Sağlık çalışanlarının ciddi sıkıntıları var. Bu konuda hiçbir şüphe yok. CHP’nin sağlık çalışanlarının durumunu görüşmek üzere TBMM’ni olağanüstü toplantıya çağırması ortada var olan ve siyaseten kullanılmaya da çok açık sorunların olduğunun işareti.Burada CHP’nin niyetinin gerçekten sağlık çalışanlarının sorunlarını görüşmek mi olduğu yoksa bu sorunlar üzerinden kendine bir vazife çıkarmaya mı çalıştığı üzerinde uzun uzun durmak gereksiz.Ortada bir sorun varsa muhalefetin nasıl bir niyet veya yaklaşımla
Sağlık çalışanlarının ciddi sıkıntıları var. Bu konuda hiçbir şüphe yok. CHP’nin sağlık çalışanlarının durumunu görüşmek üzere TBMM’ni olağanüstü toplantıya çağırması ortada var olan ve siyaseten kullanılmaya da çok açık sorunların olduğunun işareti.
Burada CHP’nin niyetinin gerçekten sağlık çalışanlarının sorunlarını görüşmek mi olduğu yoksa bu sorunlar üzerinden kendine bir vazife çıkarmaya mı çalıştığı üzerinde uzun uzun durmak gereksiz.
Ortada bir sorun varsa muhalefetin nasıl bir niyet veya yaklaşımla bu sorunu gündeme getirdiğinin çok önemi olmaksızın, gündeme getirmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Tabi CHP’nin genel başkanının iyi bir tıp yönetimi tecrübesi var. Bu tecrübe aslında çok iyi anıları çağrıştırmıyor.
Eski Türkiye’ye ait tipik ve ibretlik görüntüler
Kılıçdaroğlu’nun SSK yönetimi esnasında hafızalara kazınmıştır.
Hafızalara kazınmak da ne kelime Türkiye için hiç hatırlanmak istenmeyen travmalar mesabesinde, kâbus gibi görüntüler. Ne hastanın ne sağlık çalışanının hiçbir memnuniyetinin olmadığı her bir karesi skandal dolu olayların faillerinin bugünkü sağlık sistemi hakkında bir şey konuşmaya yüzlerinin olmaması lazım.
Ama CHP yönetiminin böyle bir yüzünün olmaması ortada ciddi rahatsızlıkların olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Esasen AK Parti’yi istisnai bir biçimde 20 yıldır iktidarda taşıyan en büyük başarısı sağlık alanındaki başarısı.
Bunu herkes biliyor, görüyor ve takdir ediyor ki, arka arkaya hiçbir demokratik ülkede hiçbir siyasi partiye nasip olmayan bir şekilde arka arkaya altı parlamenter seçimi kazanıp tek başına iktidarını sürdürebildi.
Belki bundan önceki yönetimlerin bariz başarısızlıkları, skandal düzeydeki kötülükleri, beceriksizlikleri ve ehliyetsizlikleri karşısında da AK Parti açık ara farkını hep ortaya koydu ve hep hatırlattı.
Ancak aradan geçen 20 yıl bazılarına bir şeyler unutturuyor, bazıları da hiç yaşamadı hiç bilmiyor, bazı uyanıklar da bu unutkanlık ve bilmezliğe yatırım yapıyor.
CHP’nin sağlık çalışanlarının durumunu muhteşem bir zamanlamayla görüşmek üzere olağanüstü toplantıya çağırması bu uyanıklığın bir ifadesi.
Böyle bir çağrıyla sağlık alanındaki bozuk sicilini temizleme peşinde ama bu nafile bir çaba.
CHP’nin başka alanlar bir yana, sağlık alanındaki GBT kaydı böyle bir ucuz taktikle silinebilecek gibi değil.
Sağlık çalışanlarının durumu CHP’nin bu hesaplarından apayrı olarak gerçekten de ciddi bir konudur.
Meclisi olağanüstü toplantıya çağırmaya bile gerek olmaksızın hükümetçe alınması gereken acil tedbirlere bakıyor.
AK Parti’nin yirmi yıllık tek başına iktidarı halka zorla dayatılmış bir iktidar değil elbet. Tek Parti dönemi gibi gerçek seçimlerin olmadığı koşullarda halka emrivakiyle farzedilmiş bir iktidar değil. Halkın altı kez arka arkaya, aradaki yerel yönetimler ve referandumlarla 16 kez açık ara bu iktidara verdiği güvenoyu ve desteğin arkasında halkla olan sözleşmesine sadık kalmış olması yatıyor.
