Bingöl’de başını kollarının arasına sıkıştırarak bir süre beraber yürüdüğü şehit yakınına ettiği iğrenç küfürle gündeme gelenİyi Parti Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan’agösterilen tepkilerde bir anormallik görenlerin suç ortaklığına dönüşen pişkinliğini bir yana koyalım. Böyle bir iğrençliği başkası yapsa aynı infialin olmayabileceği ihtimalini de başka bir yana koyalım.Burada Lütfi Türkkan kişiliğinin bu infialin gücünü arttıran, onu daha da patlatan, daha da kabul edilmez kılan yanları olduğu
Bingöl’de başını kollarının arasına sıkıştırarak bir süre beraber yürüdüğü şehit yakınına ettiği iğrenç küfürle gündeme gelen
İyi Parti Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan’a
gösterilen tepkilerde bir anormallik görenlerin suç ortaklığına dönüşen pişkinliğini bir yana koyalım. Böyle bir iğrençliği başkası yapsa aynı infialin olmayabileceği ihtimalini de başka bir yana koyalım.
Burada Lütfi Türkkan kişiliğinin bu infialin gücünü arttıran, onu daha da patlatan, daha da kabul edilmez kılan yanları olduğu hiç de anlaşılmaz bir durum değil.
Lütfü Türkkan yıllardır ırkçılık boyutlarına varan milliyetçilik, herkesi vatan hainliğiyle suçlayacak üsttenciliğiyle üstlendiği ama hiçbir şekilde (veya yeterince) sınanmamış vatanseverlik iddiasıyla tam bir söylem terörü estiren biri olarak temayüz etti.
MİLLİYETÇİLİK ADINA SİYASİ HARİCİLİĞİN TİPİK ÖRNEĞİ
“Yeterince sınanmamış” ifadesini özellikle paranteze aldık
çünkü vatanseverlik iddiasının en küçük sınavlarında bile bu tür şahsiyetlerin en büyük davaları kendi çıkarlarına feda ettiklerini, en büyük davaları kendi çıkarları için bir kazanç kapısına dönüştürdüklerini de görüyoruz.
Daha önce değişik vesilelerle dile getirdiğim
milliyetçilik adına, vatanperverlik adına boy gösteren çağımızdaki tipik suretleridir bunlar.
Tıpkı hariciler gibi sonradan katıldıkları bir davanın tek gerçek sahibi olduklarını iddia ederek, davanın sahiplerini piyadeye çıkarma konusunda olabildiğince mahir de olabiliyorlar.
Ama herkese yaptıkları kıyıcı suçlamalara karşılık kendileri aynı mevhum suçları işleme konusunda sınırsız bir imtiyaz da ele geçirirler.
Anlaşılmaz bir şey değil. İktidarın mantığı bu zaten. Faşizan yollarla elde edilen veya faşizan sonuçlar üreten söylemsel iktidarlarda egemen istisnayı koyandır. Tersinden ilerlediğimizde, istisnayı koyan egemenliği de ele geçirmiş olandır.
İktidar aygıtı kimin elinde olursa olsun, söylemsel iktidar kendi mecrasında böylece işler durur. Ancak söylemsel iktidarı sürdürenin de bir aşamada ulaştığı şımarıklık onun en büyük tehdididir. Söylemsel iktidar zannedildiği gibi mutlak bir iktidar değildir ve burada siyasal haricinin istisna imtiyazını hoyratça kullanmaya izin vermez.
ÇÖZÜM SÜRECİNİ VATANA İHANET OLARAK NİTELEYİP HDP İLE İTTİFAKIN MİLİTANI OLMAK
Türkiye’de samimi niyetlerle ve arayışlarla başlamış olan demokratik açılım veya çözüm sürecini her fırsatta vatana ihanet gibi resmeden bir anlayışın en fanatik temsilcilerinden biri oldu Türkkan.
