Öcalan için ideal örgüt kişiliği

04:0021/09/2020, Pazartesi
G: 21/09/2020, Pazartesi
Yasin Aktay

Aytekin Yılmaz’ın “Son Diktatör” isimli kitabı Türkiye’nin en sancılı sorunlarının ve dönemlerinin arkaplanına güçlü ve sahici edebiyatıyla, samimi gözlem ve değerlendirmeleriyle ışık tutuyor. PKK’yı Kürt sorununun ürettiği hatta taşırdığı bir sonuç olarak gören bir ezbere dokunuyor. Daha önce bu sorunun bile neredeyse Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkencelere indirgenmeye yüz tuttuğu bir ezberi ortaya koyduğu daha sahici anlatılarla yıkıp geçiyor. Doksanlı yıllar boyunca devletin hapishanelerinin nasıl

Aytekin Yılmaz’ın “Son Diktatör” isimli kitabı Türkiye’nin en sancılı sorunlarının ve dönemlerinin arkaplanına güçlü ve sahici edebiyatıyla, samimi gözlem ve değerlendirmeleriyle ışık tutuyor. PKK’yı Kürt sorununun ürettiği hatta taşırdığı bir sonuç olarak gören bir ezbere dokunuyor. Daha önce bu sorunun bile neredeyse Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkencelere indirgenmeye yüz tuttuğu bir ezberi ortaya koyduğu daha sahici anlatılarla yıkıp geçiyor. Doksanlı yıllar boyunca devletin hapishanelerinin nasıl birer yoğun eğitim kampları olarak örgüte eleman devşirme ocakları haline gelmiş olduğunu ortaya koyuyor.

Bunlar belki bilinmeyen şeyler değildi. Ancak bu hapishanenin içinde yaşadıklarıyla, kaygılarıyla, entelektüel dürüstlüğü ve sorgulayıcılığıyla yaptığı tanıklığı çarpıcı biçimde aktaran Yılmaz’ın anlattıkları kuşkusuz sorunun adını da başka türlü koymamıza yol açacak türden. PKK Kürt sorununun bir sonucu değil, bilakis onu daha da büyük bir sorun haline getirmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışan bir aktör. Bunu sonraki bütün reflekslerinde de gördük.

Demokratik açılım ve çözüm süreci gibi radikal aşamalardan geçtiğimiz dönemlerde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt meselesi bizim için bitmiştir” sözünün nasıl bir öfkeye yol açtığını hatırlayınız. Erdoğan’ın dediği kesinlikle Kürt kimliğinin veya sorununun inkarı anlamına gelmiyordu, şu ana kadar bizzat kendisinin liderliğinde yapılmış açılımlarla artık Kürt meselesinin çözülmüş olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Oysa HDP ve PKK çevreleri varlıklarının ancak bir sorunla kaim olduğunu çok iyi bildiklerinden sorunun bitmiş olduğu yönündeki en ufak bir kelama zinhar tahammül edemiyorlardı. Sorun Kürt değil PKK idi çünkü. PKK’nın varlığı sorunun devamına sımsıkı bağlıydı. Kürt sorununun çözülmüş olma ihtimali bile öfkeyi kabartmaya yetiyordu.

Yılmaz’ın anlatımında PKK’nın Kürt sorununu daha da büyütme konusunda ortaya koyduğu performansın hapishane boyutu gözler önüne seriliyor. Bilinmeyen bir şey değildi ama kanaatimce sorunun bu boyutlara ulaşmasında şimdiye kadar yeterince takdir edilmiş değildir.

Eğitim kampları olarak hapishaneler örgütün işine yarayacak kişiliğin, daha doğrusu kişiliğinden soyutlanmış, ölmeye ve öldürmeye hazır, ruhsuz bir mankurtun üretilmesi için bir fabrika gibi. Tam bir militan üretim endüstrisinin teknikleri uygulanıyor. Ve bu endüstride mankurtlaştırıcı öge Yılmaz’ın “Son Diktatör” dediği Abdullah Öcalan’ın ta kendisi,.

Mankurtlaştırma bir Moğol tekniği, bunu farklı yollarla başka örgütsel yapılar da uyguladı, en modern, bazen de en dinsel yollarla. FETÖ’nün kendi elemanlarını hocaefendilerinin karşısında iradesiz, kişiliksiz birer meyyite dönüştürme teknikleri de kayda değer.

PKK’nın yöntemlerinde ise bir sürü özgünlüğün olduğunu kabul etmek gerek. Ama neticesi aynı kapıya çıkıyor.

