Özdemir İnce’ye İnkılap Tarihi Dersi vermek de varmış

04:0017/01/2022, Pazartesi
G: 17/01/2022, Pazartesi
Yasin Aktay

Ne yalan söyleyeyim hiç istemezdim, istemem. Nafile bir çaba olduğunu çok iyi biliyorum çünkü ve tarihe hurafe ve menkıbe penceresinden bakanlara tarihin tabiatını anlatmanın imkânsız olduğuna dair çok söz söylemişliğim vardır. Tarihe dair bütün bildikleri en ilkel heroist yaklaşımları aşamayan ezberlerden ibaret Özdemir İnce gibilerle tartışılacak bir şey değil bu ama bunu da yapmak bazen mukadder hale gelebiliyor.Aslında İnkılap Tarihi genel olarak Türkiye’de hala tam tartışılmadı, tartışılamıyor

Ne yalan söyleyeyim hiç istemezdim, istemem. Nafile bir çaba olduğunu çok iyi biliyorum çünkü ve tarihe hurafe ve menkıbe penceresinden bakanlara tarihin tabiatını anlatmanın imkânsız olduğuna dair çok söz söylemişliğim vardır. Tarihe dair bütün bildikleri en ilkel heroist yaklaşımları aşamayan ezberlerden ibaret Özdemir İnce gibilerle tartışılacak bir şey değil bu ama bunu da yapmak bazen mukadder hale gelebiliyor.

Aslında İnkılap Tarihi genel olarak Türkiye’de hala tam tartışılmadı, tartışılamıyor da. Çünkü onu tartışmanın önüne hiç de tarih ilmiyle alakalı olmayan, tamamen bilim dışı, siyasi hassasiyetler çıkıyor ve açılan her konu tartışılmadan kapanıyor. Doğrusu şahsen ben de bu kadar hassasiyet konusu haline gelmiş bir dönem hakkında çok fazla konuşmak istemem. Hatta hassasiyetleri kaşımanın fazla anlamı yok, geçmişten günümüze ihtilaf ve kavga sebepleri üretmenin bir anlamı yok tavrını sağduyuya daha yakın bulurum. Ancak bir süre önce bir CHP milletvekilinin “Kurtuluş Savaşı’nda dindar-muhafazakârlar yoktu, onlar işgalci taraftaydı, hatta Yunan işgalini savunuyorlardı” şeklinde özetlenecek akla ziyan bir iddia ortaya atınca buna bir cevap için ister istemez tarihin sayfalarını azıcık aralamak gerekti.

Mehmet Akif’in Kurtuluş Savaşı’ndaki konumu, İstiklal Marşı’nın bu milletin kimliği, tarih ve öz bilinci hakkındaki en temel belge olduğu hususu tartışılmaz bir şey. Millî Mücadele’ye yön veren, motive eden, onu halk nezdinde uğruna şehit olunmaya değer bir mücadele kılan o belgede altı çizilen değerler ve şiarlar olmuştur.

Aslında o belge bir referans olmanın ötesinde o dönemde Millî Mücadele’ye katılanlara hâkim olan anlayışı da yansıtıyor. O anlayıştır ki, Mustafa Kemal’i camilerde hutbeler, meclislerde, toplantılarda dini ağırlığı yüksek vaazlar vermeye sevk etmiştir. Meclisin açılışının Cuma gününe özellikle denk getirilme gerekçesine, açılışta okunan dualara, katılanların kimliğine ve kıyafetlerine bakılsın sadece, anlaşılacak tek şey şu:

Millî Mücadele camilerde örgütlenmiş, insanların dini duygu ve heyecanlarından yakıtını almıştır. Kahramanmaraş’tan, Rıdvan Hoca’dan, Sütçü İmam’dan ayrı düşünemezsiniz. Gaziantep’te ve Anadolu’nun her tarafında insanlar asırlardır aşina oldukları bir gaza ruhuyla harekete katıldılar ve İstiklal Marşı onların bu kutlu heyecanını mükemmel bir biçimde resmediyordu. İlk defa söylüyorum, benim rahmetli dedem de bu gerekçeyle bizzat Siirt ulemasının örgütlediği milislerin bir neferi olarak gazaya katılıp yanındaki birçok arkadaşıyla birlikte şehadet mertebesine yükseldi.

Şimdi Kurtuluş Savaşında muhafazakârlar yoktu lakırdısını ileri sürenler bugüne dair nasıl bir kurnazlık peşindeler diye sormayalım mı?

