AK Parti’yi Türk siyasi tarihinde temayüz ettiren en önemli özelliklerinden birisi sorunları, bir mazeret veya ağlama duvarı olarak görmekten ziyade onları bir fırsat olarak değerlendirmiş olmasıdır diyebiliriz.Siyaset açısından bunun en iyi tarafı, siyasal aktörün sorunlara çözüm odaklı yaklaşmasını sağlamasının yanı sıra, sorunların ürettiği fırsatları da görüp onlar üzerinden yeni bir vizyon ortaya koymayı temin etmesidir.Özellikle bazı sorunlar mukadderse onların altında ezilen ağlak bir yaklaşım
AK Parti’yi Türk siyasi tarihinde temayüz ettiren en önemli özelliklerinden birisi sorunları, bir mazeret veya ağlama duvarı olarak görmekten ziyade onları bir fırsat olarak değerlendirmiş olmasıdır diyebiliriz.
Siyaset açısından bunun en iyi tarafı, siyasal aktörün sorunlara çözüm odaklı yaklaşmasını sağlamasının yanı sıra, sorunların ürettiği fırsatları da görüp onlar üzerinden yeni bir vizyon ortaya koymayı temin etmesidir.
Özellikle bazı sorunlar mukadderse onların altında ezilen ağlak bir yaklaşım siyaseti tabiatı itibariyle tüketir.
Siyaset, sorunlar ne kadar büyük olursa olsun onların çözülebileceği iyimserliğinden hareket etmek durumundadır. Kötümserlikten siyaset değil kadercilik çıkar ki bu, siyasetin düşmanıdır. Dünyayı değiştirebileceğine dair bir inanç taşımayan insanlar siyaset yapamazlar.
Tabi bu iyimserliği gerçekçi çözüm öneri ve projeleri takip etmek şartıyla. Yoksa sadece iyimserliğin başlı başına insanların karnını doyurmaya yetmediği anlaşıldığında, neticede dönüp kötümser kinizmleri besleyen daha büyük hayal kırıklıkları yaşanır.
AK Parti 2002 yılında iktidara geldiğinde eski siyasetçilerin bıraktığı bir çok müzmin sorunu çözüme kavuşturmakla kalmadı, çözülemediği için bir tür öğrenilmiş çaresizlik alanına terkedilmiş
bir çok sorunu da ülke kalkınması için bir fırsat alanı olarak yeniden tanımladı
. Kırdan kente göç kaçınılmazdı mesela. Bunun ürettiği konut sorunu, sair şehirleşme sorunlarını eski siyasetçiler bu kaçınılmaz sosyolojik akışı tersine çevirmek, göçü durdurarak, hatta insanları “
köylerine geri döndürerek
” çözebileceklerini düşünüyorlardı.
Oysa göç ve kentleşme, yaşadığımız dünyanın geri döndürülemeyecek sosyolojik bir süreci ve bunu görerek, buna uygun politikalar üretmek gerekiyordu. Kırdan gelen insanlar konut isterlerdi ve bunun için devlet gerekli düzenlemeleri yapmadıklarında kaçınılmaz sonuç gecekondulaşma ve çarpık kentleşme oluyordu. Gecekondular göçün kaçınılmaz sonucu değildi, devletin bu sosyolojik süreçleri öngörememesinin ve bir türlü kabul edememesinin bir sonucuydu.
AK Parti kendisinden çok önce başlamış olan göçten mütevellit konut ihtiyacını bir sorun olarak değil, ekonomiyi canlandıracak, onu yönetecek bir fırsat alanı olarak değerlendirdi ve başlattığı konut-üretimiyle hem kentsel dönüşümü büyük ölçüde başardı hem de Türkiye’nin sosyolojik gelişimine, orta sınıflaşmaya büyük bir ivme kazandırmış oldu.
Aynı yaklaşımı önemli sorun olanları olan eğitim ve sağlık alanında da ortaya koydu.
Sağlık ve yüksek eğitim sorunlarının altında ezilmek yerine bu alanları yeniden kurgulayarak Türkiye’nin ihracat kalemleri arasına yerleştirdi.
Bugün Türkiye’nin sağlık ve eğitim sektörleri de dünya pazarından payını alma yolunda ilerlerken kendi vatandaşlarına da sunduğu bu hizmetlerle sektörü ciddi bir ekonomik gelişme alanı haline getirmiş durumda.
Sorunları fırsat olarak değerlendirmek, neticesinde sadece AK Parti’nin değil, Türkiye’nin kazandığı bir paradigmatik farktı.
