Türkiye, üniversitelerinde yabancı öğrencilerin okuduğu ülkeler sıralamasında 10. Sıraya yükselmiş. Hali hazırda Türk üniversitelerinde okuyan öğrenci sayısı 300 bine yaklaşmış durumda.
Bu bilgi İstanbul’da faaliyet gösteren International Academy (Uluslararası İlişkiler Akademisi, IRA) ile Mediterranean Center’in (Akdeniz Araştırmalar Merkezi) ortaklaşa düzenledikleri bir panelde konuşmaların esasını ve nedenini oluşturuyordu. Benim de katılımcılardan biri olduğum panel “Yüksek Öğretim ve Türkiye Burslarının Türkiye’nin Yumuşak Gücünün Gelişimine Etkisi” başlığını taşıyordu.
Türkiye’nin bilhassa 2012 yılından itibaren, yani Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının (YTB) Türkiye üniversitelerinde okuyacak yabancı öğrencilere burs vermeye başladığı tarihten itibaren hızla artan yabancı öğrenci sayısı YTB’nin burs verdiği öğrenci sayısını hızla aşmaya başladı. Zaten baştan itibaren beklenen de oydu. Türkiye’nin yabancılara burs verirken hedeflediği konulardan biri de verilen burslarla Türkiye üniversitelerine talebin oluşması, artırılması, dolayısıyla bu bursların stratejik olarak Türkiye’nin uluslararası öğrenci hareketliliğini “destekleyici” bir işlevi yerine getirmesiydi. Tam da hedeflendiği gibi 2013 yılında yeni kaydolan her 4 uluslararası öğrencinin 1’i bursiyer iken, bu oran günümüzde % 5’e kadar düşmüş durumda.
Üniversite sayısını büyük bir hızla 76’dan 210’a çıkaran, varolan üniversitelerin kapasitelerini de ikiye üçe katlayarak büyüten Türkiye’nin üniversiteleşme oranında dünyada neredeyse birincilik seviyesine ulaşmış olduğuna daha önce değinmiştik. Nüfusunun neredeyse yüzde 10’una yakını üniversitelerde okuyan Türkiye aslında kaybettiği zamanı yakalamaya çalışıyor bir yandan, ama diğer yandan giderek hizmet sektörüne yoğunlaşan dünyanın gerektirdiği teknik bilgi ve becerilere sahip insan kaynaklarını zenginleştirerek, güçlendirerek geleceğin dünyasına en isabetli yatırımını yapmış oluyor.
Daha önce de değinmiştik çağdaş sosyologlar hizmet sektörünün yaygın ve gelişmiş bir yüksek eğitim kurumsallaşması gerektirdiğinin altını çizmişlerdi. Çünkü sektörün bütün alanları yüksek eğitim gerektirir. Bu açıdan bakıldığında sanayileşmesi belli bir seviyeye ulaşmış olan Türkiye’nin hizmet sektörünü de kalkınmanın bir saç ayağı olarak güçlendirmesi çok önemli bir stratejik karar olmuştur.
Tabi bir yandan da dünya iyice bütünleşiyor ve bu bütünleşme bütün kürede bir Pazar bulma yarışını da beraberinde getiriyor. Uluslararası hareketlilik hem üniversitelerin kalitesini geliştirir hem de bu pazarlarda yer bulmanızı sağlıyor. Türkiye hızla arttırdığı üniversiteleşme kapasitesine paralel olarak bir uluslararasılaşma stratejisi de benimsedi. Tabii ki başka konulara nazaran bu konuda ciddi bir gecikme yaşadığını hatırlatabiliriz. Sebebi de ilk başlarda yeni üniversitelerin açılmasına, varolan üniversitelerin kapasitelerinin artırılmasına karşı sergilenen eski rejim direnişi. Başörtüsü yasağı, katsayı uygulaması gibi unutulmaz akılsızlıklar Türkiye’nin üniversitelerini içine kapatıyor, üniversite kavramının gerektirdiği evrensellikten de uluslararası açıklıktan da geri bırakıyordu.
