İsrail Batı’nın kendini bütün iddialarından vurduğu yerdir

04:0019/05/2021, Çarşamba
G: 19/05/2021, Çarşamba
Yasin Aktay

İsrail’in bizatihi bir devlet olarak varlığı aslında bugünün sözümona modern, demokratik dünyasının bütün iddialarını boşa çıkaran bir anlama da sahiptir. Tabiri caizse İsrail’in varlığı modern demokratik dünyanın bütün iddialarından vurulduğu yerdir. Avrupa’nın en yumuşak karnıdır.Modern çağda, modern dünyanın bütün değerlerinin taşıyıcısı olarak ortaya çıkan ABD veya Avrupa’nın kendi üstünlüğünü kendisine veya dünyanın geri kalanına anlattığıher konuda İsrail işi bozan bir aktörolarak sahneye

İsrail’in bizatihi bir devlet olarak varlığı aslında bugünün sözümona modern, demokratik dünyasının bütün iddialarını boşa çıkaran bir anlama da sahiptir. Tabiri caizse İsrail’in varlığı modern demokratik dünyanın bütün iddialarından vurulduğu yerdir. Avrupa’nın en yumuşak karnıdır.

Modern çağda, modern dünyanın bütün değerlerinin taşıyıcısı olarak ortaya çıkan ABD veya Avrupa’nın kendi üstünlüğünü kendisine veya dünyanın geri kalanına anlattığı
her konuda İsrail işi bozan bir aktör
olarak sahneye çıkar.
Modern Batılı değerlerin imtihan alanıdır İsrail ve genellikle kaybettiği alandır da.
Dünyaya, özellikle İslam dünyasına laikliği bir siyaset modeli olarak anlatan veya empoze etmeye çalışan Batı dünyası bütün referanslarını dini metinlerinden alan; siyasetini, savaşlarını, işgallerini, katliamlarını dini metinleriyle gerekçelendiren İsrail’in karşısında hiçbir zaman laikliği ne hatırlar ne de hatırlatır.
Dünyanın sekülerleştiğine dair anlatılan tonlarca sosyolojik analizin çoğunun da görmezden geldiği bir vakadır bu.

Bugün bütün dünyanın uluslararası ilişkiler siyasetini belirlemeye yüz tutmuş olan İsrail bölgede huzursuzluğun, istikrarsızlığın, akan kanın, yerinden yurdundan koparılan kitlelerin baş sebebidir. İsrail bütün bunları sadece bir din cemaati olarak Yahudilere Tevrat’ta vaat edilmiş olduğuna inandığı topraklara yerleşmek ve kutsal kitaplarının bu vaadini gerçekleştirmek adına yapıyor.

