Bu sorudan önce tabii ortaya çıkan son durumdan sonra sorulacak soru: NATO’nun bütün yaptığı neticede kendi kendini gerçekleştirecek, dolayısıyla doğrulayacak kehanetlerde bulunmak mıdır?Malum, Rusya’nın aylardır hatta yıllardır beklenen Ukrayna’ya işgale doğru ilk adımı geçtiğimiz perşembe günü hiç beklenmeyen bir yerden geldi. Ukrayna’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan edenDonetsk Halk CumhuriyetiveLuhansk Halk Cumhuriyeti’ni tanıma kararını dünyaya duyurduklarındaPutin için diplomasinin
Bu sorudan önce tabii ortaya çıkan son durumdan sonra sorulacak soru: NATO’nun bütün yaptığı neticede kendi kendini gerçekleştirecek, dolayısıyla doğrulayacak kehanetlerde bulunmak mıdır?
Malum, Rusya’nın aylardır hatta yıllardır beklenen Ukrayna’ya işgale doğru ilk adımı geçtiğimiz perşembe günü hiç beklenmeyen bir yerden geldi. Ukrayna’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden
ve
’ni tanıma kararını dünyaya duyurduklarında
Putin için diplomasinin sadece bir aldatmacadan ibaret olduğu da görülmüş oldu. İşgalin ilk adımı böylece hiç beklenmeyen yerden geldiyse de devamı beklenen şekilde geliyor ve öyle de ilerliyor. Rusya sadece Donetsk ve Luhansk’tan değil, Ukrayna’nın her tarafından saldırıya geçerek Kiev’in sınırlarına dayandı.
Nerede duracağı konusunda da sadece bu sürat yeterince fikir veriyor.
Bu saatten sonra Rusya’yı bu harekete yönelten şeyin güvenliği için bir “mecburiyet” olduğu tezini ileri sürmenin elbette hiçbir anlamı yok.
Rusya bağımsız bir ülkeyi işgal ederken sadece bu ülkede veya diğer Doğu Avrupa ülkelerinde konuşlanmış NATO silahlarından algıladığı tehdide dayanmıyor. U
krayna’yı topyekûn kendi mülkü, kendi hakkı gibi gördüğünü de ilan etmekten çekinmiyor.
Putin’in perşembe günü aldığı karara gerekçe olarak öne sürdüğü tarih ve kültür tezleri
şimdiye kadar Rusya’nın muhtemel saldırganlığının bir kuruntudan ibaret olmadığını da gösteriyor.
Tabii burada şu soruları sormak yine de çok anlamsız olmaz. Varşova Paktı’na karşı kurulmuş olan
NATO, Soğuk Savaş bittikten ve Sovyetler Birliği’nin öncülüğündeki Varşova Paktı dağıldıktan sonra da Rusya’yı yine potansiyel bir tehdit olarak görmeye devam etti.
Bu tehdit algısının bir sonucu olarak NATO Romanya, Polonya, Letonya, Litvanya ve Estonya’nın NATO’ya üyelikleri ile Rusya’yı neredeyse kuşatacak şekilde genişledi. Bu genişleme başlı başına Rusya’ya belki bugün değilse yarın, ama eninde sonunda tarihsel rolüne dönerek bir tehdit oluşturacağını sürekli hatırlattı.
Rusya’nın aklında yoksa bile, ki bu ne kadar mümkün tartışılır, bu bakış açısı ve bu NATO siyaseti bir bakıma Rusya’yı sürekli kendi tarihsel rolüne dönmeye adeta tahrik ediyordu.
Tabii tehdit olarak algılanan Rusya da kendisine karşı alınan tedbirleri tehdit olarak görüyor ve etrafını kuşatan bu tehdidin, Ukrayna’nın da NATO’ya üye olması durumunda tahammül edemeyeceği noktaya geleceğini öteden beri söylüyordu.