Halka sadakat, halka hizmeti, bu da halkın desteğinin devamını getirmiştir.
Bu konuda en bariz alanlardan biri de sağlık alanı olmuştur. AK Parti hükümeti, daha önce de söylemiştik, vatandaş-hasta memnuniyetini gözeten, öne alan bir tür sağlık devrimini hayata geçirmiş oldu ki, bu devrim vatandaş memnuniyetini en yüksek düzeyde sağlarken bugün Türkiye’yi dünya çapında sağlık turizminin merkezi haline de getirmiştir.
Ancak daha önce de yine değindiğimiz gibi bu devrim halkın memnuniyetini temin ederken büyük ölçüde sağlık çalışanlarının, bilhassa tabiplerin fedakarlıkları ve çilekeş çalışmalarına dayanmıştır. S
ağlık çalışanları halkı memnun etmek üzere geliştirilmiş sağlık sistemi içinde çok ağır yükler altında ve emekleriyle hiç mütenasip olmayan bir mükafatla çalışmak durumunda kalmışlardır.
Modern dünyada meslekler hiyerarşisinde doktorluk her zaman en üst düzeyde yer almıştır.
Tahsili, giriş imtihanından itibaren diğerlerine nazaran çok daha zorlu ve daha uzun bir süreç gerektiriyor. Normal fakülte mezunları 4 yılda mezun olurken doktorlar 6 yıl ve ilave zorunlu hizmete tabiler.
Ayrıca meslek disiplininin gerektirdiği son derece yıpratıcı ve yorucu hiyerarşik ilişki başka birçok meslekte yok. Uzun nöbetler ve tedavi esnasında girdikleri riskler
dolayısıyla hasta veya hasta yakınlarıyla girdikleri insani ilişkiler onları sürekli ciddi güvenlik riskleriyle de başbaşa bırakırken, bir yandan da haklarında oluşturulan
itibarsızlaştırıcı bir söyleme
de maruz kalabiliyorlar.
Canlarımızı teslim etmek durumunda kaldığımız doktorların maaşlarının bugün başka mesleklerle karşılaştırıldığında kesinlikle adilce olmadığını söyleyebiliriz.
Diğer meslek mensuplarının çok aldığını söylemeyeyim, ama onlara nazaran doktorların ücretleri çok az düzeyde kalmaktadır. İsterseniz hâkim ve savcılarla, öğretmenler, imamlar veya güvenlik görevlileriyle karşılaştıralım.
Yanlış anlaşılmasın, bunların hiçbirinin aldıkları maaşın az olduğunu düşünmüyorum, ama onlara nazaran doktorların maaşlarının emek yoğunluğu, çileleri, meşakkatleri ve teknik-bilimsel kabiliyetleri dolayısıyla daha adil bir şekilde ayarlanması gerektiği çok açık.
Birçok kişi doktorların nasılsa
“döner sermaye katkıları”
alıyor olmaları dolayısıyla ilave gelirlere sahip olduklarını öne sürüyor.
Sıkça tekrarlanan ve doğru zannedilen yanlışlardan biridir bu. İşin doğrusu, doktorların çok azı döner sermaye katkısı alabiliyor, gerisi belki de bu efsanenin mağduru olarak çıplak maaşlarıyla yetinmek durumunda kalıyorlar.
Tabi doktorların tek sıkıntısı maaşları değil.
Özlük hakları konusunda da başka meslek gruplarından esirgenmeyen birçok hakkın kendilerinden esirgendiğine dair bir algı var ve bu,
bir Türkiye mucizesi olarak gerçekleşmiş sağlık devrimini gölgeleyen bir adalet açığı oluşturuyor.
Tabi doktorlara karşı gelişen popüler söylemler, itibarsızlaştırıcı söylentiler, hasta kültürümüzdeki dizginlenemeyen öfkenin yol açtığı risklere karşı doktorları koruyacak bir yasal veya kültürel kalkanın oluşması hususu da önemli bir konu.
AK Parti, sadece bir kalkınma partisi değil bir adalet partisi olduğunu unutmadan, bu konuya adalet penceresinden yeniden bakmalı, doktorlara yönelik özel bir çalışma yapmalıdır.