Mahmut Abbas’ın Filistin Devlet Başkanı sıfatıyla TBMM’nde yaptığı konuşma birçok açıdan ve birçok kesimin ezberlerini bozan önemli bir olaydı. Abbas’ın TBMM’de konuşturulması fikri ilk etapta soykırımcı katil Netanyahu’nun ABD Kongresinde bütün cürümlerine ve insanlık suçlarına rağmen alkışlarla karşılanmasına bir cevap olarak düşünülmüştü. Ancak bu fikir akla ilk geldiği andan itibaren Mahmut Abbas’ın bunun için uygun bir isim olup olmadığı da bir soru olarak hemen akla ve gündeme geldi. Çünkü
Mahmut Abbas’ın Filistin Devlet Başkanı sıfatıyla TBMM’nde yaptığı konuşma birçok açıdan ve birçok kesimin ezberlerini bozan önemli bir olaydı.
Abbas’ın TBMM’de konuşturulması fikri ilk etapta soykırımcı katil Netanyahu’nun ABD Kongresinde bütün cürümlerine ve insanlık suçlarına rağmen alkışlarla karşılanmasına bir cevap olarak düşünülmüştü.
Ancak bu fikir akla ilk geldiği andan itibaren Mahmut Abbas’ın bunun için uygun bir isim olup olmadığı da bir soru olarak hemen akla ve gündeme geldi. Çünkü 7 Ekim’den beri Gazze halkına karşı sergilenen insanlık dışı vahşi soykırım karşısında Filistin’in resmi temsilcisi sıfatıyla Mahmut Abbas diğer suskun Arap liderlerinden farklı bir tutum sergilemiş değildi. Hatta fazladan olmak üzere Abbas Gazze’de yaşanan vahşi katliamlardan, bütün dünyanın vicdanını İsrail’e karşı ayağa kaldıran saldırılardan neredeyse İsrail yerine Hamas’ı sorumlu tutan açıklamalar bile yapmıştı.
Esasen
Mahmut Abbas’ın varlık sebebi,
kendisinin de defalarca farklı mecralarda, mesela Arap Birliği toplantısında, ifade ettiği gibi İsrail’in güvenliğini temin etmekti. İsrail’in bütün yayılmacı, gaspçı yerleşim politikalarına ve Mescid-i Aksa’ya karşı ihlallere karşı
Filistin halkında uyanan direniş ruhunun İsrail’i tehdit etmesini önleme misyonu
gizli bir misyon değil.
Bırakınız Gazze’yi, Abbas’ın hükümetinin
bulunduğu Batı Şeria’da bile 7 Ekim’den beri binlerce İsrail saldırısı ile binlerce Filsitinli hayatını kaybetti, binlercesi tutuklandı.
Filistin’de oluşan öfke ve direniş faaliyetlerine karşı istihbarat ve polis gücüyle İsrail ile işbirliği içinde mücadele ederken İsrail’in elinin uzanamadığı yerlere uzanıp İsrail adına direnişi önlemeye çalışma misyonu herkes tarafından biliniyor. O yüzden Filistin direnişi nezdinde 7 Ekim’den beri oluşan atmosferde Abbas kendilerini temsil edecek son kişi olarak bile görülmediği halde Netenyahu’ya karşı cevap olmak üzere bile olsa TBMM’de konuşturulması çok garip karşılanmıştı.
Bu garabetin Ankara da farkındaydı aslında.
Ama hem bu garabeti bir ölçüde gidermek üzere Abbas ile birlikte Hamas liderinin de bu ziyarete refakat etmesi düşünüldü.
Bu bir yandan da baştan beri Türkiye’nin Filistin soruna yaklaşım biçiminin bir mantıklı adımıydı da.
Türkiye Abbas’a yönelik bu algılara veya Abbas’ın oynadığı role rağmen Filistin’deki tarafların birleşmesi ve Filistin’i birlikte temsil etmeleri üzerinde ısrar ediyordu. Ancak
’nin şehid edilmesi bu ziyarette ikili bir temsili imkânsız hale getirdi.
