Osmanlı’ya karşı bu neyin motivasyonu?

04:0012/09/2022, Pazartesi
G: 12/09/2022, Pazartesi
Yasin Aktay

Yeni Şafak·Yasin Aktay - Osmanlı’ya karşı bu neyin motivasyonu?İzmir’in Yunan işgalinden kurtuluşunun yüzüncü yıldönümü münasebetiyle İzmir’de sergilenen tarih katliamı günlerdir konuşuluyor.Tarihin her zaman yeniden yazılan bir tabiatı vardır elbet.Kim tarafından yazılıyor? Ne için yazılıyor? Günümüzün hangi ilgileri veya soruları eşliğinde yazılıyor?Bütün bunlar bildiğimiz tarihi yeniden ve farklı bir şekilde yazmaya sevk ederken tarihi bilginin ve bakış açılarının da çeşitlenmesi kadar normal

İzmir’in Yunan işgalinden kurtuluşunun yüzüncü yıldönümü münasebetiyle İzmir’de sergilenen tarih katliamı günlerdir konuşuluyor.
Tarihin her zaman yeniden yazılan bir tabiatı vardır elbet.
Kim tarafından yazılıyor? Ne için yazılıyor? Günümüzün hangi ilgileri veya soruları eşliğinde yazılıyor?
Bütün bunlar bildiğimiz tarihi yeniden ve farklı bir şekilde yazmaya sevk ederken tarihi bilginin ve bakış açılarının da çeşitlenmesi kadar normal bir şey olmuyor.
Tarihe bakış tarihi belgeleri de verileri de farklı bir hikaye içinde yazmayı da mümkün kılıyor.
Buraya kadar herşey normal ve farklı tarih açıları birbiriyle bilgi belge yarışı içinde tartışabilirler de.
Ancak tarihin siyasi temsil makamındakilerce laylaylom bir laubalilik içinde hiçbir mesnede dayanmadan ve ortama göre cahilce bir siyasi fırsatçılık konusu haline getirilmesi
olayı çok farklı bir yere götürür. Kendi bindiğiniz dalı da koparırsınız.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
’nın kutlama çerçevesinde düzenlenen konserde yaptığı konuşma
kız çocuğunu kuyuya atmak isterken kendisine gökten bir keçi indirilen Hz. Nuh hikayesi
gibi. Büyük bir fanatizmle temsil ettiği Kemalizm adına ağzından çıkan ifadeler, ortada ne Kemalizm bırakıyor ne
Mustafa Kemal
ne Kurtuluş Savaşı ne dost ne düşman ne de tarihten bir anlık doğru hatırlanan bir hafıza.
Aslında Kemalist tarihin en önemli kurucu olaylarından biridir İzmir’in kurtuluşu.
Bunun
“denize dökülen Yunanlılar”
gibi ciğer soğutan epizotları da vardır ve bütün bir Kemalist genesisin en önemli olaylarındandır. Ama bunların hiçbirinde Yunanlılar birincil düşman olmaktan kurtulamazlar.
Bu elbette tartışılabilir ve tartışılmıştır da.
Türk Kurtuluş Savaşı’nın asıl aktör olan İngilizler yerine Yunanlılara karşı verilmiş olması ve bunun üzerinden tarihsel, milli bir gurur ve kimlik üretilmiş olması her zaman asıl sorgulanması gereken şey olmuştur.
Ancak Kemalist tarihsel itikat bunu sorgulatmadan her zaman düşman odağına sadece Yunan’ı koyar.
Dünya Harbi’nde İngilizlere karşı verdiğimiz ve kazandığımız savaşlar bile bir kutlama konusu yapılmaz, tarih konusu olmasın diye.
Kutu’l Amare
Zaferi’nin bütün bu millete nasıl unutturulabilmiş olduğunu yakın zamana kadar kimse bilmiyordu bile.
Milli kimliğimizin bir tarafının Yunan karşıtlığı üzerine, kuruluşumuzun da Yunan’dan kurtuluş üzerine kurulu olması aslında neresinden bakarsanız Türkiye’nin tarihsel ve milli büyüklüğüyle hiç de bağdaşmayan bir şey.
Ama burada bir tercih yapılması gerekiyordu. İşgalin asıl gücü ve yöneticisi, Yunan’ın da arkasındaki güç İngilizler olduğu halde İngiltere milli kimliğimizin ötekisi, düşmanı olarak görülmedi.
Trans-Kemalizm siyaseti
Yunan düşmanlığı Kemalist tarihyazımında Osmanlı’nın maruz kaldığı işgalin asıl aktörünü korumak üzere öne konulmuştur ve önemlidir. Neredeyse Yunanlılar İzmir’i kendi başlarına, kendi güçleriyle işgal etmiştir, oysa onları İzmir’e çağıran ve her türlü desteği veren de yine İngilizlerdi.
Bu kadarına da Kemalist tarihyazımında yer var aslında.
Ama İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı yüzüncü yıldönümünde bambaşka bir tarih okuyor:

