“Kurtuluş Vesilesi”

04:0019/09/2022, Pazartesi
G: 19/09/2022, Pazartesi
Yasin Aktay

Yeni Şafak·YASİN AKTAY - “Kurtuluş Vesilesi”Türkiye’de İslami hayat ve anlayışın ayırt edici bir özelliği varsa bu, Türklerin, özellikle Araplara nazaran Peygamber sevgisini ortaya koyma biçimlerinde bulunabilir demiştik. Gerçekten de Türklerde Araplara nazaran Kur’an yerine Hz. Peygamber’in kişiliğinin daha bir öne çıktığı rahatlıkla gözlemlenebilir.Bunun neden böyle olduğu konusunda Kur’an’a ulaşabilmek için Arapça bilgisinin bir engel oluşturabildiği üzerinde durulabilir tabii. Ancak Peygamber

Türkiye’de İslami hayat ve anlayışın ayırt edici bir özelliği varsa bu, Türklerin, özellikle Araplara nazaran Peygamber sevgisini ortaya koyma biçimlerinde bulunabilir demiştik
. Gerçekten de Türklerde Araplara nazaran Kur’an yerine Hz. Peygamber’in kişiliğinin daha bir öne çıktığı rahatlıkla gözlemlenebilir.
Bunun neden böyle olduğu konusunda Kur’an’a ulaşabilmek için Arapça bilgisinin bir engel oluşturabildiği üzerinde durulabilir tabii. Ancak Peygamber de neticede Kur’an’la yaşamış, Kur’an’ı tebliğ etmiş dolayısıyla Arapça konuşmuştur.
Ne var ki, Türklerde Peygamber’in şahsiyetini anlatan manzum edebiyat bir bakıma İslam’ı Türkçe olarak halka tercüme ederek tebliğ eden çok güçlü bir rol oynamıştır. Bu edebiyatın başında hiç kuşkusuz
Süleyman Çeleb
i
’nin
Vesiletu’n-Necat
(VN) isimli
, Mevlid-i Şerif
olarak bilinen manzum eseri yer alıyor.
Tabir caizse Tevhidi, Ahireti, Peygamber’i Türklere Türklerin diliyle tebliğ eden bir metin olarak yüzyıllarca
Anadolu topraklarında kendine özgü yollarla, bir gelenek, hatta gelenekler oluşturarak bir işlevi deruhte etmiştir.
Kuşkusuz onun öncesinde de
Yunus Emre
’den,
Ahmet Yesev
i ve
Hacı Bektaş
’a kadar insanlara İslam’ın esaslarını Türkçe olarak anlatan eserler olmuştur. Ancak
VN
’ın farkı,
dile kolay dolanabilen manzum bir eser olması, ondan da daha önemlisi bir süre sonra bir ayine dönüşerek sürekli kendini tekrarlayan bir rutin okumaya tabi olmasıdır.
Sürekli ayinsel bir yolla tekrarlanan ve insanların ezberine dönüşen bir metin kaçınılmaz olarak bir kutsiyet kazanır ve içeriği ciddi bir zihin kurucu
habitus
seviyesine erişir.
Habitus belli bir rutin içinde tekrarlanarak, tekrarlandıkça belli düşünce ve duygu durumlarını kalıplaştıran alışkanlıklardır.
Dini ibadetler, anlamı tam bilinmese de bu kalıpları oluşturarak insanın zihniyet ve duygu dünyasını bir formata sokarlar.
Belki Kur’an’la, hatta hadislerle dil engelinden dolayı doğrudan bağ kuramayan kitleler içeriği yine ayet ve hadislerin tercümeleriyle bezenmiş böyle bir metinle İslami itikatlarını ve ahlaki düsturlarını beslemiş oldular.
Zira
VN
sadece Hz. Peygamber’in doğumunu ve siyerini anlatmıyor, aynı zamanda bir Müslümanın tabi olması gereken itikadı ve ahlaki ilke ve değerleri de anlatıyor, dile doluyor, zihinlere kazıyor.
Mevlid geleneği ana akım İslami geleneklerde pek yok. Esasen Peygamber’in doğumu İslam tarihinde çok ikincil öneme sahip bir olaydır.
İslam tarihinin başlangıç noktası Hıristiyanlık’tan farklı olarak Peygamber’in doğumu değil, hatta ilk vahyi alışı bile değil, ama onun
ashabıyla birlikte Medine’ye hicretidir.
Bu yüzden Mevlit geleneğinin benimsendiği yerlerde bile Peygamber’in doğumundan ziyade bir siyer ve ahlaki vaaz olma boyutuyla idrak edilir daha çok. S. Çelebi’nin Mevlid’i ise Türkçe’yle sınırlı kalmamış ve Araplar arasında da kısmen de olsa okunup uygulanmıştır. Bu da Araplar üzerindeki Türk-Osmanlı etkisi adına kaydedilebilir.
Bursa’da
TÜBA, TDK, Büyükşehir Belediyesi ve Uludağ Üniversitesi