Başörtüsü yasağı olan bir üniversiteye dünyadan bir rağbetin olması düşünülemezdi elbet. Ayrıca o kadar ideoloji yüklü bir üniversiteden doğru dürüst bilim sadır olması da mümkün olamazdı. Sonuçta uluslararasılaşmaya bu kadar kapalı olan bir yapıdan yüksek kalitede bir üniversite çıkması da mümkün olamazdı.
Oysa sadece Türkiye’de değil bütün dünyada uluslararası hareketlilik bu zaman içinde katlanarak artmaktaydı. UNESCO tarafından sağlanan en güncel verilere göre 2020 yılında dünya genelinde yükseköğretim programlarına kayıtlı uluslararası öğrenci sayısı 6 milyon 361 bin 963’tür. Bu sayı 2000’li yıllara girerken 2 milyona henüz ulaşmıştı ve Türkiye’nin bu pazarda esamisi bile okunmuyordu.
Tabi yabancı öğrenci bir tür eğitim hizmetinin ihracatı anlamına da geliyor ve ürettiğiniz ürünün dünya pazarıyla yarışabilir hale gelmesi geliyor. Bizzat bu pazara açık olmak aslında kaliteniz üzerinde sürekli nesnel denetimlerin kurumsallaşmasını da sağlıyor. Bu açıdan bakıldığında artan sayıların kaliteye karşı olması yönündeki endişeleri rahatlatacak bir gerçekliktir bu.
Ama kuşkusuz eğitimde uluslararasılaşma bir eğitim ihracatında da çok daha ötesi. Yabancı öğrencilerin yetiştikleri ülkeden kendi ülkelerine taşıdıkları bir kültür, anlayış, dil ve tabii ki bir bağ oluyor. Bunu birileri ülkenin “kültür elçisi” olarak niteliyor. Ama Türkiye için bu çok daha öte bir anlam da taşıyor. Ayrıca gelen öğrenci kendi vizyonunu, ufkunu, kültürünü, dilini ve tabi en önemlisi bilişsel kapasitesini de getirip buradaki çokkültürlülük, bilim ve akıl havzasına, zenginliğine, ufkuna dahil etmiş oluyor. Sınıfında farklı ülkelerden çok sayıda insanla ders görme tecrübesi üniversite eğitiminde bambaşka bir etkiye sahip.
Panelin diğer katılımcılarından Moritanyalı düşünür-akademisyen Prof. Muhtar el-Şankıti, bu noktada Türkiye’de okuyan yabancı öğrencilerle Türkiye’nin artık yarışmaya başladığı diğer ülkelere (ABD, Fransa, İngiltere, İtalya vs) nazaran gördüğü bir farka değindi. Diğer ülkeler genellikle öğrenci olarak kabul ettikleri yabancılara kendi kültürel ve siyasi misyonlarını da yüklemeye çalışırken tarihsel sömürge rollerini de yeniden üretmeyi hedefliyorlar. Ancak geçmişle ilgili hatırlatabildikleri tek şey sömürge ilişikleri olduğu için burada yetişen öğrenciler bu ülkelere hayran olmak bir yana bu tarihi daha fazla öğrenerek aslında bu ükelere karşı milli bir bilinç de kazanıyorlar.
Oysa Türkiye’de okuyan öğrencinin kendi ülkesinin tarihiyle, kültürüyle Türkiye arasında bir gönül coğrafyasının bağını hatırlayıp öğrenmekten başka bir yolu olmuyor. Bu tarihte kardeşlik var, yakınlık var, gerçek anlamda bir sevgi ve kavuşma duygusu var.
Aslında YTB, bursiyerlerini tanımlarken bile onlara “yabancı öğrenci” dememeye özel bir gayret gösteriyor. “Misafir öğrenci” kavramını ikame ederek takdir edilesi bir nezaket gösteriyor.
Bu satırları yazdıktan sonra Anadolu Ajansının, Siirt Üniversitesinde okuyan Mısırlı bir öğrencinin geliştirmiş olduğu bir uzaktan kumandalı bomba imha robotu projesiyle ilgili haberi okudum. İşte bu dedim. Üniversitenin artık merkeziyle, taşrasıyla uluslararasılaşmasının kaliteye katkısının bu yazının zamanına tevafuk eden basit bir örneği. Bu tür örneklerin ne kadar çok olduğunu söylemeye bile gerek yok.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.