Son seçim sonuçlarının siyasal alan hakkındaki bütün ezberlerimizi yeniden gözden geçirmemizi gerektiren bir değişimi işaret ettiğini söylemiştik.
Nesiller değişiyor, insanlar değişiyor, değerler değişiyor, söylemler, hassasiyetler, husumetler değişiyor. Aslında bütün bu değişimler belki de
siyasal alanın tabiatı hakkında hiç değişmeyen ama bizim çoğu zaman idrak etmekten uzaklaştığımız bir yanını
hatırlatıyor:
Siyasal alan değişimin alanıdır.
Bazen rakiplerle, bazen şartlarla, bazen kendimizle etkileşerek değiştiğimiz bir alandır. Bu alanı, bu alandaki aktörlere yakıştırdığımız rollerle sabit zannedip bütün hesabımızı ve siyasetimizi ona göre belirlediğimizde esasen siyasetin kendisini ıskalamış oluruz.
Siyaset özü itibariyle metafizik bir alan değil, sürekli değişen bir alandır.
Dolayısıyla başlıktaki soruya hemen ve başta cevap verelim:
Bu değişim kendisi için veya herkes için iyi midir kötü müdür, bunun takdiri apayrı bir konudur. Son seçimlerde metafizik siyaset algımıza ait bütün unsurların nasıl değiştiğini gördük nasılsa. Bir araya asla gelemeyeceği önkabulüne sahip olduğumuz bütün partiler, şaşılacak buluşmalar gerçekleştirip, yepyeni harmanlar oluşturdular.
Kürt seçmeni temsil iddiasındaki, hatta varlık sebebi bu zulümler olan HDP, CHP’ye oy devşirdi. O da bir şey mi? PKK ile ilişkisini bildiği halde ulusalcı, üniter devletçi, hatta (en azından birçoğunda) neredeyse Kürt düşmanı boyutunda bir ırkçılığa meyilli CHP seçmeni bu seçimde PKK’nın ve FETÖ’nün açıkça destek çağrısında bulunduğu CHP adayına oy vermekten geri durmadı. Bırakın yetmiş yıl öncesini daha on yıl öncesine kadar başörtüsü zulmüne, katsayı ırkçılığına maruz kaldığı CHP’nin adayına başörtülü muhafazakarlar oy verdi.
O cephede bu olurken Cumhur İttifakı’nda durum farklı mı gelişti? MHP ve AK Parti’nin ittifakı 15 Temmuz’a kadar düşünülebilecek bir şey miydi?
Ekrem İmamoğlu’nun aslında CHP’yi yeterince temsil etmediği yönünde söylemler var.
Doğrudur, bildiğimiz CHP profiline hakikaten uymayan biri ve topladğı oyları büyük ölçüde tam da bu bilinen CHP çizgisinden uzaklaşabilmiş olmasına borçlu. Ama zaten siyasi partileri değiştiren tam da böyle şeyler oluyor.
Bugün Kılıçdaroğlu’nun yönettiği CHP’nin de Baykal dönemindeki CHP ile aynı olduğunu kim söyleyebilir?
Kabul etmek gerekir ki, CHP iktidara gelmek için bir zamandır büyük çaba sarfediyor, toplumu eskisine nazaran çok daha iyi anlamaya çaba sarf ediyor, topluma yaklaşmaya çalışıyor.
Eskiden bildiğimiz, anket yapmak yerine reklam yapmaya çalışan bir Kılıçdaroğlu bile yok.
Artık anket de yapıyor, yaptığı anketlere göre de siyasetini de söylemini de ayarlamaya çalışıyor.
Açıkçası, CHP bu haliyle kendini fazlasıyla aşıyor.
Özellikle İstanbul için aday olarak İmamoğlu gibi, cumalara giden, taziyelerde Kur’an okuyan, muhafazakar kültüre aşinalığı olan birini aday göstermesi bile bu değişim için kendi içinde bir çatışmayı göze aldığını da gösteriyor. Nitekim kendi içinde bu kaçınılmaz kavga çıkıyor, ancak CHP’nin bu kavgayı yaşamadan ve bu yaşanacak bu kavgayı iyi yönetemeden gerçek anlamda değişmesi mümkün olmayacak.
CHP’nin iktidara gelebilmek için milleti adam etmek yerine milletin huyuna suyuna gitmeyi öğrenmesi neresinden bakarsanız kötü bir şey değildir.
Bir bakıma CHP’yi bu değişime zorlayan, onu bu kulvara sürükleyen aslında AK Parti’den başkası değildir. Bugün CHP’nin içine girdiği bütün arayışlar onu AK Parti’nin yıllardır takip etmekte olduğu modeli ve yolları işaret ediyor.
AK Parti’nin Türk siyasetine böylece en ironik katkısı kendi muhalefetini de değiştirmesi yoluyla oluyor. İronik, ama gerçek. AK Parti, kendi aleyhine de olsa nihayet CHP’yi değiştirmiş oldu.
İstanbul’da İmamoğlu figürüyle, ister profilin kendi tabiatı itibariyle isterse de özenle çalışarak yakalamaya çalışılan şey AK Parti’nin kuruluşundan beri takip ettiği siyaset. Son seçimde CHP’den gelen atak ve AK Parti’nin sergilediği ihmal ve ihlaller CHP’ye başarı için önemli bir alan bırakmış oldu.
CHP’nin bu değişiminin daha milli bir çizgiye yaklaşmak olarak gelişmesi mukadderdir. İstanbul’un yönetiminin 1453’ü zulmün başlangıcı olarak gören bir anlayışla olmayacağını görmesi de bu sayede mukadder olacaktır.
CHP mutlaka değişmektedir. Bunun nereye doğru olacağını hep birlikte göreceğiz. Kendi içindeki mücadeleyi kimler kazanacak?
Hiç değişmeyen başörtüsü düşmanı İslamofoblar, ırkçılar, yabancı düşmanları, seçkinciler bu değişim iradesine nereye kadar direnebilecekler?
Onlardan da CHP içindeki bu değişim seyrine karşı klasik CHP ezberini hatırlatan epey şey göreceğimiz kesin. CHP’li
’ın başörtülü hakimler üzerine söyledikleri gibi. Buradan
“CHP’de değişen bir şey yok”
ezberine hemen atlayacak da çok.
Oysa yapılması gereken, ülke yararına olacak işlerde, vatan, millet, devlet, bayrak ortaklığında ve bilhassa evrensel değerler planında partilerin birbirleriyle olumlu bir rekabet içinde hissetmektir.
AK Parti yılların CHP’sini bile değiştirebilmiş bir gücü yakalamışken kendisinin de değişimden muaf olmadığını bilmesi gerekiyor.
Ezmanın teğayyuru ile ahkam bile değişirken, şartların değişmesiyle birlikte siyasetlerin, kadroların ve söylemlerin de değişmesi veya güncellenmesi mukadderdir.