Türkiye’nin Madrid Zirvesi’nin öncesinde ve esnasında ortaya koyduğu itirazlar, muhalefet, eleştiriler, NATO içindeki muhalif olarak görülmesini sağlayacak cinsten.Gerçekten Türkiye mensubu olduğu bir ittifakın sürekli kendi aleyhine işleyen yanlarını veya diğer üye ülkelerin yararına bir çözüm üretmeyen aksamalarını en yüksek sesle gündeme getiren üye konumunda.Aslında NATO’nun tarihi kendi içinde bu tür muhalefet söylemlerine çok da yabancı değil. Zaman zaman bazı üye ülkelerin birliğin kendisine
Türkiye’nin Madrid Zirvesi’nin öncesinde ve esnasında ortaya koyduğu itirazlar, muhalefet, eleştiriler, NATO içindeki muhalif olarak görülmesini sağlayacak cinsten.
Gerçekten Türkiye mensubu olduğu bir ittifakın sürekli kendi aleyhine işleyen yanlarını veya diğer üye ülkelerin yararına bir çözüm üretmeyen aksamalarını en yüksek sesle gündeme getiren üye konumunda.
Aslında NATO’nun tarihi kendi içinde bu tür muhalefet söylemlerine çok da yabancı değil. Zaman zaman bazı üye ülkelerin birliğin kendisine yüklediği sorumlulukları diğer ülkelerden daha fazla üstlenmek dolayısıyla büyük serzenişleri oluyordu.
Önceki ABD başkanı
’ın NATO ittifakının bütün mali külfetinin ABD’ye yüklendiği oysa Avrupa’nın savunması için ABD’nin harcadığı kadar parayı Avrupa’nın kendisi için harcamadığından dem vurarak fiilen NATO’nun işlevsizleşmesinden dem vurmuştu. Bunun yarattığı gerilim ortamında AB liderleriyle, bilhassa Alman Şansölyesi Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile yüzyüze görüşmeleri esnasında verdiği tuhaf görüntüler akıllarda kalmıştı.
Yine
Fransa Cumhurbaşkanı Macron
’un NATO hakkında
“beyin ölümü gerçekleşmiştir”
şeklindeki eleştirileri de NATO içinde derin bir çatlak olarak görülmüştü, ama onun bu eleştirel, hatta saldırgan betimlemesine yol açan gelişme ABD’nin NATO’ya danışmadan Suriye’den askerlerini çekmesiydi. İşin doğrusu
bu kararını büyük ölçüde Türkiye Cumhurbaşkanı
ı dinleyerek vermişti ve
aslında hem bölge barışı hem Suriye’de çözüm için hem de NATO’nun daha sağlıklı işlevleri açısından son derece isabetli bir karardı, o karara uyulmadı başka hikaye.
Ama
“ABD ile NATO müttefikleri arasında stratejik karar alma süreçlerinde hiçbir şekilde koordinasyon yok. Hiç. Aynı zamanda bir diğer NATO üyesi Türkiye’nin, çıkarlarımızın söz konusu olduğu bir bölgede, koordinasyonsuz saldırgan eylemleri var” dedikten sonra NATO’nun beyin ölümünden sözetmiş, bu betimleme de
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’
in pek hoşuna gitmiş, bunu isabetli bir betimleme olarak nitelemişti.
TÜRKİYE NATO’NUN TEBASI DEĞİL, ÜYESİ
NATO’nun kendi içinde birçok ihtilaf var elbet ve bu ihtilaflar bazı üyeleri doğrudan NATO’nun işlevlerini sorgulamaya sürükleyebiliyor.
Türkiye bu eleştirileri NATO tarihinde hiçbir zaman Erdoğan liderliğindeki kadar hiçbir dönem gündeme getirmiş değildi.
Bunda Erdoğan’ın siyasi kimliğinin belirleyici olduğunu öne sürmek Erdoğan’ı Batı kamuoyunda gözden düşürme çabalarının ucuz taktiklerinden.