Özdemir İnce İstiklal Marşı’nın sadece ilk iki kıtasını baz almayı, aslında mümkünse tamamını kaldırmayı savunuyor. Sonradan Millî Mücadele’nin bütün birikimine ve mirasına konan zihniyetin Mehmet Akif’i mürteci olarak nitelemesi yeni bir şey değil tabii, ama ondan hazzetmeyen bu kafanın Millî Mücadele’nin ruhuyla uzaktan yakından ilgisi olmadığı da gün gibi ortadadır. Millî Mücadele her şeyden önce bu vatanı vatan kılan ezanların şahadetini bu topraklarda ebediyete kadar inletme mücadelesidir.

İstiklal Marşı ‘Hakkıdır Hakk’a Tapan Milletimin İstiklal” diyor ya, biz de “Şu veya bu kula değil sadece ‘Hakk’a tapan’ ve asla başka kimseye tapmamakta kararlı bir milletin hakkı olan bir istiklal hedeflenmiştir (...) Herhangi bir insanın tanrılaşarak, Hakk’ın razı olmayacağı hiçbir düzenin tesisine yer vermeyen bir ahitnamedir bu” diyoruz. Özdemir İnce buradaki “kimseye” sözcüğünden Atatürk’ü kastettiğim sonucunu müthiş bir “yapısökümü” denemesi yaparak çıkarmış. Hatta ağzımda bu bakla varmış ama çıkaramamışım da o bunu çıkarmış.

Şimdi biz Allah’tan başka kimseye tapmayız derken Özdemir İnce neden Atatürk’ün ismini öne sürüyor olabilir? Onu öne sürünce çekinip “pardon, Atatürk hariç” mi dememizi bekliyor? Daha kötüsü, yoksa Özdemir İnce Atatürk’e mi tapıyor? Tapmakla kalmıyor bizim de tapmamızı mı istiyor? Atatürk bir milli kahraman, Cumhuriyetin kurucusu değil de bir Tanrıya mı dönüşmüş onun nezdinde?

İtirazım yok, isteyen istediği kişiyi kendisine tanrı edinebilir? Tabii ki tavsiye etmeyiz, “Allah’tan başka tapılacak bir ilah yok” der, nasihatimizi yaparız. Elbette kimse bizi Hak’tan başkasına tapmaya zorlayamaz. Ancak, hiçbir ifademde Atatürk’e bir hakaret, bir saygısızlık yokken, ağzımdan neden ısrarla bu anlamda bir “bakla” çıkartmaya çalışıyor? Hem de hiç anlamadığı yollarla, “yapısökümü” gibi çetrefil yöntemlerle?

O yazımda ve konuyla ilgili önceki yazımda İstiklal Savaşı’nın veya milli Mücadele tarihinin sadece Nutuk baz alınarak yazılamayacağı sözlerimden ise Atatürk’e bir saygısızlık, hatta eleştiri bile çıkmaz. Ama Özdemir İnce’den önce aynı kafadakiler bir anda beni Atatürk düşmanı ilan ettiler bile.

Söylediğimiz çok açıktı halbuki ama bu kafanın anlamasını bekleyemiyoruz bile: Nutuk’un sahibi Mustafa Kemal Millî Mücadele’nin tarihini kendi bakış açısından anlatmıştır. Mutlaka tarihi bir belge olarak çok değerlidir. Ancak o anlatımda kendileriyle sonradan ihtilafa düşmüş olduğu birçok silah arkadaşının itiraz ettiği birçok konu vardır.

Mesela Kazım Karabekir, Rauf Orbay gibi Millî Mücadele’de hayati öneme sahip son derece değerli insanların olup bitenlerle ilgili kendi anlatımları da var ve Nutuk’takinden farklıdır. Üstelik Nutuk yayınlandıktan sonra bu belgeye alternatif hiçbir anlatıma ifade fırsatı bile tanınmamış olduğu da tarihte gerçeklerin peşindeki insanların takip etmeleri gereken hayati bir konudur. Kazım Karabekir’in anlatımına fırsat bile verilmedi, anlatmak istediği kitap matbaada hiçbir okuyucusuyla buluşmasına izin verilmeden imha edildi. Sonradan tefrika etmeye başlayan Tan Matbaası’nın başına gelenler malum. Yani Millî Mücadele tarihine dair ciddi bir kaynak sorunu varsa da bu ağır sansür hakkındaki kesin bilgi tarihçiye ulaşan bilgilerin gerçekliğini değerlendirme konusunda yeterli bir fikir verir.

Şimdi isteyen Nutuk’la yetinsin, ama daha bilimsel temellerde bir tarih yapmak isteyen için yeterli olmadığını söylemek basit bir tarihte yöntem uyarısıdır, mümkün her türlü kaynağın değerlendirilerek yazılması gerekir tarihin.

Tabii amaç gerçekten tarih yazmaksa. Yok, bize tarih değil ideoloji lazım, buna da eldeki menkıbeler ve efsaneler yeter diyenlere söyleyecek sözümüz olamaz tabii. Herkesin inancı kendine.

#Özdemir İnce
#Mehmet Akif
#Nutuk