O yoğun mankurtlaştırma işlemlerinde zorla, baskıyla oluşturulan Apo kültünün siyaha beyaz, beyaza siyah dediği anlarda bile nasıl sürdürülebildiği üzerine uzun uzun düşünüyor ve düşündürüyor Yılmaz. Daha 1999 yılında bile dağda en az 15 bin PKK militanının hainlik, yozluk, uyumsuzluk, şüphe veya şu veya bu nedenlerle örgüt içinde infaz edildiği bizzat Öcalan tarafından ballandıra ballandıra anlatılmıştır. Yılmaz “kendi yoldaşını öldürmek” diyor buna. Ne kadar acı, ne kadar acımasız bir şeyse kalanların üzerinde o kadar kontrol oluşturucu etki yapıyor. Böyle bir olayın kalanlar arasında hoşnutsuzluk, şüphe, inançsızlık oluşturması beklense de boş. Bütün yollar tutulmuştur. Bunlar sadece lidere kayıtsız şartsız, mutlak bağlılığı daha fazla pekiştirmek için anlatılmıştır.

Sadece hapishanede, yoldaşlarının bedenlerini ruhsuzca ölme ve öldürme aygıtlarına dönüştüren örgüt için Kürtlük de Kürtçe de varlığı Apo’nun varlığına armağan araçlardan ibarettir. Mesela, Kürtçe üzerindeki baskıları, yasakları varlık sebebi gibi gösterir örgüt. Oysa Yılmaz, yıllarca tam hakimiyet kurmuş olduğu, hatta kendi yönetim modelini en cüretkar biçimde uygulamaya koyduğu hapishanelerde örgütün resmi dilinin hep Türkçe olarak kalmış olmasının çelişkisine de dikkat çekiyor. Neden? Tamamen PKK’nın kontrolünde olan koğuşlarda Kürtçe konuşmaktan men eden şey nedir? Kürtçe konuşmak neden hiçbir zaman gündem bile olmamıştır?

Polise direnemeyip, işkencede konuştukları için hapishane içinde hapis şartlarına maruz bırakılan, işkence edilen, hatta infaz edilen çok sayıda “yoldaş”ın hikayesi içler acısıdır.

Örgüt yapısı, Öcalan’ın her yaptığında bir keramet aramak üzere çalıştırır ortak aklı. Orta akıl zaten Öcalan’ın sözlerinde ve varlığında somutlaşmıştır. Öcalan binlerce yıllık Kürt varlığının aklını tek başına temsil etmektedir. Ona itiraz bir tarihi varlığa ve hakikate karşı koymaktır.

Söylemin düzeni, Öcalan’ın hiçbir eyleminde hiçbir çelişkinin görülmemesini sağlayan en bağnaz müridin en yolsuz şeyhi karşısındaki hiçliği üretir. Öcalan bütün söylemleriyle zaten bütün militanlarını, yeri gelir bütün Kürtleri aşağılamaktan hiç geri durmaz. Aşağılananların itaati ve hayranlığı bir noktadan sonra tatmin edici olmaz ama diktatörlüğü daha da acımasızlaştırır. Aşağılanmak ise bir tiryakilik halini alır.

Nitekim durum Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilmesiyle birlikte bir süreliğine bambaşka bir hal alır. On binlerce insanın hayatını hiçe sayarak ölüme yollayan “serok”, poliste konuşan hainlere hayat hakkı tanımayan “önder”, yeni bir yolun önünü açar, hiçbir direniş emaresi göstermeksizin: “devlete hizmet etmeye hazırım.”

Arkasından İmralı’da kendisini ziyaret eden avukatlara bir süredir araları bozuk olduğu bilinen Doğu Perinçek’e idam cezasının kaldırılıp kaldırılmayacağını sordurur.

Bunlar varlıkları önderin varlığına armağan olmuş PKK’liler için ilk anda bir yıkım sebebidir. Nasıl olmasın ki?

Ama gel gör ki, Öcalan’ın tasvir ve tasnif ettiği bir sürü kişilik arasında asıl “mürit kişilik” veya “mankurtlaşmış kişilik” kısaca durumu toparlar ve bu durumu bile tevil etmenin yolunu bulur.

Allah’ın insan bahşetmiş olduğu en büyük nimet olarak akıl ve irade başkasına teslim edildiğinde ne oluyorsa o oluyor neticede: Kula kulluk.

Yılmaz’ın kitabı insanlığın değişik ahvaline dair çok ibretlik kesitler veriyor.

#PKK
#FETÖ
#Abdullah Öcalan
#Doğu Perinçek