Oysa çözüm süreci bir ülkenin insanlarının samimi çözüm arayışından başka bir şey değildi. Bunu terör örgütü ve onun siyasi uzantısı olan HDP’nin kötü niyetli bir suiistimal fırsatı olarak değerlendirmiş olması onların ayıbı ve kabahati idi. Bu konuda onlar da samimi olsalardı sonuna kadar gidebilir ve Türkiye’de siyasetin bambaşka bir seyri oluşabilirdi.
Süreci devletin zaafı gibi okuyup bundan kendilerine bir fırsat devşirmeye kalkışan PKK ve HDP’nin o zamanki şımarık davranışları bile son kertede çözümün gerçek adresini herkese göstermiş oldu.
Aslında devlet açısından da bu sürecin yaşanması bizzat Kürt halkına olmazların aynelyakin gösterilmesi açısından bir vesile oluşturdu.
Ne PKK’nın ne de HDP’nin çözüm aradıkları yoktu. Onlar için meselenin bizzat kendisi geçim kaynağıydı. Kürt meselesinin çözülme ihtimaline bile tabularına dokunulmuş derecesinde tepki göstermeleri bundandı. Dahası onlara aslında efendilerinin buyruğu çözüm değil, çatışma ve nihayetinde Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması veya bölünmesiydi.
ÇÖZÜM SÜRECİ HDPKK’NIN VE ARKASINDAKİLERİN FOYASINI ORTAYA ÇIKARDI
AK Parti aslında çözüm sürecinde sergilediği samimi yaklaşımıyla HDP ve PKK’nın bütün foyalarını ortaya çıkarmış oldu.
Çözüm süreci planlandığı gibi gitmediyse bile gerçek çözüme giden yolun önünü açtı. Çözüm, Kürt halkının temsilcisi olarak PKK’nın değil bizzat Kürt halkının dikkate alınmasıdır.
Bu siyaset şu ana kadar doğruluğunu kanıtlamış durumdadır. Herkese hak ettiği muamele yapılmaktadır. Terörle hakkettiği dille konuşulmaktadır ve bu dil şu anda son derece etkili olmaktadır.
Ancak bu, Kürtlerin ne inkâr edildiği ne de kimlik, kültür veya ekonomik taleplerinin gözardı edildiği anlamına gelmiyor.
Hafta sonu Batman’da Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın halkla, gençlerle girdiği diyaloglar, buradan oraya çıkan tablo bu açıdan yeni ve son derece güçlü bir referans alanı oluşturmaktadır.
LÜTFÜ TÜRKKAN’IN ÖNÜNE KONAN HESABA İTİRAZI
Lütfi Türkkan’ın milliyetçilikte mangalda kül bırakmayan ve Türkiye’de insani siyasetlerin ve çözümlerin önünde çirkin-acımasız bir tıkaç haline gelen aşırılığı olmasaydı belki bu hareketi o kadar infial yaratmazdı.
Ancak hem kendisinin hem de partisinin geçmişte Kürt meselesi konusunda sergilediği bu tavırlar ister istemez kendilerini bugün nihayetinde PKK ile aynı ittifak zincirine bağlayan siyasetlerin hesabıyla karşı karşıya çıkarıyor.
Bu hesabı yeri gelir Bingöl’de bir şehit yakını sorar, yeri gelir İstanbul’da gezdiği bir esnaf önüne koyar.
Bingöl’de hesabını önüne koyan şehit yakını olabildiğince haklı ve alacaklı.
Ama bu haklılığına karşı küfür basmadan önce Lütfü Türkkan’ın sergilediği fiziksel şiddet daha da ürkütücü.
Şehit yakınının başını kollarının arasına koyarken, sokakta olmasa veya kaydeden kameralar olmasa orada boğacak gibi bir his veriyor.
Önüne konulan hesaba belli ki çok kızmış, ama hesap onun hesabı. Yaptıkları, yedikleri önüne konulmuş. Sözle, belgeyle yapacağı itirazı olmayınca şiddet ve küfür devreye girmiş.
Ancak hem hesabı vermeye yanaşmayıp üstüne bir de galiz küfrü basmak, sizi insanlıktan çıkardığı gibi siyasal alanın da dışına çıkarır.
#İYİ Parti
#Lütfü Türkkan
#HDP
#PKK