AK Parti bu yaklaşımıyla siyasal alanı da oldukça genişleten sosyolojik gelişmeyi de temin etti. Bugün diyebiliriz ki tam da o sosyoloji AK Parti’yi dönüp yargılıyor ve onu kendisiyle daha tutarlı olmaya, kendi kurucu siyasal ilkelerine dönmeye davet ediyor, hatta zorluyor.
Son mahalli seçim sonuçları Türkiye’de AK Parti’nin başlattığı süreçlerin devam etmesini talep ediyor.
Ekrem İmamoğlu’na oy kazandıran ve AK Parti’ye oy kaybettiren söylem ve dinamiklerin hepsi aslında AK Parti’nin kurucu değerlerine ve söylemine atıf yapıyor.
Toplum AK Parti’yi terk etmiş değil, ama öyle görünüyor ki AK Parti kadroları AK Parti’yi kuran felsefeden ve siyasal davranış tarzından uzaklaştıkça toplum AK Parti’yi başka yerlerde arıyor.
İmamoğlu’nun kötü bir Erdoğan taklidi yaparak AK Parti’den kopan oyları toplamış olduğu dikkate alınması gereken değerlendirmelerden biridir.
Kuşkusuz burada ona bu rolün yakıştırılması fırsatını veren, AK Parti veya Erdoğan’ı var eden rolü oynamada sergilenen boşluktu.
Bu sonuçlar AK Parti adına ciddi bazı sorunların en çarpıcı semptomu oldu. Ortada herkesin hissettiği, gördüğü ama halk kadar cesur ve halk kadar açık dile getirenin olmadığı ciddi sorunlar vardı. Halk AK Parti içindeki sorunları en açık biçimiyle teşhis edip önüne koymuş oldu.
Halkın bu açık uyarıcı mesajlarını AK Parti bir sorun olarak görmek yerine, dönüp kendisini yenilemek için bir fırsat olarak değerlendirecektir.
Her şeyden önce bu süreç içinde girilen seçimin sonuçları çok önceden görülmesi gereken şu gerçeklerin artık gözardı edilmemesini sağlayacaktır.
Birincisi,
Türkiye’de siyasal alan alabildiğine genişlemiş durumdadır ve bu alana arke-politik bir siyaset anlayışına hapsolarak cevap vermek mümkün değildir.
farklı seslerin veya eleştirinin fitne olarak nitelendiği, toplumsal veya örgütsel bütünlüğü hassas dönem veya şartlara atıfla korumak adına hor görüldüğü bir durumu ifade eder. Bugün toplum çeşitlendiği ve geliştiği oranda ona ve ihtiyaçlarına cevap verecek siyasetin da daha fazla politikleşmesi talebi gözardı edilemez bir gerçeklik. Politikleşme, yani fikir alışverişi, katılımda fırsat eşitliği ve adaleti, değişim için açık ve şeffaf imkanlar, rasyonalite ve kurumsallaşma.
İkincisi, bu gelişmiş ve genişlemiş siyasal alanda kimse için kalmadığı gibi, AK Parti için de hiçbir konfor alanı kalmamıştır.
İlk başta Türkiye’de çözdüğü devasa sorunları dolayısıyla uzun süre dayandığı konfor yok artık, yeni nesiller ve geçen zaman artık yeni zamanlar için yeni ve özgün şeyler söylemeyi gerektiriyor.
Kürtlerin veya muhafazakarların, tek parti veya 28 Şubat dönemlerinde kendilerine zulmetmiş olan CHP’ye asla oy vermeyecekleri ezberinin oluşturduğu bir konfor yok. MHP’liler ve HDP’lilerin aynı ittifakta yer alamayacaklarına dair konfor da yok. Siyasal alan gerektiğinde, ortak, günlük çıkarlar temelinde
herkesin herkesle bir araya gelebildiği,
dolayısıyla hiçbir ezberin politik alanı daraltmadığı alabildiğine geniş bir alan açmış durumdadır.
Bu bir açıdan iyi bir şey.
En katı politik duruşların duruma göre değişime açık olması, bağnazlıkları törpüleyip toplumsal geçişleri de artırabilir.
Siyaset üretme konusunda herkesi daha yaratıcı olmaya zorlayabilir. Tabi çok aykırı münferit hadiselere odaklanmak bu genel politik ufku karartabilir.
#AK Parti
#Siyaset
#Ekrem İmamoğlu