Siyasi pratik ve siyaset teorisi üzerine, İbn Haldun’dan dersler

04:004/10/2021, Pazartesi
G: 4/10/2021, Pazartesi
Yasin Aktay

Siyaset hakkında, siyasi eylem veya pratik hakkında siyaset bilimcileri ve filozofların mebzul miktarda görüşleri, teorileri vardır. İdeal siyaset, ideal devlet, ideal siyasi pratik vs. Ancak iş o teorileri, o felsefeleri yapanların siyasi pratiklerine gelince siyaset tarihi çok nadiren parlak örnekler ortaya koymuştur. Belki siyasetçinin aynı zamanda filozof olması gerektiği fikrinin, “filozof kral” tiplemesinin de babası sayılan Platon’dan daha iyi yapan olmamıştır. Zihninde tasarladığı İdeal

Siyaset hakkında, siyasi eylem veya pratik hakkında siyaset bilimcileri ve filozofların mebzul miktarda görüşleri, teorileri vardır. İdeal siyaset, ideal devlet, ideal siyasi pratik vs. Ancak iş o teorileri, o felsefeleri yapanların siyasi pratiklerine gelince siyaset tarihi çok nadiren parlak örnekler ortaya koymuştur. Belki siyasetçinin aynı zamanda filozof olması gerektiği fikrinin, “filozof kral” tiplemesinin de babası sayılan Platon’dan daha iyi yapan olmamıştır. Zihninde tasarladığı İdeal Devlet pratiğini ortaya koymak için eline hasbelkader bir fırsat da geçmiştir ama bu fırsatı değerlendirirken bir ay bile geçmeden Syracusse’dan apar topar kaçışı da bu tarihe dâhildir.

İdeal siyaset felsefecisi Platon’un siyaset pratiği o yüzden tam bir fiyasko ile sonuçlanmıştır ama elbette bu, siyaset ve felsefe veya bilgeler arasında her zaman bir mesafe olması gerektiğini göstermiyor. Ancak belki bilgelik ile bilim adamlığı veya felsefi uğraşı birbirinden ayırmak gerekiyor. Her bilim adamı bilge olmuyor ve bilgelik her zaman bir bilim adamınınki kadar malumatfuruşluk gerektirmiyor. Belki tarihî istisnalardan birisi “Bilge Kral” unvanını herkesin kendisine teslim ederek yakıştırmış olduğu Aliya İzzetbegoviç’tir. Ama onun dışındaki âlim siyasetçilerin tarihi o kadar parlak değil.

Bugünlerde bazı bilim adamlarından veya felsefecilerden ideal siyaset veya ahlâk ve siyaset ilişkisi üzerine okuduklarımız bizzat bu filozofların pratik bilgelikten de ne kadar uzak olduklarını düşündürtüyor ve nasıl öyle olabildiklerini sorduruyor.

Tam bunun üzerinde düşünürken İbn Haldun’dan daha önce defalarca okuduğum “İnsanlar İçinde Siyasetten ve Siyasî Yaklaşımlardan en Uzak Olanların Âlimler Olduğu Hakkında” başlıkla karşılaşmayayım mı? Tabii burada âlimler kelimesi İbn Haldun’un kullanımında epeyce geniş bir anlama sahip.

Bilim adamlarını ve bilhassa sosyal bilimi tamamen siyasetten dışlamayı haklılaştıracak bir etki yapmasını asla istemem elbet. Hatta bugün en ciddi sorunlarımızdan birinin, epey zamandır sosyal bilimlerin müktesebatından eskisi kadar faydalanılmıyor olduğunu düşünürken böyle bir başlığa yer vermem kendimle çelişebilir ama diğer sorun da azımsanabilecek türden değil. Yani bilim adamlarının siyasi öngörüleri veya melekelerinin neden az olduğuna dair İbn Haldun’a, ihtiyatı elden bırakmadan kulak verelim.

Bunun sebebi şudur diye başlıyor İbn Haldun:

“Âlimler teorik düşünmeye, mânâların derinliklerine dalmaya, zihnen o mânâları, duyu organları ile idrak edilen şeylerden soyutlayıp bütünsel ve genel kurallar haline getirmeye ve bu kurallar ile -özel bir madde, kişi, nesil, toplum veya sınıf hakkında değil- genel hükümler vermeye alışkındır. Daha sonra bu bütünsel hükümleri, dış dünyaya uygularlar. Aynı şekilde fıkıhtaki kıyasa olan alışkanlıklarından dolayı karşılaştıkları meseleleri, onların benzerlerine kıyas ederler.

