benden değildir. Eliyle bir avuç alıp içenler dışında onu tatmayanlarsa bendendir” dedi. Fakat içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler.”
(Bakara: 249).
Bu nehrin mahiyeti nedir, Allah bilir. Bu nehirden bütün toplumsal hareketlerin iktidar dönemlerinde ideallerini, dertlerini, davalarını unutup dünya hayatına, iktidar nimetlerine meyletmelerine, ganimet telaşına dalmalarına, hakkından fazlasına tamah etmelerine dair bir simgesellik olduğunu anlatanlar çok oluyordur.

Günümüzde bu kıssaya genellikle bu boyutuyla ve içerdiği bu çağrışım imkanlarından dolayı sıkça müracaat edilir. Böyle anlaşılmasına bir engel de yok, ancak olayın lafzi anlamından da kopmamak şartıyla. Bir kavmi zilletten çıkarmış, mucizeyle gelip onlara geleceğe dair zafer umutlarını kesine yakın bir imkan gibi sunan bu karizmadaki bir liderin etrafında toplanan kitlelerin sadakati uzun süreli olmayabiliyor.

Siyasete dair çok daha anlamlı dersler de vardır bunda.
Hiçbir topluluğun lidere sadakati ilanihaye aynı seviyede olmuyor.
Yola çıkarken büyük bir konsensüs sağlamış olan Talut kalitesindeki bir lider bile basit sayılabilecek bir ilk sınavda önemli kitleleri kaybedebiliyor.
Kaybediyor ama, bunun bir mağlubiyet olmadığını biliyor.
Asıl büyük savaş için kalitesi sınanmış insanları tanımış, kiminle nereye kadar yol yürüyebileceğini bihakkın görmüş oluyor.
Ancak suya vardıklarında çoğu dökülünce, kalan daha da az kişi ile karşıya geçiyor.
Ancak sınav burada da bitmiyor. Bu sefer kişilerin kendi nefisleriyle, korkularıyla, cesaretleriyle, duygularıyla yeni bir sınavı geliyor.
Kalanların kendilerini nasıl gördükleri, düşmanı nasıl gördükleri ve Allah’a ne kadar güvendiklerine dair yeni bir durum ortaya çıkıyor. Her kavşakta dökülenler neticesinde çok az kalmışlar ve geriye kalanlarla düşmanın karşısına çıkma konusunda gözleri korkmuştur. Zaten normal zamanlarda kendilerini hep yenecek güçte olan düşman ordularını gözlerinde büyütürken, kendilerini ise çok zayıf görmüşlerdir.
Gerçekçi olmak gerekirse, bu karşılaştırmada onlar gerçekten çok zayıftır. Hiçbir nesnel-gerçekçi karşılaştırmada bu kadar az kişinin dönemin süper gücü gibi olan bir orduyla karşı karşıya kalıp onu yenmesi mümkün değildir.
Oysa çıktıkları yolculuk inanmışlarsa zafere erişeceklerine dair bir iman taşımalarını gerekli kılıyor. Gözü korkanların da düşmesiyle birlikte geriye kalanların da beşte biri gibi bir sayı kalıyor.
Bu son sayının Bedir Savaşında Kureyşlilere karşı savaşan müminlerin sayısına eşit olduğu rivayet edilir.
“Talut ve beraberindeki iman edenler nehri geçtiklerinde ise “Bizim bugün, Calut ve ordusuna karşı duracak gücümüz yok” dediler. Allah’a kavuşacaklarını bilenler ise dediler ki, “Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir.”
(Bakara: 249).
Talut ve Calut kıssasını içeren ayetler böylece zaten Müslümanları
Bedir savaşına
hazırlayan bir ortamda anlatılıyor. “Nice az topluluklar nice çok topluluklara, Allah’ın izniyle galip gelirler.”
Ancak burada asıl şart inananların gerçekten inanması ve soya sopa, yanaşmacılığa, klientalizme, tarafgirliğe değil, takva, ehliyet ve liyakata önem vermeleri, yola çıkarken ganimetlerin parıltısına, dünya nimetlerinin ayartısına, iktidarın ifsadına kapılmamaları, yolun meşakkatine katlanmaları ve dünya hayatının hesabı ahirette görülecek bir yoldan başka bir şey olmadığını akıldan çıkarmamaktır.

Bir imanla Calut’un ordusunun karşısına dikiliyor geri kalanlar. Bir çok sınanmadan sonra sayıları iyice azaldığı halde dağılmıyorlar. Normalde böyle bir ayrılığı yaşayanlarda olması beklenen psikolojik huzursuzluktan, endişeden ve dağınıklıktan eser taşımıyorlar. Bütün sınavlardan başarıyla geçmiş olanlarla birlikte vekil olarak Allah’ı bilenler olarak imanları, moralleri daha da artmış olarak düşmanın karşısına dikiliyorlar.

Çok az sayıda bir topluluk, çok kalabalık gruplara karşı hesapsızca hiçbir tedbir almadan Allah’a dayanarak çıkması, tedbir planını tamamen terk etmeleri anlamına mı geliyor?

Bu da tam kıssanın bu noktasında sorulması ve irdelenmesi gereken bir sorudur.

#Yolculuk
#Talut
#Calut
#Kıssa
#Bedir