Kendini bilmeyen psikiyatrist kime empati besleyebilir?

04:0022/08/2022, Pazartesi
G: 22/08/2022, Pazartesi
Yasin Aktay

Yeni Şafak·Yasin Aktay - Kendini bilmeyen psikiyatrist kime empati besleyebilir?Basit ifadesi“ötekileştirme” olarak ifade ediliyor güncel Türkçemizde, oysa sorun bunun çok daha ötesinde bir hastalık, belki birerginleşememe durumu,belki birahlak sorunu. Mülteciler, sığınmacılarhakkında konuşurken de karşımıza çıkıyor,Kürtlerhakkında,Alevilerhakkında, hattaBatılılarhakkında konuşurken de, birbirimiz hakkında dabirbirimizle konuştuğumuzda da çok kolay savrulabildiğimiz bir ahlak sorunu.Ötekilik aslında

Basit ifadesi
“ötekileştirme
” olarak ifade ediliyor güncel Türkçemizde, oysa sorun bunun çok daha ötesinde bir hastalık, belki bir
erginleşememe durumu,
belki bir
ahlak sorunu. Mülteciler, sığınmacılar
hakkında konuşurken de karşımıza çıkıyor,
Kürtler
hakkında,
Aleviler
hakkında, hatta
Batılılar
hakkında konuşurken de, birbirimiz hakkında da
birbirimizle konuştuğumuzda da çok kolay savrulabildiğimiz bir ahlak sorunu.
Ötekilik aslında ahlaki sorumluluğumuzun başladığı yeri işaret ediyor.
Birinin “öteki” olması onun bizden uzaklaşması değil, bilakis onun bizim yok edici tariflerimizden salim olması anlamına geliyor.
Onun için karşılaştığımız ötekine “selam” deriz.
“Selam, benden emin olabilirsin, benden sana zarar gelmez, elimden, dilimden ve belimden yana güvendesin. Seni ötekisin, farklısındır, benim bilmediğimsin, bilerek kendi tasavvurlarıma tıkamadığımsın, tıkayarak yok etmediğimsin aynı zamanda.”
O yüzden mutlak öteki Allah’tır, çünkü onu her türlü tasavvurumuzdan, tarifimizden, kavramımızdan, ideolojimizden, teşbihimizden tenzih ederiz.
Biz başkalarını öteki olarak, ötekiliğinde bırakmıyoruz. Dostu kendi tasavvur ve teşbihlerimizden tenzih etmediğimiz gibi, farklı olanı da öteki kılarak düşmanlaştırmıyoruz, ötekiliğini gidererek, yok ederek düşmanlaştırıyoruz.
Düşmanımız da kendi içimizde farkında bile değiliz. Düşmanı dövdüğümüzü sanarken kendimizi dövüyoruz onun da hiç şuurunda bile değiliz.
Düşman hakkındaki kendi tasavvurlarımızı, kendi kurgularımızı dövüyoruz aslında böylece bir düşman bile edinme konusunda aczimizi sergilemiş oluyoruz.
Geçtiğimiz günlerde merkezinde başörtüsünün olduğu iki ilginç, ama aslında tipik vaka, tam da
dost, düşman, ötekilik
üzerinde düşündüğümüz şu günlerde anlattıklarımıza mükemmel örnekler oluşturdular, bu vesileyle bir çift laf edelim.

BAŞÖRTÜSÜ PSİKİYATRİYE MÂNİ Mİ? EVVEL YOK İDİ İŞBU RİVAYET YENİ Mİ ÇIKTI?

Önce bir psikiyatristin başörtülü birinin psikiyatri yapamayacağına dair sarfettiği sözlerden başlayalım. Psikiyatri alanında çalışan ama aslında ismini genellikle sansasyonel başka olaylarla duyduğumuz psikiyatrist başörtülü birinin karşısındak
i başörtüsüz birine karşı nötr olamayacağı için ona empati besleyemeyeceğini ve onu anlayamayacağını
söyledi. Bu haliyle başörtülü birine karşı hepten nötr duygular içinde olmadığı için bu sözleri söylediği açık aslında, ama
kendisinin nötr olacağını zannedecek kadar da kendinden habersiz.
Başkasına karşı empati yapmak yerine bir psikiyatrist öncelikle kendini bilmeli değil mi?
Oysa kendini nötr zanneden veya insanlara karşı nötr olmaktan bahseden herhangi bir psikiyatristin öncelikle psikiyatri diplomasını iptal ederler.
Çünkü en temel insani bir durumu zaten ıskalamıştır.
Psikiyatrinin elbette bilimsel bir yanı da vardır ama özü yorumdur ve yorumu yapanın cinsiyeti, yaşı, tecrübesi, kişiliği, zihniyet dünyası, önyargıları hiçbir zaman tamamen bir kenara bırakılamaz.
Ancak psikiyatrist kendi durumunun farkında olarak, onları kontrol altında tutabildiği ölçüde, öteki ile sınırını bilerek, ona dair bir empati yapmayı deneyebilir.
Genel bir sorun olarak bunların hepsi psikiyatristin varlığına dahildir ve bir empati zorluğundan bahsedilecekse bu faktörlerin hepsinin bu zorluğa nasıl katkıda bulunabileceği ve psikiyatristin bunların üstesinden nasıl geleceği ayrı ayrı değerlendirilir. Ama işi başörtülünün başörtüsüze karşı mesafesini kapatmasının imkansızlığına getirip tıkarsanız, bunun tek anlamı vardır:
şimdiye kadar bu psikiyatriste güvenip içini açmış olanlara yazık. Bunun hastalarının hiçbiri onun zararından emin olamazlar.
Diğer bir anlamı ise hiç çekinmeden söyleyelim, İslamofobidir. Özellikle
İslamofobi
kavramını, İslam düşmanlığı veya nefreti yerine kullanıyorum,
çünkü bu sorun gerçekten herşeyden önce psikiyatrik bir sorundur.