Bundan dolayı verdikleri hükümlerin ve değerlendirmelerin tamamı zihinde kalır ve (uygulanabilirliği açısından) dış dünyadaki meselelere uygunluğu ancak (uzun ve ayrıntılı) araştırma ve değerlendirmelerden sonra sağlanır. Veya genel olarak bu uygunluk hiç söz konusu değildir. Çünkü dışarıda olan zaten zihinde olanın dalları olarak görülür. Tıpkı (Kur’ân ve Sünnetten çıkarılan) şer›i hükümlerin durumu gibi. Bu hükümler Kur’ân ve Sünnette bulunan (temel ilkelerin ve hükümlerin) dallarıdır ve esas olan dış dünyadaki meselelerin onlara uygun olmasıdır. Ancak aklî ilimlerdeki görüşlerin ve değerlendirmelerin durumu farklıdır. Çünkü aklî ilimlerde esas olan bu görüşlerin ve değerlendirmelerin dış dünyadaki meselelere uygun olmasıdır.

Âlimler her türlü görüş ve değerlendirmelerinde, (soyut) zihnî ve fikrî düşünmeye alışkındırlar ve bunun dışında bir şey bilmezler. Siyasi kişilik ise hâriçteki (zihnin dışındaki) şeyleri ve onlarla ilgili durumları gözetmek ve dikkate almak zorundadır. Bunlar ise oldukça belirsizdir. Belki de onlarda, onları benzerlerinin hükmüne tâbi kılmaya ve bütünsel hükümlerin kendilerine tatbik edilmelerine engel olacak hususlar vardır. Toplumsal durumlardan hiçbiri, diğerine kıyas edilemez. Çünkü iki durum bir açıdan birbirine benzese bile, başka açılardan birbirine benzemeyebilir. Ancak âlimler, hükümleri genelleştirme ve meseleleri birbirine kıyas etme alışkanlığına sahip olduğu için, siyasî meseleleri de bu düşünce ve değerlendirme kalıpları içinde ele alırlar ve çoğu zaman yanlışlara düşerler. Onun için bu konularda onlara güvenilmez.

Buna karşılık sağlam bir tabiata ve orta seviyede bir zekâya sahip sıradan biri ileri derecedeki düşünme kapasitesinden uzak olduğu için her maddeyi kendi hükmü içinde ele almakla yetinir. Yine kişiler ve durumlarla ilgili her hususu kendi özel şartları içinde değerlendirir. Kıyas ve genellemeler yoluyla birinin hükmünü diğerine taşımaz. Çoğu zaman değerlendirmelerinde duyu organlarıyla algılanan somut çerçeveyi aşmaz ve soyut zihnî düşüncelere geçmez. Tıpkı denizin dalgalı olduğu zaman, yüzücünün karayı (kıyıyı) terk etmemesi gibi. Şair şöyle diyor: Yüzerken çok uzaklara açılma / Çünkü kurtuluş sahildedir.

İşte bu yüzden sağlam bir tabiata ve orta seviyede bir zekâya sahip sırdan biri, siyasî değerlendirmelerinden emin, insanlarla ilişkilerindeki görüşlerinde isabetli olur. Sonuçta belalardan ve zararlardan uzak bir şekilde, güzel bir yaşama sahip olur. Her ilim sahibinin üzerinde bir bilen vardır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, genellemelerin ve soyutlamaların çokluğundan dolayı, mantık sanatında yanlışlığa düşülmeyeceğinden emin olunamaz.”

İbn Haldun’un bu sözleri aslında karizma hakkındaki çağdaş sosyolojik bulgularla da fazlasıyla örtüşüyor. Daha önce Karizma Zamanları isimli kitabımda yer alan “Karizma, Popüler Kültür ve Faşizm” başlıklı bir makalemde bunları uzun uzun tartışmıştım.

Karizmatik siyasi şahsiyette de bir felsefi veya entelektüel performans arayıp bulamayınca dışarıdan gazel okumaya kalkışan siyaset bilimcisi veya felsefecilerin hiçbirinin siyasi bir başarı kaydetme şansı veya istidadı olmaması yeterince anlamlı değil midir?

Bu paradoks daha çok felsefe götürür.

#İbn Haldun
#Siyaset
#İdeal Devlet
#Aliya İzzetboviç
#Platon