“Yüz yıl önceydi... Bu toprakları yönetenler (...) sadece ve sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar. İnsanlık onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ayaklar altına aldılar, teslim oldular. Bir sabah emperyalist ülkelerin askerleri, kirli çizmeleri ve kirli emelleriyle körfezin sularını ve güzelim şehrimizi işgal etti.”

Binlerce gencin bulunduğu çılgınca bir müzik ve eğlence ortamının sarhoş edici etkisi altında bir hezeyan deyip geçiştirilecek bir konu değil elbet.

Yoksa ancak böyle mi çıkılabilir bu işin içinden?

Belki öyle,
zira
bu kadarı Kemalist tarihyazımında bile olamaz.
Bu artık Kemalizm adına tarihsel bilincin kendini aşması, iyice bir
trans
hale gelmesi, kendini yiyip bitirmesi veya tersine dönmesi anlamına geliyor. Ünlü Fransız felsefeci
Jean Baudrillard
bu sürecin aynısının
Aydınlanma, modernlik, ekonomi, sanat
için gerçekleştiğini yazmıştı. Bunların eksikliğinden değil fazlalığından kaynaklanan kendilerini aşmaları, aksine dönüşmeleri ve anlamsızlaşmaları.
Vaka son zamanlarda Kemalist ideolojinin resmi temsilcisi
CHP’nin Atatürk mirası adına ne varsa
sanki
yetkilendirilmiş bir tüketici
gibi yiyip bitiriyor olması karşısında buna da şaşırmıyoruz.
HDP ile ilişkilerin müteselsil olarak PKK’ya oradan da PYD ve oradan da ABD mandacılığına bağlanması nasıl bir yetkiyle olabiliyor?
Kemalizm adına sergilenen aşırılığın
Kemalizm’in en hassas en kutsal alanlarını da imara açma yetkisi hissettiriyor ol
ması örneğini ibretle izlemiş oluyoruz.
Tunç Soyer
’in okuduğu tarih ise bu yetkiyle de alakası yok. Tevil götüremeyen bir saçmalama örneği, Kemalizm adına sergilenen fanatizmin Kemalizm’i de aşacak bir anlamsızlık noktasına varışı
Trans-Kemalizm
deyişimiz bu yüzden.
Yoksa herkesin bildiği bir şey, İzmir’in kurtuluşuna da götürecek şekilde Mustafa Kemal’i Anadolu’ya olağanüstü yetkilerle ve imkanlarla, araç ve elemanlarla birlikte görevlendirerek gönderen bizzat
Sultan Vahdettin
’di.
Hatta
Murat Bardak
çı
Kurtuluş Savaşı’nın kendisinin bir Osmanlı devlet operasyonu olduğunu anlatır.
Yunan’ı düşman olmaktan çıkarıp, onun arkasındaki İngilizleri de hiç hatırlamayıp, onlara karşı olabilecek en etkili tedbiri alan Osmanlı’ya kin kusturan motivasyon nereden geliyor olabilir?
#Yunanistan
#Tunç Soyer
#Kemalizm
#Sultan Vahdettin
#Murat Bardakçı