Erdoğan’ın bir Batı hayranı veya NATO’nun gözü kara bir savunucusu olmadığını, olamayacağını bilmeyen yok.
Ancak Erdoğan için de geldiği siyasi gelenek için de aslolan Türkiye’nin çıkarlarıdır.
Türkiye NATO ittifakının elinde bir rehin veya tutsak değil o ittifakın diğer tüm üyeleri gibi bir üyesidir ve üyelikten doğan haklar kadar yükümlülükler de vardır.
Bir ittifak içinde olmak karşılıklı olarak hak ve yükümlülükler doğurur. Türkiye NATO üyeliğinden eleştirdiği hususlarda bazı zararlar görüyor olsa da gözardı edemeyeceği faydalar da görmektedir ve bu zarar-yarar dengesi içinde NATO üyeliğini sürdürmeyi faydalı görmektedir.
Ancak bu, körü körüne bir teslimiyetle olacak bir üyelik değil ve Türkiye haklarını, çıkarlarını ve sorumluluklarını bilen bir üye olmanın bütün sınırlarını zorluyor.
NATO karşıtlığı metafizik temellere bağlanarak temellendirilemez.
Öyle yapanlar Türkiye’ye NATO karşısında Rusya’nın veya diğer bölge ülkelerinin içinde olduğu başka ittifakları bir kader gibi yakıştırmaya çalıştırıyorlar. NATO’nun bir ittifak olarak içinde ciddi sorunlar var. Türkiye’ye karşı darbelerin bazı NATO üyeleri tarafından desteklenmiş olduğunu bilmeyen yok. Halen Suriye’de PYD-JPG-PKK terör örgütlerine, ittifaka üye olmaya çalışan İsveç’in destek verdiğini söylüyoruz. Ama bu desteğin çok çok daha fazlasını zaten ittifakın en büyük ortağı ABD’nin fiilen ve alenen vermekte olduğunu da biliyoruz.
İsveç ve Finlandiya’ya karşı sergilediğimiz tutumun ardında zatın “İsveç sana söylüyorum ABD sen işit” tavrı da vardı.
NATO’NUN KÖTÜLÜKLERİ RUSYA’YI AKLAMIYOR, ONU ALTERNATİF KILMIYOR
Bunların hepsi doğru, ama bütün bunlar NATO’ya karşı Rusya’yı ak-pak etmediği gibi bir alternatif de kılmıyor.
Bu ölçüleri bir de Rusya’ya vurduğumuzda Rusya’nın Suriye içinde, Libya’da, Daha önce Çeçenistan’da, Afganistan’da irtikap ettiği insanlık suçları dolayısıyla Müslüman dünya içinde yatacak yeri yok.
NATO’ya karşı Rusya ile gereğinden fazla yakınlaşma bir bakıma da sizi halkının bir milyon insanını gözünü kırpmadan en vahşi şekillerde katleden ve 14 milyonunu da tehcir eden soykırımcı Esed rejimiyle müttefik kılar. “Ne o ne de bu” demenin bir yolunun açılacağı günlere kadar böyle devam.
Bu arada NATO içinde İsveç ve Finlandiya’ya koyduğumuz rezervin hiçbir etkisinin olmadığını, verilen tavizlerin göstermelik olduğunu ve buna uyulmayacağını, hatta FETÖ’nün mutabakat metninde açıkça terör örgütü sayılmadığını iddia edenlere taptaze bir haber: NATO Genel Sekretere Jehns Stoltenberg, İsveç Dışişleri Bakanı Anne Linde ve Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto ile iki ülkenin İttifak’a katılım protokollerinin imzalanması töreninin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında açıkça “Rus saldırganlığı ve elbette FETÖ terörüyle mücadele NATO gündeminin en üst sıralarında bulunuyor” dedi. Dışişleri bakanları da mutabakat metnine sonuna kadar uyacaklarını ilan ederek “Türkiye’nin bütün endişelerini ciddiye alıyoruz” dediler.
Daha ne desinler, daha ne olsun?
#NATO
#Recep Tayyip Erdoğan
#Donald Trump
#Macron