işbirliğiyle düzenlenen “Süleyman Çelebi ve Mevlit Geleneği Sempozyumu”, Mevlit geleneğinin, Türkiye, Bosna, Arnavutluk, genel olarak Balkanlar ve Osmanlı’nın farklı coğrafyalarında nasıl bir kültür haline geldiğine dair birbirinden ilginç sunumlarla gerçekleşti. Mevlit S. Çelebi’nin meşhur şiirinden hareketle ve zamanla gelişmiş, şekillenmiş ve kültürlere göre farklı şekiller almış ilginç bir dini-kültürel ve sosyal bir olay. Neresinden bakılırsa sosyologların, antropologların dikkatini çekmiş olması gereken bir hadise.
Ünlü antropolog
Nancy ve Richard Tapper
seksenli yılların başlarında Türkiye’de Mevlit geleneği ve farklılaşan pratikleri üzerine bir saha çalışması yapmaya başladıklarında ilk kaydettikleri önemli bilgi böyle bir olayla ilgili o zamana kadar hiçbir çalışmanın yapılmamış olması olmuş.
Türk toplumunun dini ve manevi dünyasının oluşumunda bu kadar etkili bir geleneğin şu ana kadar ne sosyologların ne antropologların dikkatini çekmemiş olmasına hayret ederek başlamışlar çalışmalarına Tapper’
lar. Oysa bu gelenek aynı zamanda kadına toplumda çok önemli ve kendine özgü bir yolla alan açıyor, tabakalı bir toplumdaki diğer sosyal etkinliklere nazaran oldukça eşitlikçi katılımdan gelen kaynaştırıcı ve dayanışma ağlarını artırıcı bir etki yapıyor. Diğer yandan bu mevlitler
Tapper
’lara göre erkek-kadın rollerinin yansıdığı ve yine erkek-kadın rollerinin güç ve etki itibariyle yeniden dağıtıldığı bir alan olarak görülebiliyor.
Bu noktadan hareketle Mevlit üzerine çalışmalarında kadın Mevlitleri ile
erkek Mevlitleri arasında tespit ettikleri ciddi farklılıklara dair
ilginç çıkarımlarda bulundular.
Kadınlar
arasında okunan Mevlit genel Mevlid’e nazaran çok daha uzun ve
büyük ölçüde Peygamber’in doğumunu merkeze alır
, dolayısıyla oradaki anne olarak
Amine
üzerinde yoğunlaşır.
Kadınların Mevlit üzerinden Peygamber’le kurdukları ilişki aslında basitçe bir annelik duygudaşlığıyla izah edilir.
Peygamber yeni dul kalmış bir anneden doğar. O doğum anı mutlaka mucizevi bazı olaylarla birleştirilirken
kitabî gelenekteki Peygamber anlatısından uzaklaşarak bir bakıma Hz. İsa’ya alternatif bir milat hadisesine yaklaşır.
Hz. İsa’nın babasızlığı ve kundakta konuşarak annesine şahitlik etme şeklindeki mucizevi doğumu Mevlit’te adeta Hz. Muhammed üzerinden farklı ama benzer bir hikayeyle tekrar edilir (
Nancy Lindisfarne,
Elhamdulillah Laikiz, İstanbul: İletişim, 2002).
Oysa
Çelebi
’yi
VN
’ı yazmaya sevkeden olay Ulucami’de bir vaizin Bakara suresi 285. ayetini tefsir ederken peygamberler arasında fark olmadığını, Hz. Peygamber ile Hz. İsa veya diğer peygamberlerin birbirlerine bir üstünlüğünün olmadığını söylemesi ile başlayan tartışmadır. Çelebi, bilakis Hz. Muhammed’in diğerlerine fazilet bakımından üstünlüğünü ve kendisine tabi olunacak son peygamber olduğunu göstermeye çalışır.
Ancak işin toplamında
VN
’ın Anadolu’daki hâkim
Hıristiyan gelenekleriyle bir diyalog bir etkileşim ve tartışmanın ortasından çıkmış olduğu da çok açık.

Belki Anadolu’da Hıristiyanların Müslümanlaşmasında veya Müslümanlaşmış Hıristiyanların İslami geleneklere hızlıca adaptasyonunda bu diyalog etkisinin de çok önemli bir rolünün olduğu söylenebilir.

Elbette VN hem şiirsel ve bilişsel içeriği, İslami bilgi ve söylemleri ifade biçimi hem de Mevlid-i şerif olarak gelenekselleşen ve toplumun İslamlaşmasında gördüğü işlevi boyutuyla çok önemlidir. Ama kuşkusuz S. Çelebi’nin ihmal edilmiş ilmi ve manevi şahsiyetiyle de ayrıca ele alınmayı hakkediyor.

#Süleyman Çelebi
#Vesiletu’n-Necat
#Mevlid-i Şerif