İnsanların inançlarını yaşama arzularına kimsenin diyeceği bir şey yok.
Müslümanlar tarih boyunca Yahudi ve Hıristiyanların kendi inançlarını özgürce yaşamaları için gerekli bütün özgür ve onurlu şartları bile temin etmişlerdir. Ancak İsrail’i yönetenlerin bu inancı kendi halinde bir inanç olmadığı gibi kendi halindeki insanların canlarına, mallarına, yurtlarına, huzurlarına kast eden bir inanç.
Bu Siyonistlerin kendi inançlarını yaşamalarının bedeli başka insanların canlarıyla, mallarıyla, yurtlarıyla ve huzurlarıyla ödeniyor. Böyle bir inanç kesinlikle tehlikeli ve zararlı bir inançtır ve bunun Yahudilikle alakası da yoktur.
Olmadığını her gün söyleyen tonlarca Yahudi de vardır.
Ancak Yahudiliğin son derece bağnazca ve tehlikeli, zararlı bir yorumu bugün İsrail’in resmi devlet dini haline getirilmiş durumda.
Aslında modern dünyanın laiklik iddiasının belki insanlık lehine işe yarayabileceği bir yer burası olabilirdi.
Tanımı ve tabiatı başka insanlara zarar vermek olan bir din anlayışına karşı diğer insanları koruyacak bir düzenleme olabilirdi
ki, bu iddiayla yola çıkmıştı, İsrail karşısında hiçbir işe yaramıyor, konuşmuyor, olanlara kendi ilkesini bile hatırlatmıyor, unutuyor.
Laiklik sadece bazı ülkelere karşı, bilhassa Türkiye’ye karşı hatırlanan bir ilke olarak kalıyor
. İşi biraz daha deştiğinizde Avrupa’nın ve ABD’nin aslında laiklik anlatısının kendi içinde bile işlemediğini görürsünüz. ABD ve AB siyasetlerinin önemli bir kısmının dini motivasyonlarından, Haçlı ve Siyonist motivasyonlarından kaynaklandığı çok net görünüyor.
Çağdaş dünyanın ırkçılığa, soykırımlara, katliamlara karşı geliştirdiği argümanların da yine İsrail sözkonusu olduğunda hiçbir anlamının olmadığı anlaşılıyor. İsrail Apartheid
rejiminin en iğrenç en barbar şeklini ortaya koyuyor ama onun ırkçılığını bile teşhis etmiyor, edemiyor Batı dünyası. İsrail’in adım adım yürüttüğü işgal politikalarına karşı söyleyebileceği hiçbir sözü olmuyor.
Şu ana kadar BMGK’nın tam 30 kararını hiç umursamamış bile İsrail ama bu umursamazlığa karşı şimdiye kadar kimsenin aklına bir yaptırım uygulamak bile gelmemiştir. Irkçı, bağnaz, fanatik Yahudi gruplarının sırf kendi din yorumlarına göre bir gösteri uğruna Müslümanların mescidine yaptıkları barbarca saldırıları
son derece rutin bir eylem
olarak algıladılar. Günün sonunda 60’ı çocuk, 200’ün üzerinde Filistinlinin İsrail savaş uçaklarının sivil alanlara yaptığı saldırılar sonucunda katledilmesine karşı verebildiği en şiddetli (!) tepki
“tarafları itidale çağırmak”
oldu.
Olayı sanki güç ve savaş kapasitesi itibariyle iki simetrik taraf varmış ve iki taraf da aynı oranda etkili bir savaş verebiliyormuş gibi algılamak bu savaş suçlarına ortak olmaktır.

İsrail sözkonusu olduğunda Batı dünyasını savaş ve insanlık suçlarıyla ilgili kendi koyduğu bütün kriterleri çiğnemeye sevkeden bu motivasyon nereden gelmektedir?

ABD ve Avrupa’nın İsrail karşısında bizzat kendilerinin ortaya koydukları bütün kriterlerini çiğnemeye sevkeden motivasyon, onları en son kendi haber kuruluşlarının bulunduğu binanın İsrail tarafından barbarca bombalanması karşısında da kör ve sağır tutmaya devam etti. Aralarında
Reuters, Associated Press
gibi kendi ülkelerinin haber kuruluşlarının bulunduğu bina, içinde Hamas üyelerinin de faaliyet gösterdiği bahanesiyle birkaç dakika içinde 11 Eylül saldırılarını andıran bir saldırıyla yerle bir edildi.
İsrail’in sistematik olarak işlediği cürümlerin, rutinleşmiş insanlık suçlarının dünya medyası tarafından aktarılmasına karşı tahammülsüzlüğünün bir sonucuydu bu saldırı.
Türkiye’de gazetecilere yönelik baskıları dillerinden düşürmeyen, ifade ve basın özgürlüğü şampiyonlarından bu konuda da doğru dürüst bir ses duymadık.

Böylece İsrail Batı’nın iki yüzyıldır özenle işlediği bütün değerlerin, bütün iddiaların boşa çıktığı yerdir. İsrail’e karşı bu tepkisizliği Batı’yı kendi iddialarından vuruyor.

Hele ona bir de
“savunma hakkı”
adına veya
“taraflara itidal”
yüzsüzlüğüyle destek çıkması Batı’nın bütün iddiaları adına tam bir
intihardır
.
#İsrail
#Batı
#Filistin
#Reuters
#Associated Press
#BMGK
#ABD
#Avrupa