Mısır’ın Yunanistan ile yaptığı yeni deniz yetki anlaşması çok açık bir biçimde Türkiye’yi Akdeniz’de boğmaya çalışan, bir süre önce Libya ile yapmış olduğu deniz yetki anlaşmasını geçersiz kılmaya çalışan bir hamle. Türkiye bu hamleyi zaten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle “Akdeniz’de kendi sahillerinde balık tutmak için bile olta atamayacak şekilde tek taraflı yapılmış aç gözlü paylaşıma karşı” atmıştı.
Mısır ile Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail arasında yapılan deniz yetki anlaşmalarında Akdeniz’e en uzun sahili olan Türkiye’ye hiçbir alan bırakmamacasına paylaşmışlardı. Kıbrıs adına bu anlaşmalara katılan taraf adanın sadece Rum tarafı olmuş ve Türk tarafına hiçbir şey bırakmaksızın bu paylaşıma katılmıştı.
Türkiye’nin Libya ile yaptığı deniz yetki anlaşması bu açıdan kendi haklarını savunma yolunda atmış olduğu önemli bir adımdı. Bu adımı agresif bir adım olarak nitelemek diğerlerinin yaptığı alabildiğine haksız ve düşmanca paylaşımı gözardı etmektir. AB ve NATO adına Türkiye’nin bu yaptığını agresiflik olarak niteleyenler belli ki bu yapılanları normal görüyorlar.
O zaman AB’nin ve NATO’nun fonksiyonunun ne olduğunu sormak gerekecektir. Türkiye bu anlaşmayı yaptıktan sonra sondaj araştırma çalışmalarına başlamıştı. Bunun üzerine Almanya Şansölyesi Merkel Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir telefon görüşmesi yaparak bu çalışmaları bir süreliğine durdurmayı teklif etmişti. Gerekçe olarak Yunanistan tarafını daha makul bir çözüme ikna edebileceğiydi. Erdoğan ise kendisine Yunanistan’ın sözünde durmaya pek niyeti olmadığını ve kendisinin de onu ikna edemeyeceğini söylemişti. Mısır ile yapılan bu anlaşma Erdoğan’ın haklılığını bir kez daha ortaya koydu.
Türkiye’nin Libya ile olan deniz yetki anlaşması Türkiye’nin kendini savunmasından başka bir anlama gelmiyor. Türkiye’nin Akdeniz’de gaspedilmiş haklarını tekrar kazanmaya dönük savunmacı bir harekettir. Oysa Mısır ve Yunanistan’ın anlaşmaları alabildiğine saldırgan. Bakalım NATO içinde her bir ülkeye karne notu yazanlar bu tavrı nasıl yorumlayacaklar.
Ayrıca Türkiye karşısında oluşan bu hasmane ittifakın kimler arasında oluştuğuna da, belki NATO’nun demokrasi, insan hakları gibi bir derdi yoktur ama AB’nin bakması onun açısından varoluşsal bir sorun olmalı. Zira İslam dünyasında demokrasiyi, insan haklarını temsil eden Türkiye’ye karşı darbeleri, demokrasi karşıtlığını temsil eden bütün ülkeler bir AB ülkesi olarak Yunanistan’ın yer aldığı bu ittifakta yer alıyorlar. Mısır eli kanlı bir darbeci general tarafından yönetiliyor. Darbe esnasında kendi halkına karşı binlerce kişinin katledildiği insanlık suçu bir katliama imza attı. Halen ortaçağ zindanlarını aratmayan işkenceleriyle, insan hakkı ihlalleriyle 100 bine yakın siyasi tutuklu bulunuyor. Uluslararası Af Örgütünün raporları ortada.
Bütün bunların ortasında Suudi Arabistan Dışişleri Bakanının Kıbrıs Rum Kesimi’ni ziyaret etmesi ve Türkiye’nin yaptıklarından dolayı kaygılı olduğu açıklamasını yapması sözkonusu. Böylece yüzyılın ne vahşi cinayetine imza atan, İslam dünyasında her türlü demokratikleşme hareketini boğmaya çalışan, insan haklarının esamisinin bulunmadığı Suudi Arabistan Akdeniz’deki ihtilafta tarafını ortaya koymuş oldu.
Soran var mıydı aslında? Akdeniz’de sahili olmayan, dolayısıyla bu ihtilafta hiçbir yeri olmayan bir ülke olarak SA’nın tarafını ortaya koyma konusundaki işgüzarlığının sebebi ne olabilir?
Bunu bence biz değil, AB cevaplamalı. Bu ihtilaflarda herkes kendine en yakın olan tarafta yerini belirleme telaşına giriyor işte. AB’nin İslam dünyasındaki tercihi demokrasiler, insan hakları ve iyi yönetim mi olmalı yoksa demokrasi düşmanı, darbeci, katliamcı işkenceci diktatörler mi olmalı?
NATO üyelerinin korsan siyasetlerinin payandası mı olmalı? Ya Fransa’nın savaş suçlusu, darbeci Hafter’e verdiği desteğe karşı AB’nin herhangi bir yaptırımını bırakalım, bir sorusu da olmayacak mıdır? Belli ki Fransa’nın tarihsel vahşi sömürgeci karakteri tekrar nüksetmiş ve bu doğrultuda kirli geçmişindeki rollerini yeniden oynamaya başlamış. AB’nin bu vahşi sömürgeci uygulamalara karşı üyelerine karşı hiçbir yaptırımı veya bir etik normu olmayacak mıdır?
Bunlar da soru mu? AB buraya kadar işte. Türkiye kendi haklarını korumak için güçlü olmak ve inisiyatif almak durumunda kalıyor.
Yunanistan ve Mısır arasındaki anlaşma yok hükmündedir diyorsa Türkiye, yok hükmündedir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.