Brüksel’de bugün toplanmakta olan NATO liderler zirvesinde ittifakın on yıllık stratejik eylem planı, dolayısıyla önümüzdeki on yıl içinde ittifakın misyonu ele alınacak. Bu misyonun son zamanlarda ciddi bir aşınmaya maruz kalmış olduğu muhakkak.Avrupa sınırlarını Rusya’ya karşı koruyamamış, Kırım’ın ilhakı, Ukrayna’ya karşı tehditler ve genel olarak Ortadoğu’da, Suriye’de, Libya’da ortaya çıkan durumlara karşı hiçbir koruyucu, düzen kurucu misyonu yüklenememiş bir NATO’nun bundan sonra neyi yapabileceğine
Brüksel’de bugün toplanmakta olan NATO liderler zirvesinde ittifakın on yıllık stratejik eylem planı, dolayısıyla önümüzdeki on yıl içinde ittifakın misyonu ele alınacak. Bu misyonun son zamanlarda ciddi bir aşınmaya maruz kalmış olduğu muhakkak.
Avrupa sınırlarını Rusya’ya karşı koruyamamış, Kırım’ın ilhakı, Ukrayna’ya karşı tehditler ve genel olarak Ortadoğu’da, Suriye’de, Libya’da ortaya çıkan durumlara karşı hiçbir koruyucu, düzen kurucu misyonu yüklenememiş bir NATO’nun bundan sonra neyi yapabileceğine dair başta kendi üyelerine sonra bütün dünyaya söyleyeceği ne olacak? Can alıcı soru bu.
İttifak kendi üyelerinin güvenliğini sağlamaktan aciz olduğu gibi bir üyesi olan ABD’nin veya Fransa’nın bütün üyeler üzerinde zaman zaman emrivakilerle kurmaya çalıştığı hegemonya iddialarının da baskısı altında.
Aynı üyeler NATO üyesi olmayan ülkelerle kendi üyesi ülkeler aleyhine yaptıkları keyfi işbirlikleriyle de ittifakı her şeyden önce anlamsızlaştırıcı bir etki yapmaktadırlar. Kendi yaptıklarına bakmaksızın yine de ittifakın yükümlülüklerini diğer ülkeler üzerinde pişkince bir baskı unsuru olarak kullanmaktan da geri durmuyorlar.
ABD Dışişleri Bakanı
Liderler Zirvesi’ne sadece üç gün kala, yaptığı bir açıklamada “Türkiye’nin birçok bakımdan bir NATO müttefikinin davranması gerektiği şekilde davranmadığını” söylemiş. Konuşmasında, Türkiye ile Rusya’dan S-400 alımı, Doğu Akdeniz’de atılan adımlar, insan hakları ve gazetecilere muamele gibi konularda endişe ifade etmiş olan
Blinken, Başkan Joe Biden’ın bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinde bu konuları gündeme getireceğini de söylemiş.
Böylece daha görüşmeye başlamadan önce Türkiye’ye karşı aklı sıra ilk ayarını vermiş oluyor. Böylece herkesin Erdoğan’a karşı Biden’ın okuyacağı deklarasyona dikkat kesilmesini sağlamış oldu.
Oysa durum tam tersi. Herkes biliyor ki, NATO müttefikinin davranması gerektiği gibi davranmayan ABD’nin kendisi ve bugün gerçekleşecek olan görüşmede Biden’ın Erdoğan’a söyleyeceklerinden ziyade Erdoğan’ın Biden’a söyleyecekleri çok daha büyük öneme sahip.
Erdoğan, Biden’a okuyacaklarını aslında günlerdir anlatıyor. Brüksel’e yola çıkmadan önce de Havaalanında düzenlediği toplantıda söyledi.
Bir NATO üyesi olarak başka bir üyesine yönelen tehdidi kendisine yönelmiş gibi görmesi gereken ABD bilakis Türkiye için açık bir tehdit olan ve kendi terör tasnifinde dahi terörist olarak kodlanmış olan PKK/PYD/YPG teröristlerini destekleyerek her şeyden önce NATO’nun köküne kibrit suyu döküyor.
ABD’nin Suriye’de, NATO’daki müttefiki olan Türkiye’nin burnunun dibindeki faaliyetlerinin amacı ve stratejisi nedir?
Bu konuda Türkiye’yi neden bilgilendirmemekte ve Türkiye’ye karşı neden şeffaf davranmamaktadır? DAEŞ’le mücadele önceliği varsa DAEŞ’le mücadeleyi dünyada Türkiye kadar başarılı ve gerçek anlamda yapabilmiş başka bir ülke veya aktör yok?
Burada kendi kendine neden düşman-oyun ve savaş stratejileri kurarak müttefiki bir üyenin terörist düşmanlarıyla iş tutmaktadır?
Bunlar son derece basit, yalın ve ortadaki gerçekliğin fars ettiği sorular.
Aynı soruları kuşkusuz FETÖ için de tekrarlayabiliriz.
Türkiye’deki gazetecileri NATO üyesi olma vasfıyla dert eden ABD’nin bölge güvenliğini, istikrarını ve demokrasisini tarumar eden İsrail’in daha iki hafta önce Gazze’de işlediği katliamlara, bu katliamları dünyaya yansıtmaya çalışan ve içinde onlarca gazete-TV ofisinin bulunduğu medya binasını yeknesak etmesine dair de bir çift laf duysak ya?
Bu konuda gazeteci kılığı altında darbe örgütlenmeleri kuranların derdine düşmesinin kendisi bile NATO müttefikinin dostluğuna, müttefiklik hukuku ve ahlakına ne kadar uzak düştüğünü anlatıyor sadece.
Türkiye’nin
NATO müttefiki olma hukukuna aykırı gören ABD Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlamak için ihtiyaç duyduğu savunma sistemlerini neden temin etmediğine veya nasıl temin edeceğine dair nasıl bir açıklaması var?
Müttefikinden hep bir şeyler alan ve hiçbir şey vermeyen bir üyenin NATO ittifakına nasıl bir katkısı olabilir?
Böyle bir ittifakın üyelerine nasıl bir faydası olabilir? Belli ki üyelerine hiçbir hayrı dokunmayan böyle bir ittifakın dünyaya söyleyeceği ne olabilir?
Aynı Blinken, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin bazı girişimlerinden geri adım atmasından memnuniyet duyduklarını ifade ederken, Ankara’nın Güney Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesi olarak gördüğü sulardan gemilerini çekmesi ve sondaj faaliyetlerine son vermesini olumlu bulduklarını da belirtmiş, ama bu arada aradaki ihtilaf noktalarından birinin de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Rumlarla girdiği ihtilaf olduğunu ifade etmiş.
Burada NATO üyesi olmayan Rumları bir ihtilafta peşinen haklı sayan yaklaşımıyla ABD yine bir müttefik gibi davranmaktan ne kadar uzak olduğunu göstermiş oluyor.
24 Nisan’da Biden’ın 106 yıl önceki hadiseleri “soykırım” olarak niteleyen saldırgan ve hadsiz açıklamaları da işin cabası.
Bütün bunlar ABD tarafından verilmesi gereken hesaba dahil konular. ABD’nin soracağı değil vereceği hesabı var ve bu hesabın görülmesi için bugün ilk buluşma günü. Rast gele!
#NATO
#ABD
#Türkiye
#Rum
#Blinken
#Doğu Akdeniz
#Biden
#Soykırım