Peygamber ve stratejik devrim

04:003/11/2021, Çarşamba
G: 3/11/2021, Çarşamba
Yasin Aktay

Hz. Peygamber’i anlamaya çalışmak, onun sünnetine tabi olmanın ilk adımıdır. Anlamadan o sünnete tabi olunmaz. Gerçi dinin önemli bir kısmına, özellikle ibadet kısmına anlamadan da taklit edilerek tabi olunabileceği düşünülebilir.Ancak hiç anlamadan sadece taklit yoluyla tabi olunan bir yol kendi anlamını kendisi yine üretir ve insana belli bir anlayışı kazandırır.“İnandığın gibi yaşamıyorsan, yaşadığın gibi inanırsın”ın bir başka ifadesi,“anladığın gibi yaşamıyorsan, yaşadığın gibi anlamaya”başlarsınız.

Hz. Peygamber’i anlamaya çalışmak, onun sünnetine tabi olmanın ilk adımıdır. Anlamadan o sünnete tabi olunmaz. Gerçi dinin önemli bir kısmına, özellikle ibadet kısmına anlamadan da taklit edilerek tabi olunabileceği düşünülebilir.
Ancak hiç anlamadan sadece taklit yoluyla tabi olunan bir yol kendi anlamını kendisi yine üretir ve insana belli bir anlayışı kazandırır.
“İnandığın gibi yaşamıyorsan, yaşadığın gibi inanırsın”ın bir başka ifadesi,
“anladığın gibi yaşamıyorsan, yaşadığın gibi anlamaya”
başlarsınız. Anlamak, doğru veya yanlış değerlendirmesine bağlı olmaksızın, insan varoluşunun en temel düzeyi.
Sünnet, yaşanırken kendi anlayışın mümine yükleyen bir hikmet de taşır.
İnsan güvendiği, teslim olduğu Allah’ın emrini anlayıp anlamadığına bakmaksızın yerine getirdiğinde o eylemin insana yüklediği bir anlayış, bir kişilik, bir ruh hali oluyor.
SÜNNET YOLU HAYATIMIZIN NERESİNDEN GEÇİYOR
Ancak Peygamber’in bir de daha derin, yoğun bir tarihsel analizle, anlama çalışmasıyla anlaşılabilecek bir sünneti de var.
Onun verdiği mücadelenin tarihsel bir perspektif içinde görülmesi gereken boyutları var. Neticede 1450 yıl önce ortaya konulan tebliğle, tartışmalarla, yoğun sosyal ilişkilerle, kabileler arası siyasetle, savaşlarla dolu dolu geçen bir hayatı var. Bir yandan da tarih içinde hayatlar çeşitlendikçe, çoğaldıkça, zaman geçtikçe tarihin aktörleri, toplumsal yapıları, dilleri, kültürleri büyük değişimler geçiriyor. Hayatının neredeyse hiçbir detayı meçhul olmayan Peygamber’de hiç kuşkusuz bugün veya her zaman yaşayacak bütün insanlar için mükemmel bir örneklik vardır.
Ancak bu değişimin içinde Peygamber’in sünnetinin hangi kulvarlardan geçmeye tekabül edeceğini bilmek Peygamber siyerine her zaman yeniden bakmayı, her zaman yeniden ve daha dikkatli okumayı gerektiriyor.
Son günlerde yayınlanan güzel bir çalışma da çağdaş Arap-İslam düşüncesinin en parlak isimlerinden
Wadah Khanfar’
ın
İlk Bahar
isimli kitabı (Vadi Yayınları, 2020) bu anlama çalışmalarından biri olarak temayüz ediyor. Uzun yıllar
Aljazeera TV
’nin genel yayın yönetmenliğini yapan Khanfar Peygamber Efendimiz’in hayatına, mücadelesine
“strateji”
kavramı açısından bakıyor.
Aslında Hz. Peygamber’in hayatına, belki diğer peygamberlerle, hatta büyük siyasi liderlerle karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken taraflardan birisi onun başı ile sonu arasında sürekli zirveye ve dünyevi anlamda bile başarıya doğru gelişen bir tür
“mutlu son”
hikayesidir.
Sıfırdan başlayıp ömrünün sonunda kısa sürede bir ayağı Endülüs’te bir ayağı Çin’de olan bir nüfuz alanına ulaşacak bir devleti kurmuş, kendisine sadık ve alabildiğine iyi yetişmiş bir topluluk bırakmış olmak hiçbir faniye nasip olmuş bir şey değildir.
