Soykırımcı İsrail’in eli kanlı Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ABD Kongresi’ndeki hitabı ve Kongre üyelerince defalarca ayakta alkışlamasına dair görüntüler ne kadar gerçeküstü gibi gelse de, çağımızın, içinde bulunduğumuz dünya düzenimizin, modernliğimizin, çağdaşlığımızın gerçek yüzünü temsil ediyor. Tabi yaşanan gerçeklerle temsil arasındaki mesafe, halkı temsil eden Kongre ile halkın kendisi arasındaki mesafe, ABD ile diğer dünyalar arasındaki mesafe, ABD aklı ile adalet ve vicdan arasındaki
Soykırımcı İsrail’in eli kanlı Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ABD Kongresi’ndeki hitabı ve Kongre üyelerince defalarca ayakta alkışlamasına dair görüntüler ne kadar gerçeküstü gibi gelse de, çağımızın, içinde bulunduğumuz dünya düzenimizin, modernliğimizin, çağdaşlığımızın gerçek yüzünü temsil ediyor.
Tabi yaşanan gerçeklerle temsil arasındaki mesafe, halkı temsil eden Kongre ile halkın kendisi arasındaki mesafe, ABD ile diğer dünyalar arasındaki mesafe, ABD aklı ile adalet ve vicdan arasındaki mesafe…
Bütün bu mesafeler arasında kaybolan bir akıl, vicdan, hakikat. Tam da orada kaybolduğu için tam da orada aranacak, orada bulunacak değerler.
Ortadoğu’da veya genel olarak
İslam dünyasında devlet elitleri ile halklar arasındaki mesafe
her zaman konuyla ilgili ilk vurgulanan gerçektir. İsrail’in Gazze’ye karşı 295 günü uygulamakta olduğu soykırıma bakarak “nerede bu İslam Dünyası!” diye bağıranların karşısına çıkan ilk gerçek. 2 Milyar Müslümanın bizzat tamamını tahkir ve tezyif sayılabilecek bütün bu saldırılar karşısında o kadar Müslümanın yetersizliğinin ne yazık ki en bariz açıklaması.
Başları olmadıktan sonra, onları temsil edecek bir siyasi oluşumdan yoksun olduktan sonra 2 Milyar değil de 100 milyar olsa sayıları ne kıymet ifade eder?
Sadece İsrail’in Filistin’e karşı, Mescid-i Aksa’ya ve bütün mukaddesatına karşı 75 yıldır devam etmekte olan işgali ve saldırganlıkları konusunda değildir bu tepkisizlik. Esasen 100 yıldır Müslümanlar her türlü işgale, zulme, katliamlara, soykırımlara, nefret söylemlerine maruz kalıyorlar. Müslüman halklar bütün bu olup bitenler karşısında kahrolacak kadar üzgünler, mustaripler ve kendi yöneticilerinden bunlara karşı bir tedbir arzu ediyorlar.
Ancak yöneticiler halklarının bu arzularını gerçekleştirmekten çok uzak. Umursadıkları bile yok.
Vaka, İslam Dünyasında halklar ile siyasi temsilcileri arasında çok açık, bariz bir mesafe, bir açıklık, bir fark vardır.
Hatta halklar ile yöneticiler tamamen farklı telden çalarlar. Aslında işgal veya kolonyalizm koşulları ile izah edilebilecek bu farklılık ve mesafenin İslam dünyasına özgü olduğunu zannediyorduk ya.
7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı’nın ifşa ettiği en önemli gerçek, bütün demokratik, düşünce, eylem ve ifade özgürü, devlet-ulus el ele görüntüsüne rağmen Batı dünyasının da aynı mesafeyle yönetildiği.
Çünkü halkların İsrail soykırımına karşı sergilediği tepkiler devletlerinin konumundan çok farklı olduğu yerler var. Bilhassa
ABD, İngiltere ve Almanya
. Bunların da işgal altında olduğuna dair gerçeği Aksa Tufanı bütün çıplaklığıyla açığa çıkarmış oldu.
ABD’nin soykırımcı İsrail’e sınırsız desteği zaten Ortadoğu’daki bütün sorunların başı
. ABD halkı 7 Ekim’den bu yana yaşanmakta olan soykırımı onaylamadığını bütün vesilelerle gösteriyor.
ABD üniversiteleri 1968 olaylarından beri, belki o zaman bile yaşanmamış protestolara sahne oluyor.