Diğer yandan Abbas’ın bütün fiili veya resmi konumuna rağmen içinde Hamas’ın da bulunduğu bütün Filistin halkının resmi temsilcisi olması konumu gözardı edilemezdi.
TBMM’nde Gazze ve Filistin halkı adına Hamas’a yönelik en ufak bir suçlamada bulunmadan, tamamen İsrail’i soykırımla suçlayarak, hatta bu suçun ortağı olarak ABD’yi de işaret ederek yaptığı konuşmayla
Abbas kendisini fazlasıyla aşan bir konuşma yapmış oldu.
Böyle bir konuşmayı muhtemelen Türkiye’den başka hiçbir yerde yapamazdı.
Böyle bir konuşmayı yapmış olması ise 7 Ekim’den beri yapması gerekeni geç de olsa yapmış olması anlamına geliyor.
Konuşmasının içeriği herhangi bir Hamas sözcüsünün yapabileceğinden farklı olmadı. Bu içerik ise bulunduğu ortam tarafından, Türkiye üzerinden bütün dünyanın kendisinden beklentileri tarafından oluşturulup yüklenmişti.
Konuşmasının bütün TBMM üyeleri tarafından defalarca ayakta karşılanması şahsına gösterilmiş bir teveccüh değil, İsrail’e, ABD’ye ve katliamları fiilen, alkışlayarak veya susarak destekleyen herkese bir mesajdı.
Bu mesaj tabii ki onun Filistin’de, Gazze’nin yiğitlerine karşı şimdiye kadar işlediği kusurları aklamıyordu, hatta onu ayakta alkışlayanların hepsinin duruşlarında buna dair bir hatırlatma da vardı.
Belki bu mesaj tam anlaşılmayabilir diye TBMM’nin farklı partilerinin konuşmasını dinlerken verdiği mesajlar mesajın daha da netleşmesine tevafuk etti.
Hüda-Par vekillerinin İsmail Heniyye ve Yahya Sinvar’ın fotoğraflarını sıralarına koymaları ve alkışa ve ayağa kalkmaya katılmamaları
mesela bu mesajın eksik yanlarını mükemmel bir biçimde tamamlıyordu.
Yine eksik kalan bir taraf da İYİ Parti tarafından Doğu Türkistan bayraklarının sıralara konulmasıyla tamamlanıyordu.
Malum Mahmut Abbas Çin ziyaretinde Doğu Türkistan’da yaşanan ayırımcı politikaları Çin’in teröre karşı mücadele ettiğini söyleyerek teyit ettiğini söylemişti.
Kendi halkı bir yıla yakın zamandır korkunç katliamlara maruz kalırken şimdiye kadar yapması gerekeni yapmamış olması elbette üzerinde ağır bir yük olmaya devam edecektir.
Ama Filistin Devletinin başkanı olması sıfatıyla Gazze’de yaşananları soykırım olarak nitelemesi ve İsrail ve avanelerini bundan sorumlu tutması, başbakan olarak seçildiğinde görevinden bizzat azletmiş olduğu
yi rahmetle anıp ruhuna Fatiha okuması ve Gazze’ye bütün kardeşleriyle birlikte gideceğini ilan etmesi, gecikmiş de olsa, kim ne derse desin, Gazze’deki direniş adına, Filistin davası adına ve İsrail’e karşı azımsanmayacak bir kazanım olmuştur.
İsrail ve ABD’nin “ertesi gün” planlarında zaten Abbas’ın Hamas yerine Gazze’de idareyi ele almak üzere gitmesi sözkonusu ise de,
bu saatten sonra Abbas’ın Hamas’a rağmen veya Hamas’ı yerine geçmek üzere değil ancak Hamas’la birlikte Gazze’ye gitmesi sözkonusu olabilecektir. Bu da Abbas’ın TBMM’deki konuşmasının doğal bir sonucu olacaktır.
Bu vesileyle böyle bir olaya TBMM’nin bütün üyeleriyle ve vekilleriyle birlikte ortaya koyduğu tavır, aralarındaki farklılaşmayla bile, Türkiye için önemli ve bence gurur verici bir kompozisyon oluşturmuştur.
#Mahmud Abbas
#TBMM
#Yasin Aktay