Bir anlamda yeryüzünde mürüvvet görmüş belki tek lider, trajedisi olmayan bir hayat ve dini anlayış ve yolu miras bırakmıştır.
MÜRÜVVET GÖRMÜŞ, TRAJEDİSİ OLMAYAN DİN
İslamiyeti
Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Konfüçyanizm
gibi dinler ve
sosyalizm
gibi hareketlerle karşılaştıranlar onu
mürüvvetini görmüş bir din ve peygamber
olarak ayırt etmekte haksız sayılmazlar. Gerçekten de İslam bu dünyada tek bir kişiden başlayarak mesajını kabul ettirebilmek için en çileli yollardan, mücadelelerden geçerek, hicretini yaşayarak ve Medine’de kendi iktidarını kurduktan sonra da mükemmel, mutlu bir model ortaya koyma fırsatı bulabilmiştir. Bunu yaparken, üstelik, yola çıkarken benimsediği kendi değerlerinden, kitlelerce kabul görebilmek için bir aşamada taviz vermek zorunda da kalmamıştır.
Bu açıdan İslam trajedisi olmayan tek dini ve siyasi anlayış sayılabilir.
Ulaşılmış olan bu mükemmel sondan hareketle buraya nereden geldiğinin sorulması aslında bir liderin stratejik akıl veya siyasetinin tespit edilmesi için en iyi yol sayılır.
Nihayetinde stratejik siyaset belirlenen bir hedefe doğru yürürken kullanılan araç ve yollardaki isabetle ölçülür.
Hz. Peygamber’in de ulaşmış olduğu büyük hedefe giden yolda yaptığı bütün tercihlerin onu bu hedefe götürmekte ne kadar isabetli ve ne kadar akıl dolu olduğu takip edilebilir. Khanfar Hz. Peygamber’in mücadelesini ve başarısını kendisinden önceki bazı siyasi liderlerle, imparatorlarla karşılaştırıyor.
Ahameniz-Pers İmparatorluğu’nun en büyük kralı I. Darius, Makedonyalı Büyük İskender,
Julius Sezar ve Büyük İskender gibi isimler de tarihte büyük başarılar elde etmiş figürler. Bunların da ulaşmış oldukları büyük başarılar çok etkili stratejik yollar izlemiş olduklarının kanıtıdır.
Bu başarılara nereden geçip ulaşmış oldukları, bu stratejik aklın ipuçlarını verir.
HZ. PEYGAMBER’İN STRATEJİK DEVRİMİNİN FARKI
Khanfar bu dört müstesna figürün gerçek anlamda dünyanın stratejik haritasını ve güç dengelerini değiştirdiğine dikkat çekerken onların bu sonuca ulaşmak için aynı yöntemi kullandığını söyler:
Bu yöntemin özünde belirli bir ulus ya da imparatorluk aidiyet unsuru ile, otoritenin güçlenmesine ve servetin büyümesine yol açan askeri girişim unsuru yatar.
Hz. Peygamber’in küresel, hızlı ve köklü stratejik devriminin ise bunlarınkinden özde büyük bir farkı vardı.
Onun stratejik yöntemi otoritenin merkezîleşmesi ve servet birikimi esaslarından hareket etmediği gibi, yaptığı devrim de milliyetçi bir hareket noktasından yola çıkarak ya da emperyalist emellerle gerçekleştirilmemişti.

Khanfar Hz. Peygamber’in eylemlerinin stratejik olarak benzersiz ve orijinal oluşunu tam da bu boyuta bağlar ve devam eder.

Hz. Peygamber’in Mekke’nin fethine kadar geçen sürede gerçekleştirdiği stratejik davranışları üzerinden onun stratejik metodolojisini incelemeye çalışıyor.
“Stratejik Davranış”
terimiyle, onun, farklı kuvvetler, kabileler ve fertlerle kurduğu ilişkiler çerçevesinde ortaya koyduğu eylem ve söylediği sözlerin tamamını kasteder. Bu kapsamda, kurduğu bağlantıları, yazışmaları, antlaşmaları, seriyye ve gaza seklindeki askeri girişimleri ile Medine’nin küresel ve mahalli aktörlerle arasındaki ilişkileri ve farklı kabilelere karşı benimsenen dostça veya hastane tutumları yeni bir tarih yazımına konu ediyor Khanfar.

Kitabı konuşmaya sonra devam edelim.

#Wadah Khanfar
#Aljazeera TV
#Hz. Peygamber
#Mekke