BAŞINI ÖRTENE BİR ÖRTÜ DE BİZDEN Mİ?

İkinci bir olay
Kadıköy
Moda
’da başörtülü iki kadının kahve içmek için girmek istedikleri bir kafeye alınmamaları.
Yeni Şafak
’ta yer alan habere göre beş masa boş olduğu halde işletme müdürü “yerimiz yok” diye almak istememiş, hemen ardından gelen başka başörtüsüz müşterilerin ise yine onların gözü önünde, yani göstere göstere alınmış ve kendilerine hizmet sunulmuş.
Bu olay bugün başörtüsü yasağının bütün alanlarda kalktığı on yıllık süre içende, toplumun hatırı sayılır bir kesiminde hala ciddi bir
fobia
konusu olduğunu gösteriyor,
ama bu bilmediğimiz bir şey değil. İnsanlar çabuk unutuyor
ve hele özgürlükten bahsedenlerin gerçekten özgürlükçü olduğu ve bu iddialarında çok tutarlı olduğu zannediliyor. Sabıkaları unutuluyor.
Bir hatırlatma boyutu olmuş bu olayın.
Ancak olayın sosyal medyaya yansıyan kısımlarında yapılan bazı yorumlar bunun ciddi bir ahlak sorununun bütün boyutlarını açığa vuruyor. Sosyal medyada tipik bir tepki “
Moda’daki kafelere de girmeyiversinler, bundan da mağduriyet mi çıkar?
” diye özetlenebilir. Tonlarca bu istikamette yorum var. O tonlarca yorumun içinde,
hırsızın hiç mi günahı yok
dedirten yorumlar arasında kimsenin aklına k
imin nereye girebilip giremeyeceğine neden siz karar veriyorsunuz? Demek gelmiyor.
Bir öteki her zaman bilinmeyen yanıyla ötekidir ve hiç bilmediğiniz o öteki şu veya bu nedenle bir yere girmek istemiş ve sadece kılığından dolayı reddedilmiş.
Bu kafenin sahibinin düpedüz ayırımcı olduğunu göstermiyor mu?
Daha ilginç ve bence muhafazakâr kesimden birilerinin verdiği tepkiler ise ayrı bir garabet.
Çoğu kişi, sonucu başörtüsü düşmanlarının bu ayırımcı tutumunu desteklemeye çıkan başka türlü görmüş:
Moda’daki bir kafede, belli ki başkalarına ait bir mekânda, başörtülünün ne işi var?
Müslüman kadın da şöyle olmalı, böyle olmalı diye devam eden, sonucunda
başörtüsüne karşı ayırımcılığı, İslamofobiyi meşrulaştıran ama daha da önemlisi öteki hakkındaki algıyı kendi tasavvuruna sokuşturup sıkıştıran bir yaklaşım.
Oysa kimin nereye ne amaçla gideceğine kimse karar veremez.
Başörtülünün, o başörtüsünü taktığı andan itibaren sizinle her konuda aynı düşüneceği, aynı kişiliğe ve davranış kodlarına, hatta aynı İslam yorumuna sahip olacağı beklentisinden vazgeçmek gerekiyor.
Belki de başörtülü, başörtüsünü sadece moda olsun diye takıyordur,
belki de Müslüman bile değildir, nereden bileceksiniz?
Başını örtene bir örtü de bizden, açana bir açış da bizden demeye kimin hakkı var?
Yapılan ayırımcılığı öne çıkarmak yerine ayrımcılığa maruz kalana, kendi sınırlarımızı çizmek, nasihat etmeye kalkışmak neresinden bakılırsa öteki ile, dost ile, düşman ile sınırlarımızın hiçbir tutarlı ahlak kodu üretmeye müsait olmadığını gösteriyor.
#Ahlak
#Başörtüsü