Bütün büyük kentlerde ABD tarihinde görülmemiş protestolar ABD halkının İsrail politikalarında ülkesinin yanında olmadığını gösteriyor.
Buna rağmen hükümet İsrail’e desteğine görünürde bazı tereddütler yaşayarak da olsa devam ediyor.
ABD üniversiteleri, sivil toplumu ve halkı arasında ortaya çıkmış olan bu irade belli ki hükümetin tavrına alabildiğine muhalif.
Ancak Kongre üyeleri tamamen halklarının bu sert rüzgarına karşı inatla durur gibi, adeta zor olanı yapıyor.
Soykırım suçlusu, yeri Kongre değil mahkemeler, ardından zindan olması gereken Netenyahu’yu büyük bir coşkuyla karşılamaktan çekinmiyor.
Kongre’nin yani halkın iradesinin doğrudan temsilcisi iddiasındakilerin halklarının bu iradesine karşı bu kadar pervasız olabilmeleri ABD’de demokrasinin nasıl kaçırılmış olduğunu gösteriyor.
Görünürde her şey demokratik bir süreçle gerçekleşmektedir ama halkın hiç istemediği kararlara sahip insanlar temsilci olarak seçilmektedir.
100 gün sonra ABD’de gerçekleşecek olan seçimlerde Biden (artık Kamala Harris) ve Trump tam da bu soykırım gündemi esnasında, bütün dünyanın İsrail’e yan yana görünmekten çekindiği bir bağlamda İsrail’e destek vaatlerinde birbirleriyle yarışıyor.
Yani dışarıdan gördüğümüz ABD halkındaki kitlesel İsrail karşıtlığının seçimlerde bir temsili yok.
Seçimlerde ABD’nin İsrail’e destek vermesini istemeyenler kime oy verecekler? Onlar için bir seçenek yok. İki birbirinden kötüden biri seçilecek.
Kongre üyeleri ABD’deki Siyonist lobilerin desteğine bağlı ve muhtaç oldukları yönünde yürüyen efsanelere haddinden fazla inanıyorlar
. Bu efsanelere bu batıl inanç kendilerini zincirliyor, farkında değiller. Vaka, elbette bu lobilerin para, medya, network ve sair güçleri var. Bu güçleriyle Kongre üyeleri üzerinde oluşturdukları iktidar, seçme gücünü demokrasinin en etkisiz ve en anlamsız halkasına dönüştürmüş durumda. Öyle bir sonuç ki, ABD demokrasisi Mısır demokrasisinden hallice bir seviyeye düşmüş oluyor.
Bu arada Kongre üyelerinin bu ucuz ve aşağılık hesaplarının boşa çıkma ihtimali gözüküyor ki, başkan adayı ve Başkan yardımcısı Kamala Harris Netenyahu ile görüşmesinin ardından hiç beklenmeyen bir açıklama yaptı.
Gazze’deki katliamları, çocuk ve sivil ölümlerini göz ardı edemeyeceklerini ve bunun bir an önce son bulmasının zamanının gelip geçtiğini söylerken, belki de gözü lobi desteklerine olan tamahkarlıkla dönmüş olan Kongre üyelerinin içinde bulunduğu cinnet durumuna da ışık tutmuş oluyordu.
Netenyahu’yu ayakta alkışlayan kongre üyeleri İsrail’i ABD’nin bölgedeki en büyük müttefiki olarak niteliyor ama aslında İsrail’in bir proje olarak ABD üzerindeki en büyük yük olduğunu görmüyorlar.
İsrail’i merkeze alan Ortadoğu politikaları ABD’yi uzun vadede bölgede tutunamayacak, bölge halkları nezdinde itibarsız, sözüne, ittifakına güvenilmez, kötü niyetli bir aktöre dönüştürmüş durumda. ABD’nin İsrail için feda ettiği servetlerin yanında itibarını da alıp götürmekte ve ABD bunun karşılığında aslında hiçbir şey kazanmamaktadır. Bu gerçek aslında demografik yapısı da sürekli değişmekte olan ABD’de her geçen gün daha da anlaşılmaktadır: İsrail’in ABD’ye bölgedeki ittifak getirisi, götürdüklerinin yanında hiçbir şeydir. İ
srail aslında ABD’ye düşmandır. En büyük düşmanlığının göstergesi de ABD Kongresi’ni lobi faaliyetleri ve para gücüyle kaçırmış olmasıdır.