ABD’nin Rusya ile ilgili tehdit algısı Avrupa’ya Almanya üzerinden gaz taşımak üzere kurulan Kuzey Akım 2 Projesine yaklaşımında da hep etkili oldu. ABD bu proje nedeniyle hem Rusya’nın Avrupa’daki konumunun fazla güçleneceği ve Avrupa’yı Rusya’ya karşı koyamayacak hale getireceğini düşünüyordu.
Vakıa da o ki, Putin’in Ukrayna’da böylesi bir çılgınca harekete girişirken güvendiği konulardan birisi de başta Almanya olmak üzere bütün Avrupa’nın elinin kolunun bağlı kalmış olması.
Ukrayna konusunda baştan itibaren verdikleri kışkırtıcı derecedeki bütün desteğe rağmen Avrupa’dan kınamadan öte bir tepkinin gelmemesi ve çok kuvvetle muhtemelen gelmeyecek olmasının en önemli sebeplerinden biri bu.
Ama kuşkusuz başka bir önemli sebep de NATO’nun kendi zafiyeti, güvenilmez yapısı, söylemleri ile icraatları arasındaki çelişki, üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar.
NATO söylem ve politikalarıyla kehanetlerde bulunmaktan öteye gidemiyor. Üstelik kehanetleriyle gelecek felaketleri de çağırmış oluyor. Bir tür kendi kendini doğrulayan kehanetlere imza atıyor ve oturup kehanetinin kurbanlarına ağlıyor.
Putin’in NATO ve Avrupa içindeki bu zafiyeti çok iyi okuduğunu anlayabiliriz.
Ama bu zafiyeti iyi okumasının nihai anlamda kendi siyasetinin sonuçlarını da iyi okuduğu anlamına gelmiyor.
Neticede Ukrayna’ya başlattığı operasyonla dünyada büyük ihtimalle uzun sürece bir istikrarsızlığın önünü de açmış oluyor.
Bu yeni durumda bütün dünyada güvenilmezliğini göstermiş olan Rusya’nın inşa etmeyi düşündüğü yeni dünyanın kralı olma ihtimali de yok.
Bu saldırgan politikaları karşısında Avrupa’nın da NATO’nun da elini kolunu bağlamış olabilir, ancak buradan elde edeceği kazançların onu âbât etme ihtimali yok.
Neticede Avrupa’yı doğal gazla kendisine bağımlı hale getirmişse de
kendisi de elindeki doğal gazı satmak zorunda ve en önemli gelir kaynağı bu.
Bu kozu istediği zaman bu kadar hoyratça kullanan bir satıcıya alternatif arayışları daha fazla gelişebilir. Dahası giriştiği bu macera onu dünyada güvenilmez kılıp izole olmasının yolunu açar ki bu da Sovyetler deneyiminden sonraki yeni bir büyük kapanmaya maruz bırakır.
Sovyet deneyiminin sonu Rusya için nasıl hüsran olduysa, bu yeni maceranın Rusya’yı daha iyi bir yere götürmek için hiçbir işaret yok.
Ne tür tedbirler almış olursa olsun, Avrupa pazarına karşı Çin pazarını bir alternatif olarak düşünüyor olabilir. Nitekim bu ayın başlarında Çin ile yüklü miktarda bir doğal gaz anlaşmasına imza da attı. Ancak bunların hiçbiri Rusya’yı böyle bir maceraya atılırken kaybettiklerini telafi edecek türden değil.
Neticede Rusya dişini, gücünü gösterdi ve bu güç gösterisi karşısındakilerin sefaletini de ifşa etti, ama bu güç gösterisi veya ispatı aynı zamanda Rusya’nın kendisine daha da büyük bir zarar vermiş oluyor.
Bunu da görmek lazım.
Üsküdar Belediyesince düzenlenen Geleneksel 7. Üsküdar Kitap Fuarı’nda bugün Vadi Yayınları Standında saat 15.00 ilâ 17.00 arasında kitaplarımı imzalayacağım. Pazar günü de “İnsan İnsanın Ötekisi” başlığı altında bir söyleşinin ardından Beyan Yayınları’nda 20 ciltlik “Müslüman Olarak Nasıl Bakmalı?” başta olmak üzere diğer kitaplarımı da imzalayacağım.